Skip to main content
Sesli Risale-i Nur (Lütfullah Uğurer)

Sesli Risale-i Nur (Lütfullah Uğurer)

By Lütfullah Uğurer

Sesli Risale-i Nur Albümü. Yaralara binaen dertlere deva olarak seslendirilmiş Kur'ân dersleridir.

"Ulûm-u imaniye, hususan doğrudan doğruya ihtiyaca binaen ve yaralarına devaen Kur’an-ı Hakîm’in esrarından manevî ilaçlar alınsa ve tecrübe edilse; elbette o ulûm-u imaniye ve o edviye-i ruhaniye, ihtiyacını hissedenlere ve ciddi ihlas ile istimal edenlere yeter, kâfi gelir. Onları satan ve gösteren eczacı ve dellâl ne halde bulunursa bulunsun; âdi olsun, müflis olsun, zengin olsun, makam sahibi olsun, hizmetkâr olsun çok fark yoktur. 28. Mektub" Bediüzzaman Said Nursi
instagram.com/risalegram
Available on
Google Podcasts Logo
RadioPublic Logo
Spotify Logo
Currently playing episode

Dördüncü Söz, Namaz ve Takva ehl-i iman için Cennet’e hızlı geçiş sermayesidir (Sesli Risale-i Nur)

Sesli Risale-i Nur (Lütfullah Uğurer)Apr 01, 2020

00:00
04:54
Yirmi İkinci Söz’den Dördüncü Lem'â

Yirmi İkinci Söz’den Dördüncü Lem'â

Bak, şu semavatın denizinde yüzen ve şu zeminin yüzünde serpilen rengârenk mevcudata ve çeşit çeşit masnuata dikkat et! Göreceksin ki her biri üstünde Şems-i Ezelî'nin taklit kabul etmez turraları vardır. Sözler s: 316
Mar 07, 202313:24
Ene, acz, fakr, noksanlık, üzerine muhtelif hakikatlar - Mesnevî-i Nuriye (Sesli Risale-i Nur)

Ene, acz, fakr, noksanlık, üzerine muhtelif hakikatlar - Mesnevî-i Nuriye (Sesli Risale-i Nur)

Ene, acz, fakr, noksanlık, üzerine muhtelif hakikatları derlediğim Tefekkür Damlaları kitapçığından alıntılardır. Aslı Mesnevî-i Nuriye kitabındadır.

Kitap: Risale-i Nur Külliyatı, Mesnevî-i Nuriye
Müellifi: Bediüzzaman Said Nursi
Seslendiren: Lütfullah Uğurer
Kayıt Tarihi: 29/04/2012

May 09, 202006:31
İnsanın cihazat cihetiyle zenginliğinin sırrı nedir ve kabiliyetlerinin kullanım şekli ne olmalıdır (Sesli Risale-i Nur)

İnsanın cihazat cihetiyle zenginliğinin sırrı nedir ve kabiliyetlerinin kullanım şekli ne olmalıdır (Sesli Risale-i Nur)

23. Söz, Üçüncü Nükte'den..

İnsanın cihazat cihetiyle zenginliği şu sırdandır ki:

Akıl ve fikir sebebiyle, insanın hasseleri, duyguları fazla inkişaf ve inbisat peydâ etmiştir. Ve ihtiyâcâtın kesreti sebebiyle, çok çeşit çeşit hissiyat peydâ olmuştur. Ve hassasiyeti çok tenevvü etmiş ve fıtratın câmiiyeti sebebiyle pek çok makàsıda müteveccih arzulara medar olmuş; ve pek çok vazife-i fıtriyesi bulunduğu sebebiyle, âlât ve cihâzâtı ziyade inbisat peydâ etmiştir. Ve ibâdâtın bütün envâına müstaid bir fıtratta yaratıldığı için, bütün kemâlâtın tohumlarına câmi’ bir istidat verilmiştir.

Ey dünyaperest dünyaya aşırı düşkün ve hayat-ı dünyeviyeye âşık ve sırr-ı ahsen-i takvimden gafil insan! Şu hayat-ı dünyeviyenin hakikatini bir vakıa-i hayaliyede Eski Said görmüş. Onu Yeni Said’e döndürmüş olan şu vakıa-i temsiliyeyi dinle..


Kitap: Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas, Üçüncü Nükte
Müellifi: Bediüzzaman Said Nursi
Seslendiren: Lütfullah Uğurer
Kayıt Tarihi: 2012

May 09, 202007:14
Dua bir kulluktur; insan dua ile aczini izhar eder (Sesli Risale-i Nur)

Dua bir kulluktur; insan dua ile aczini izhar eder (Sesli Risale-i Nur)

23. Söz, 5. Nokta: Allah'a İman, Duayı İktiza Eder. Dua bir kulluktur; insan dua ile aczini izhar eder.

İman, duayı bir vesile-i kat’iye olarak iktiza ettiği ve fıtrat-ı insaniye onu şiddetle istediği gibi, Cenâb-ı Hak dahi, “Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?” meâlinde (1) ferman ediyor. Hem "Bana dua edin, size cevap vereyim" (2) emrediyor.

Eğer desen: Birçok defa dua ediyoruz, kabul olmuyor. Halbuki âyet umumîdir; ‘Her duaya cevap var’ ifade ediyor.”

Elcevap: Cevap vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevap vermek var. Fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek, Cenâb-ı Hakkın hikmetine tâbidir.

1 : Furkan Sûresi, 25:77.
2 : Mü’min Sûresi, 40:60.

Kitap: Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, Yirmi Üçüncü Söz
Müellifi: Bediüzzaman Said Nursi
Seslendiren: Lütfullah Uğurer
Kayıt Tarihi: 2012

May 09, 202007:31
İkinci Lema - Mesnevî-i Nuriye (Yapılmamış Risale-i Nur Müzakerleri)

İkinci Lema - Mesnevî-i Nuriye (Yapılmamış Risale-i Nur Müzakerleri)

Bu müzakere kaydında, Mesnevî-i Nuriye'deki Lem'alar/İkinci Lem'â risalesinden devam ediyorum. Kainatta hiçbir yerde Cenab-ı Allah'tan başka hiçkimse, hiçbir şey ilahlık ve rabblik iddiasında bulunmadığını, ancak ve ancak alemlerin rabbi unvanıyla sadece Allah'ın ilahlık davası ve ilanı bulunduğunu, dahası bu davasını da bütün kainattaki 'fiilleri ve eserleri' olan mevcudat ile ilan ettiğini müzakere ediyoruz.

May 09, 202043:22
Birinci Lema - Mesnevî-i Nuriye (Yapılmamış Risale-i Nur Müzakereleri)

Birinci Lema - Mesnevî-i Nuriye (Yapılmamış Risale-i Nur Müzakereleri)

Bu yeni seride müzakere kayıtlarımızı paylaşıyoruz. Mesnevî-i Nuriye’nin başındaki Lemalar kısmıyla başladık. Burada bol bol tevhid ve vahdet, esmaü’l hüsna tezekkürleri, mânâ-yı harfî tefekkürleri bulacaksınız inşaallah. Gelen manalar, kalbde uyanan haliyle doğrudan izhar edilmeye çalışılmıştır. Cenab-ı Allah istifadeli kılsın. Amin.
Apr 15, 202018:36
Dördüncü Söz, Namaz ve Takva ehl-i iman için Cennet’e hızlı geçiş sermayesidir (Sesli Risale-i Nur)

Dördüncü Söz, Namaz ve Takva ehl-i iman için Cennet’e hızlı geçiş sermayesidir (Sesli Risale-i Nur)

Dördüncü Söz, Namaz ve Takva ehl-i iman için Cennet’e hızlı geçiş sermayesidir (Sesli Risale-i Nur)
Apr 01, 202004:54
Aklın varsa tevbe kapısı açıktır dedi, ama baktım nefsim mütela olduğu adetini terk edemiyor (Sesli Risale-i Nur)

Aklın varsa tevbe kapısı açıktır dedi, ama baktım nefsim mütela olduğu adetini terk edemiyor (Sesli Risale-i Nur)

Gördüm ki, ben bir yolcuyum. Uzun bir yola gidiyorum. Yani gönderiliyorum. Seyyidim olan zât, bana tahsis ettiği altmış altundan tedricen birer miktar para veriyordu. Ben de sarfedip pek eğlenceli bir hana geldim. O handa bir gece içinde on altunu kumara mumara, eğlencelere ve şöhret-perestlik yoluna sarfettim. Sabahleyin elimde hiç bir para kalmadı. Bir ticaret edemedim. Gideceğim yer için bir mal alamadım. Yalnız o paradan bana kalan elemler, günahlar ve eğlencelerden gelen yaralar, bereler, kederler benim elimde kalmıştı. Birden ben o hazîn halette iken orada bir adam peyda oldu. Bana dedi: "Bütün bütün sermayeni zayi' ettin. Tokata da müstehak oldun. Gideceğin yere de müflis olarak elin boş gideceksin. Fakat aklın varsa, tövbe kapısı açıktır. Bundan sonra sana verilecek bâki kalan onbeş altundan her eline geçtikçe yarısını ihtiyaten muhafaza et. Yani gideceğin yerde sana lâzım olacak bazı şeyleri al." Baktım nefsim razı olmuyor. "Üçte birisini" dedi. Ona da nefsim itaat etmedi. Sonra "Dörtte birisini" dedi. Baktım nefsim mübtela olduğu âdetini terkedemiyor. O adam hiddetle yüzünü çevirdi gitti.

Birden o hal değişti. Baktım ki; ben, tünel içinde sukut eder gibi bir sür'atle giden bir şimendifer içindeyim. Telaş ettim. Fakat ne çare ki, hiç bir tarafa kaçılmaz. Garaibden olarak o şimendiferin iki tarafında pek cazibedar çiçekler, leziz meyveler görünüyordu. Ben de akılsız acemîler gibi onlara bakıp elimi uzattım. O çiçekleri koparmak, o meyveleri almak için çalıştım. Fakat o çiçekler ve meyveler, dikenli mikenli, mülâkatında elime batıyor, kanatıyor. Şimendiferin gitmesiyle müfarakatından elimi parçalıyorlar, bana pek pahalı düşüyorlardı. Birden şimendiferdeki bir hademe dedi: "Beş kuruş ver, sana o çiçek ve meyvelerden istediğin kadar vereceğim. Beş kuruş yerine elin parçalanmasıyla yüz kuruş zarar ediyorsun. Hem de ceza var, izinsiz koparamazsın." Birden sıkıntıdan ne vakit tünel bitecek diye başımı çıkarıp ileriye baktım. Gördüm ki, tünel kapısı yerine çok delikler görünüyor. O uzun şimendiferden o deliklere adamlar atılıyorlar. Bana mukabil bir delik gördüm. İki tarafında iki mezar taşı dikilmiş. Merak ile dikkat ettim. O mezar taşında büyük harflerle "Said" ismi yazılmış gördüm. Teessüf ve hayretimden "Eyvah!" dedim. Birden o han kapısında bana nasihat eden zâtın sesini işittim. Dedi: "Aklın başına geldi mi?" Dedim: "Evet geldi fakat kuvvet kalmadı, çare yok." Dedi: "Tövbe et, tevekkül et." Dedim: "Ettim!"

Ayıldım... Eski Said kaybolmuş. Yeni Said olarak kendimi gördüm.

Sözler 326

Risale-i Nur Külliyatı

Bediüzzaman Said Nursi

Seslendiren: Lütfullah Uğurer

Dec 10, 201903:40
Uyku Çeşitleri: Gaylule Feylule Kaylule (Sesli Risale-i Nur)

Uyku Çeşitleri: Gaylule Feylule Kaylule (Sesli Risale-i Nur)

Uyku Çeşitleri: Gaylule Feylule Kaylule. Üretkenliğe hangisi daha iyi gelir? Bizleri atalete uğratmamak ve ataletten kurtarmak içindir.
Uyku üç nevidir:
Birincisi: Gayluledir ki, fecirden sonra tâ vakt-i kerahet bitinceye kadardır. Bu uyku, rızkın noksaniyetine ve bereketsizliğine hadîsçe sebebiyet verdiği için, hilaf-ı sünnettir. Çünki rızık için sa'yetmenin mukaddematını ihzar etmenin en münasib zamanı, serinlik vaktidir. Bu vakit geçtikten sonra bir rehavet ârız olur. O günkü sa'ye ve dolayısıyla da rızka zarar verdiği gibi, bereketsizliğe de sebebiyet verdiği, çok tecrübelerle sabit olmuştur.

İkincisi:
Feyluledir ki, ikindi namazından sonra mağribe kadardır. Bu uyku ömrün noksaniyetine, yani uykudan gelen sersemlik cihetiyle o günkü ömrü nevm-âlûd, yarı uyku, kısacık bir şekil aldığından maddî bir noksaniyet gösterdiği gibi; manevî cihetiyle de o gün hayatının maddî ve manevî neticesi ekseriya ikindiden sonra tezahür ettiğinden, o vakti uyku ile geçirmek, o neticeyi görmemek hükmüne geçtiğinden, güya o günü yaşamamış gibi oluyor.

Üçüncüsü:
Kayluledir ki, bu uyku sünnet-i seniyedir. Duha vaktinden, öğleden biraz sonraya kadardır. Bu uyku, gece kıyamına sebebiyet verdiği için sünnet olmakla beraber, Ceziret-ül Arab'da vakt-üz zuhr denilen şiddet-i hararet zamanında bir ta'til-i eşgal, âdet-i kavmiye ve muhitiye olduğundan, o sünnet-i seniyeyi daha ziyade kuvvetlendirmiştir. Bu uyku, hem ömrü, hem rızkı tezyide medardır. Çünki yarım saat kaylule, iki saat gece uykusuna muadil gelir. Demek ömrüne her gün bir buçuk saat ilâve ediyor. Rızık için çalışmak müddetine, yine bir buçuk saati ölümün kardeşi olan uykunun elinden kurtarıp yaşatıyor ve çalışmak zamanına ilâve ediyor.

Kitap: Lem'alar
Yazan: Bediüzzaman Said Nursî
Okuyan: Lütfullah Uğurer
Aug 25, 201902:35
Geçmiş nesiller ile şimdiki nesillerin mukayesesi/ Fikr-i münevver, safi ahlaka karşı ? (Sesli Risale-i Nur)

Geçmiş nesiller ile şimdiki nesillerin mukayesesi/ Fikr-i münevver, safi ahlaka karşı ? (Sesli Risale-i Nur)

Sekizinci Mukaddeme

Temhid: Şu gelen uzun mukaddemeden usanma. Zira nihayeti, nihayet derecede mühimdir. Hem de şu gelen mukaddeme, her kemali mahveden ye'si öldürür. Ve herbir saadetin mayesi olan ümidi hayatlandırır. Ve mazi başkalara ve istikbal bize olacağına beşaret verir. Taksime razıyız. İşte mevzuu: Ebna-yı maziyle ebna-yı müstakbeli müvazene etmektir. Hem de mekatib-i âliyede elif ve bâ okunmuyor. Mahiyet-i ilim bir dahi olsa, suret-i tedrisi başkadır. Evet mazi denilen mekteb-i hissiyatla, istikbal denilen medrese-i efkâr bir tarzda değildir. Evvelâ: Ebna-yı maziden muradım, İslâmların gayrısından onuncu asırdan evvel olan kurûn-u vustâ ve ûlâdır. Amma millet-i İslâm, üçyüz seneye kadar mümtaz ve serfiraz ve beşyüz seneye kadar filcümle mazhar-ı kemaldir. Beşinci asırdan onikinci asra kadar ben maziyle tabir ederim, ondan sonra müstakbel derim. Bundan sonra malûmdur ki: İnsanda müdebbir-i galib, ya akıl veya basardır. Tabir-i diğer ile ya efkâr veya hissiyattır. Veyahut ya haktır veya kuvvettir. Veyahut ya hikmet veya hükûmettir. Veyahut ya müyulat-ı kalbiyedir veya temayülat-ı akliyedir. Veyahut ya heva veya hüdadır. Buna binaen görüyoruz ki: Ebna-yı mazinin bir derece safi olan ahlâk ve hâlis olan hissiyatları galebe çalarak gayr-ı münevver olan efkârlarını istihdam ederek şahsiyat ve ihtilafat meydanı aldı. Fakat ebna-yı müstakbelin bir derece münevver olan efkârları heves ve şehvetle muzlim olan hissiyatlarına galebe ederek emrine müsahhar eylediğinden, hukuk-u umumiyenin hükümferma olacağı muhakkak oldu. İnsaniyet bir derece tecelli etti. Beşaret veriyor ki: Asıl insaniyet-i kübra olan İslâmiyet, sema-i müstakbelde ve Asya'nın cinanı üzerinde bulutsuz güneş gibi pertev-efşan olacaktır.

Vakta ki mazi derelerinde hükümferma olan garaz ve husumet ve meyl-üt tefevvuku tevlid eden hissiyat ve müyulat ve kuvvet idi. O zamanın ehlini irşad için iknaiyat-ı hitabiye kâfi idi. Zira hissiyatı okşayan ve müyulata tesir ettiren, müddeayı müzeyyene ve şaşaalandırmak veyahut hâile veya kuvve-i belâgatla hayale me'nus kılmak, bürhanın yerini tutar idi. Fakat bizi onlara kıyas etmek, hareket-i ric'iyye ile o zamanın köşelerine sokmak demektir. Herbir zamanın bir hükmü var. Biz delil isteriz, tasvir-i müddea ile aldanmayız.

Vakta ki hal sahrasında istikbal dağlarına daima yağmur veren hakaik-i hikmetin maden-i tebahhuratı efkâr ve akıl ve hak ve hikmet olduklarından ve yeni tevellüde başlayan meyl-i taharri-i hakikat ve aşk-ı hak ve menfaat-ı umumiyeyi menfaat-ı şahsiyeye tercih ve meyl-i insaniyetkâraneyi intac eyleyen berahin-i katıadan başka isbat-ı müddea birşeyle olmaz... Biz ehl-i haliz, namzed-i istikbaliz. Tasvir ve tezyin-i müddea, zihnimizi işba' etmiyor. Bürhan isteriz.

Kitap: Muhakemat > Sekizinci Mukaddime

Yazan: Bediüzzaman Said Nursi

Okuyan: Lütfullah Uğurer

Aug 23, 201903:59
Allah'a iman, maddi-manevi hastalıklara devadır (Sesli Risale-i Nur)

Allah'a iman, maddi-manevi hastalıklara devadır (Sesli Risale-i Nur)

YİRMİ BEŞİNCİ DEVÂ

Ey hasta kardeşler! Siz gayet nâfi ve her derde devâ ve hakikî lezzetli kudsî bir tiryak isterseniz, imanınızı inkişaf ettiriniz. Yani, tevbe ve istiğfar ile ve namaz ve ubudiyetle, o tiryak-ı kudsî olan imanı ve imandan gelen ilâcı istimal ediniz.

Evet, dünyaya muhabbet ve alâka yüzünden, güya, adeta ehl-i gafletin dünya gibi büyük, hasta, mânevî bir vücudu vardır. İman ise, o dünya gibi zeval ve firak darbelerine, yara ve bere içinde olan o mânevî vücuduna birden şifa verip, yaralardan kurtarıp hakikî şifa verdiğini pek çok risalelerde kat’î ispat etmişiz. Başınızı ağrıtmamak için kısa kesiyorum.

İman ilâcı ise, ferâizi mümkün oldukça yerine getirmekle tesirini gösteriyor. Gaflet ve sefahet ve hevesât-ı nefsâniye ve lehviyât-ı gayr-ı meşrua, o tiryakın tesirini men eder. Hastalık madem gafleti kaldırıyor, iştihâyı kesiyor, gayr-ı meşrukeyiflere gitmeye mâni oluyor; ondan istifade ediniz. Hakikî imanın kudsî ilâçlarından ve nurlarından, tevbe ve istiğfarla, dua ve niyazla istimal ediniz.

Cenâb-ı Hak sizlere şifa versin, hastalıklarınızı keffâretü’z-zünub yapsın. Âmin, âmin, âmin.

وَقَالُوا الْحَمْدُ ِللهِ الَّذِى هَدٰينَا لِهٰذَا وَمَا كُنَّا لِنَهْتَدِىَ لَوْلاَ اَنْ هَدٰينَا اللهُ لَقَدْ جَاۤءَتْ رُسُلُ رَبِّنَا بِالْحَقِّ 1

سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ 2

اَللّهُمَّ صَلِّ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ، طِبِّ الْقُلُوبِ وَدَوَاۤئِهَا وَعَافِيَةِ اْلاَبْدَانِ وَشِفَاۤئِهَا وَنُورِ اْلاَبْصَارِ وَضِيَاۤئِهَا وَعَلٰى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ وَسَلِّمْ 3


Kitap: Risale-i Nur Külliyatı > Lem'alar > Yirmi Beşinci Lem'a

Yazar: Bediüzzaman Said Nursi

Okuyan: Lütfullah Uğurer


Arapça İbareler:

1 : “Dediler: Bizi buna eriştiren Allah’a hamd olsun; yoksa Allah hidayet etmeseydi, biz kendiliğimizden buna erişemezdik. Gerçekten Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirdiler.” A’râf Sûresi, 7:43.
2 : “Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki Sen, ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Alîm-i Hakîmsin.” Bakara Sûresi, 2:32.
3 : Allah’ım! Kalblerin derman ve devâsı, bedenlerin âfiyet ve şifası, gözlerin nur ve ziyası olan Efendimiz Muhammed’e ve âl ve ashabına salât ve selâm eyle.

Aug 22, 201901:34
Küçücük bir nimet, ihsan ve rızık; Tevhid ve Cemal-i İlahîyi gösterir (Sesli Risale-i Nur)

Küçücük bir nimet, ihsan ve rızık; Tevhid ve Cemal-i İlahîyi gösterir (Sesli Risale-i Nur)

Küçücük bir nimet, ihsan, rızık; Tevhid ve Cemal-i İlahîyi gösterir.


Daire-i kesretin müntehâsındaki cüz’iyâtın, cüz’iyât-ı ahvâlinde, tevhid noktasında cemâl-i İlâhînin ve kemâl-i Rabbânînin binler envâı ve yüz bin çeşitleri onlarda temerküz cihetinde görünür, anlaşılır, bilinir, tahakkuku sabit olur.

İşte, tevhidde cemâl ve kemâl-i İlâhînin kalben görünmesi ve ruhen hissedilmesi içindir ki, bütün evliya ve asfiya, en tatlızevklerini ve en şirin mânevî rızıklarını, kelime-i tevhid olan Lâ ilâhe illâllah zikrinde ve tekrarında buluyorlar.

Hem kelime-i tevhidde azamet-i kibriyâ ve celâl-i Sübhânî ve saltanat-ı mutlaka-i rububiyet-i Samedâniye tahakkuk etmesi içindi ki Resul-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm ferman etmiş:

اَفْضَلُ مَا قُلْتُ اَنَا وَالنَّبِيُّونَ مِنْ قَبْلِى لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ اللهُ 

Yani: “Ben ve benden evvel gelen peygamberlerin en ziyade faziletli ve kıymetli sözleri, Lâ ilâhe illâllah kelâmıdır.”

Evet, bir meyve, bir çiçek, bir ışık gibi küçücük bir ihsan, bir nimet, bir rızık, bir küçük âyine iken, tevhidin sırrıyla birden bütün emsaline omuz omuza verip ittisal ettiğinden, o nevi büyük âyineye dönüp, o nev’e mahsus cilvelenen bir çeşit cemâl-i İlâhîyi gösterir. Ve fâni, muvakkat olan güzellikle, bâki bir nevi hüsn-ü sermedîyi irâe eder. Ve Mevlânâ Celâleddin’in dediği gibi,

اٰنْ خَيَالاٰتِى كِه دَامِ اَوْلِيَاسْت عَكْسِ مَهْرُويَانِ بُوسْتَانِ خُدَاسْت 1

sırrıyla, bir âyine-i cemâl-i İlâhî olur. Yoksa, eğer tevhid sırrı olmazsa, o cüz’î meyve tek başına kalır. Ne o kudsî cemâl, ne de o ulvî kemâli gösterir. Ve içindeki cüz’î bir lem’a dahi söner, kaybolur. Adeta baş aşağı olup elmastan şişeye döner.

Risale-i Nur Külliyatı > Şualar > İkinci Şuâ > Birinci Makam

Yazar: Bediüzzaman Said Nursi

Okuyan: Lütfullah Uğurer

Aug 22, 201902:21