Skip to main content
Mevlana Takvimi

Mevlana Takvimi

By Mevlana Takvimi

Mevlana Takvimi günlük takvim yazıları
Available on
Apple Podcasts Logo
Google Podcasts Logo
RadioPublic Logo
Spotify Logo
Currently playing episode

İSLÂM’I İÇİNDEN YIKMAK İSTEYENLERE DİKKAT EDELİM - 14 EYLÜL 2022 - MEVLANA TAKVİMİ

Mevlana TakvimiSep 14, 2022

00:00
02:53
KİŞİNİN NAMAZI VE ORUCU SAKIN SİZİ ALDATMASIN! - 28 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

KİŞİNİN NAMAZI VE ORUCU SAKIN SİZİ ALDATMASIN! - 28 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Hişam b. Urve, babasından; onun da Hz. Ömer (r.a.)’den naklettiğine göre Hz. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: “Bir kimsenin namaz kılması ve oruç tutması sakın ola ki seni aldatmasın! Her dileyen namaz kılabilir, oruç tutabilir amma, emanete riayet etmeyen kimsenin dini yoktur.” Beyhaki, Abdurrezzak, İbn Ebi’d-Dünya ve Abdullah b. Mübarek’in beraber rivayet ettikleri bu mevkuf hadiste (sahabe sözü), kişinin namazına ve orucuna aldanılmaması gerektiği, asıl olarak ise emanete riayet edip etmediği, doğru sözlü olup olmadığı, herhangi bir günâhla karşılaşması halinde imtihanı başarıp başaramadığı veya dünya nimetlerine karşı tutumu bağlamında, İslâm’ı bütünüyle yaşayıp yaşamadığının ölçü alınması gerektiği bildirilmekte ve bize bu hususta uyarıcı bilgi verilmektedir. Buhârî’de geçen bir hadis-i şerifte de görev emanetinin ehline verilmemesi halinde “Kıyâmeti bekleyiniz” hatırlatması yapılmıştır. Bu hadis-i şerifin, Buhâri’de “ilim” bahsinde zikredilmesi de oldukça anlamlıdır. Yine Cibril hadisinin sonunda ise, kıyâmet alametlerinden biri olarak, ahir zamanda mal nimetinin ehil olmayanların eline geçeceğinin haber verilmesi, mal sahiplerine ayrıca bir sorumluluğu hatırlatmaktadır. İşte Hz. Ömer (r.a.) Efendimiz bu bağlamda diyor ki; kişinin dindarlığı, emanete riayeti ve diğer dini yükümlülüklerini yerine getirmesiyle ölçülür. Yoksa Allâh (c.c.)’un tevdi ettiği maddi ve manevi emanetleri onun gösterdiği şekilde sevk ve idare etmeden, onun rızası doğrultusunda yaşamadan ve yaşatmadan, emanete riayet etmeden, yani teslim aldığı maddi emanetleri de sahibine aynen teslim etmeden, kişi dindar da olamaz, güvenilir de. (www.ahmetgelisgen.com)


Mar 28, 202402:24
ORUÇLUYKEN GUSÜL ABDESTİ ALMA İHTİYACI DOĞARSA KEFARET GEREKİR Mİ? - 27 MART 2024 MEVLANA TAKVİMİ

ORUÇLUYKEN GUSÜL ABDESTİ ALMA İHTİYACI DOĞARSA KEFARET GEREKİR Mİ? - 27 MART 2024 MEVLANA TAKVİMİ

Bozulan her türlü orucun sonucunda mutlaka keffaret gereklidir denemez. Bu yüzden keffaret ancak onu gerektirecek hususi durumlarda vacip olur. Bu hususi durumlar şunlardır: Kamil manada orucun bozulması yani orucu bozma denilen kasıtlı olarak yemek, içmek ve cinsel ilişkide bulunmak eylemlerinden biri ile bozulan Ramazan orucudur. Bir diğer ifadeyle özür ve ruhsat bulunmaksızın sureten ve manen oruç bozmanın tahakkuk etmesi durumlarında olur. Kişinin rüyasında kendisini cimâ ederken görmesi durumunda boşalma olsun veya olmasın kâmil bir cimâ vaki olmadığı için keffaret gerekmez. Boşalma olması halinde orucun kazasının gerekmemesinin delili şu Hadis-i Şerif’tir. Ebu Said el-Hudri (r.a.)’den Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Üç şey oruçlunun orucunu bozmaz; kan aldırmak, kusmak, rüyalanmak.” (Tirmizî) Ancak rüya görüp de boşalan kişinin gusletmesi vacip olur. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’den şu Hadis-i Şerif rivâyet edilmiştir: Müminlerin annesi Ümmü Seleme (r.anhâ)’dan şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ebu Talha’nın hanımı Ümmü Süleym (r.anhâ), Allâh Resulü (s.a.v.)’e gelip şöyle demiştir: “Ey Allâh’ın Resulü! Allâh (c.c.) hakkı beyân etmekten hayâ etmez. Kadın ihtilâm olsa gusül gerekir mi?” (Bunun üzerine) Allâh Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Evet. Islaklık hissettiğinde.” (Buhârî) (Sualli-Cevaplı İslâm Fıkhı, c.3, s.354-356)


Mar 27, 202402:14
ŞİT (A.S.)’IN PEYGAMBERLİĞİ VE BAZI FAZÎLETLERİ - 26 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

ŞİT (A.S.)’IN PEYGAMBERLİĞİ VE BAZI FAZÎLETLERİ - 26 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Şit (a.s.); Âdem (a.s.)’ın oğullarının en ulusu, en üstünü, Âdem (a.s.)’a, en sevgilisi ve ona, en çok benzeyeni idi. Âdem (a.s.); vefatından on bir gün önce, Şit (a.s.)’a: “Ey oğulcuğum! Sen, benden sonra, halîfemsin!” diyerek vazifesini takvâ üzere yürütmesini tavsiye etti. Onu, bir vasiyetname ile yerine vekil bıraktı. Bunu, Kabil’den ve Kabil oğullarından gizli tutmasını ona emretti. Gece ve gündüz saatlerini ve her mahlûkun, Allâh (c.c.)’a, hangi saatlerde, ne gibi ibâdetler yaptıklarını bildirdi. Vuku bulacak tufan hakkında da bilgi verdi. Âdem (a.s.); Kabil oğullarının zina ve içkiye düştüklerini, bozulduklarını görünce de, Şit (a.s.)’ın oğullarına da, Kabil oğulları ile evlilik bağlantısı kurmamalarını tavsiye etti. Yüce Allâh; Âdem (a.s.)’a 21, Şit (a.s.)’a da 29 sahife indirip Şit (a.s.)’ı, bu elliyi bulan sahifelere göre hareket ve âmel etmekle mükellef kıldı. Şit (a.s.); Allâh (c.c.)’u, takdis ve tenzihden geri durmaz, kavmine de; Allâh (c.c.)’un buyruklarını yerine getirmemekten sakınmalarını, Allâh (c.c.)’u, her türlü noksan, eksik sıfatlardan uzak tutmalarını ve dâima iyi işler işlemelerini emrederdi. Bunun için, Şitoğulları ve kadınları arasında ne düşmanlık, ne kıskançlık olur, ne kin tutulur, ne suçlama yapılır, ne yalan söylenir, ne de boş yere yemin edilirdi. Âdem (a.s.)’dan sonra, oğullarından, Kâbe’nin onarımını ilk defa, taşla ve çamurla yapan da, Şit (a.s.) idi. Şit (a.s.); vefât edinceye kadar, Mekke’de kalmaktan hac ve umre yapmaktan geri durmadı. (M. Asım Köksâl, Peygamberler Tarihi, c.1, s.68-69) BAŞA GELEN MUSİBET SEVÂP VESİLESİDİR Davûd et-Tâî (r.âleyh)’in şöyle dediği nakledilir: “Dünyaya karşı zühd, orada kalmaktan hoşlanmamaktır. Amellerin en üstünü de Allâh (c.c.)’un takdirine razı olmaktır. Hiçbir müslüman için hüzünlenmek yakışık almaz. Çünkü o müslüman, her bir musibet için bir sevâbın verileceğini bilir.” (Fahruddîn Er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr Mefâtîhu’l-Ğayb, c.4, s.92-95)


Mar 26, 202403:03
DOMUZ ÜRÜNLERİ VE GÜNLÜK HAYATIMIZ - 25 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

DOMUZ ÜRÜNLERİ VE GÜNLÜK HAYATIMIZ - 25 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Muhakkak ki Allâh ve Resûlü şarabın, meytenin(leşin), domuzun ve putların satışını haram kıldılar.” ”Ey Allâhın Resûlü! Meytenin yağları hakkında ne dersin, onlarla gemiler yağlanır ve insanlar onu aydınlanmak için kullanırlar?” diye sorulunca, Hz. Peygamber(s.a.v.) “Hayır o haramdır” diye buyurdu ve şöyle devam etti “Allâh yahudileri kahretsin, Allâh onlara hayvanların iç yağlarını haram kılınca onlar bunu erittiler ve sonra da satıp bedelini yediler.” (Buhârî, Müslim) Bu ve diğer kaynaklara dayanarak, Hanefi, Şafii, Mâliki ve Hanbeli fıkıh âlimleri ‘kan, leş, domuz ve şarabın kullanılmasını da alış verişini de caiz görmemişlerdir. Dolayısıyla Allâh’a inanan ve haramdan kaçan bir Müslümân domuz yetiştiremez, domuz kesemez, domuzun derisinden, etinden, kılından veya herhangi bir uzvundan istifade edemez, tabaklama yapamaz, alış verişini yapamaz ve tüketemez. Ülkemizde kaçak olarak salam, sosis, jambon gibi ürünlere karıştırılarak ciddi miktarda domuz eti tükettirildiği gibi domuzun derisi ve kılı da bir çok ürünün üretiminde kullanılmaktadır. Sakal tıraş fırçaları, elbise fırçaları, ayakkabı firçaları, berberlerin kullandığı fırçalar hem domuz kılından hem de başka hayvanın kılından yapılmakta, ama yağlı boya fırçaları çoğunlukla domuz kılından üretilmektedir. Bilhassa hamur işlerinin yağlanmasında evlerimizde ve iş yerlerimizde yağlama fırçası olarak genelde yağlı boya fırçası kullanılmaktadır. Bu durumda Müslümân tüketici ne yapmalıdır? Tüketiciler olarak öncelikle cebimizdeki cüzdanı, belimizdeki kemeri, sırtımızdaki deri ceketi ve altımızdaki deri pantolonu, ayağımızdaki ayakkabıyı, deri çanta ve valizlerimizi, evlerimizdeki ve bürolarımızdaki deri koltukları, diş, traş, elbise, boya ve badana fırçalarımızı sorgulamalıyız. Haram olduklarını tesbit edebildiklerimizden derhal vazgeçebilmeliyiz. Yeni alışverişlerimizde, bundan böyle fiyat araştırmasından önce haram mı değil mi sorgulamasını yapmalıyız. Ürünün üzerinde hangi hayvandan yapıldığını bildiren etiket talebinde bulunmalıyız. (Dr. Kamil Büyüközer, www.gimdes.com)


Mar 25, 202402:49
İSLÂM BÜYÜKLERİNİN BAŞ OLMA SEVDALARI YOKTUR - 24 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

İSLÂM BÜYÜKLERİNİN BAŞ OLMA SEVDALARI YOKTUR - 24 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Geçmiş İslâm büyüklerinin güzel bir ahlâkı baş olmak için arzu göstermemeleri idi. Beklenmedik bir anda böyle bir şeyle karşılaşıp halk kendilerini başlarına geçirme arzusunu izhâr ettiklerinde mazeret gösteriyor, söz gelimi “Ben bu işe ehil değilim” diyor. Halkın “Sen fazlasıyla lâyıksın...” gibi ısrarlarına kulak asmıyorlardı. Süfyan es-Sevrî (r.âleyh) şöyle der: “Kendisine teklif edilmeyen bir üst görevin (riyâset) peşinden koşan bu arzusuna kavuşamaz, ayrıca pek çok ilimden de mahrum kalır.” Onun bir başka tespiti şöyledir: “Herhangi biriniz nefsiyle yetmiş sene mücâhede etmedikçe riyâset (başkanlık) istemesin.” İsa Peygamber (a.s.) şöyle diyordu: “Halk sizi başkan yaparsa sizler kuyruk olun.” Haccâc b. Ertât (r.âleyh)’in bir sözü: “Beni baş olma arzu ve sevdası öldürdü.” El-Antâkî (r.âleyh)’nin bir sözü: “Başkanlık, riyakârlık arzusunun başı, nefsin sevdalısı, şeytânın göz bebeğidir.” İbrahim b. Edhem (r.âleyh)’in görüşü: “Kuyruk olun başkan olmayın, çünkü kuyruk kurtulur baş kesilir.” Fudayl b. Iyâz (r.âleyh) şöyle diyordu: “Baş olmak isteyen kendisinin mükemmelliğini ortaya koyabilmek için insanların kusur ve ayıplarını diline dolar, huzurunda başkalarının hayırla yâd edilmesinden hoşlanmaz. Riyâset aşığı gerçekten iyi hallerine vedâ etmiştir.” Süfyan es-Sevrî (r.a.)’in bir sözü: “Riyâset makâmını bırakmak ve bir kadını sevmekten vazgeçmek sabır bitkisinin usaresinden (öz suyundan) de acıdır.” (İmâm Şa’rânî, Tenbihü’l-Muğterrin Tercümesi, s.116-117)


Mar 24, 202402:21
UÇAĞIN MUCİDİ: ABBAS BİN FİRNAS - 23 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

UÇAĞIN MUCİDİ: ABBAS BİN FİRNAS - 23 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Firnas, 810-887 yılları arasında yaşamış Endülüslü bir İslam âlimdir. Endülüs’ün Ronda bölgesindeki Tâkerunâ’nın (Takoronna) köylerinden birinde doğdu. Kurtuba’da büyüdü ve orada tahsil gördü. Daha gençliğinde kimya, astronomi ve edebiyat alanında adını duyurdu. Yaptığı ilmî ve edebî çalışmalar sayesinde Kurtuba’da I. Hakem’in sarayına girdi ve II. Abdurrahman ile I. Muhammed dönemlerinde de mevkiini korudu. Meraklı ve araştırıcı bir karaktere sahip olan Abbas b. Firnâs, uzayı temsil eden bir gök küresi kurdu ve sonraları Avrupa’da astronominin gelişmesinde tesiri olan Sindhind tablolarının çizimlerini yaptı. Bir ara uçmayı denediyse de yaptığı uçuş takımında kuyruk kısmı bulunmadığı için inişi çok sert oldu ve ölümden zor kurtuldu. Abbas b. Firnâs, bu deneme dolayısıyla havacılığın öncülerinden sayılmaktadır. Tecrübelerinden ders almasını bilen İbn Firnas, çok çalışarak bir sonraki tasarımını iyileştirdi. Şahitlerin ve döneme ait el yazmalarının anlatımına göre bu tasarım büyük kanatlardan oluşan bir makineydi. Yani bundan yaklaşık bin iki yüz yıl önce, yetmişine yakın Abbas ibn Firnas, ipek ve kartal tüyleri kullanarak uçmaya yarayan bir makine yapmıştı. Kuvarstan kristal yapmayı ve kristal kesimini batı İslâm âlemine tanıttı ve ayrıca kimya ile ilgilendi. I. Muhammed’e takdim etmek üzere, daha önce benzeri görülmemiş menkâne (mîkâte) adı verilen bir de saat imal etti. Yaptığı birçok keşifle ve doğu ilimlerini Batı’da yayma çabalarıyla çağdaşlarının dikkatini çeken Abbas b. Firnâs’a I. Hakem, “Hakîmü’l-Endelüs” unvanını vermiştir. (İslâm Ansiklopedisi, c.1, s.24)


Mar 23, 202402:19
HZ. ÖMER (R.A.)’İN PRENSİBİ - 22 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

HZ. ÖMER (R.A.)’İN PRENSİBİ - 22 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Hz. Ebû Bekir’in vefatından ve Hz. Ömer’in görevini üstlenmesinden sonra Ömer (r.a.) prensibini ve nasıl bir idare yolu tutacağını açıklayan bir konuşma yaptı. “Bana ulaşan bilgilere göre insanlar benim şiddetli oluşumdan ürkmüş, katı oluşumdan korkmuşlar ve şöyle söylüyorlarmış: “Allâh’ın Resûlü sağ iken bile şiddetli davranıyordu. Resûlullâh (s.a.v.)’in halifesi Ebû Bekir (r.a.) sağ iken de öyle idi. Şimdi idareyi eline geçirince nasıl davranacak?” Ben böyle söyleyenlere derim ki: “Resûlullâh (s.a.v.)’in sağlığında ben onun hizmetçisi ve kölesi idim. Yumuşaklık ve merhamette onun sahip olduğu özelliğe kimse yaklaşamazdı. Ben onun sıyrılmış kılıcı idim. Resûlullâh (s.a.v.) kılıcını ya kınına sokar, ya da serbest bırakırdı. Ben de gerekeni uygulardım. Sonra Hz. Ebû Bekir (r.a.) halifelik görevini üstlendi. O öyle bir kimse idi ki, hiçbir kimse onun yumuşaklığını ve sakin yapısını inkâr edemez. Ben onun da hizmetçisi ve yardımcısı idim. Onun yumuşaklığı ile benim şiddetimi birleştirdim. Ben onun da sıyrılmış kılıcı idim. O da kılıcını yakınına sokar, ya da serbest bırakırdı. Ben de gerekeni uygulardım. Ey insanlar! Şimdi ben sizi yönetmek üzere iş başına gelmiş bulunuyorum. Bilesiniz ki benim uygulamalarımdaki şiddet daha da artmıştır. Fakat bu şiddetim müslümanlara saldırgan ve zâlimce davrananlara olacaktır. Sulh ve selâmet içerisinde olanlara gelince; ben, onların birbirlerine karşı olan yumuşaklığından daha çok yumuşağım. Hiçbir kimsenin bir başkasına zulmetmesine veya saldırmasına asla meydan vermem. Zâlimin veya saldırganın yanağını yere sürter, ayağımla diğer yanağına basarım. Tâ hakka dönünceye kadar... Hak ve adâlet üzere olanlara gelince; onlara olan sevgim ve onlara verdiğim değerden dolayı ben, yanağımı onlar için yere koyarım.” (Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.54)


Mar 22, 202402:38
KİŞİYİ ALDATAN VAAZLAR - 21 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

KİŞİYİ ALDATAN VAAZLAR - 21 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Avam, zenginler ve fakirlerden bir grup vardır ki, zikir meclislerinde bulunup, bunun kendileri için yeterli olacağını düşünürler. Bu sebeple bu davranışı âdet hâline getirmişlerdir. Kuru kuruya vaaz dinleyip, öğüt almadan ve amel de etmeksizin sevap kazanacaklarını sanarlar. Oysa aldanıyorlar. Çünkü zikir ve vaaz meclislerinin fazîleti ancak hayra teşvik edici olmalarındandır. Eğer teşvik etmiyorsa orada hiçbir hayır yoktur. Hayır yapmaya arzu duymak övgüye değer bir haslettir, çünkü amele yöneltir; eğer amele götürmüyorsa onda da hiçbir hayır olamaz. Bunlardan birisi bazen dinlediği vaazla aldanır; bazen de kadınlar gibi duyguya kapılır ve ağlar. Bazen korkutucu bir söz işitir, sararır ve der ki: “Ey Selâm olan Allâh! Selâmetli kıl; Allâh (c.c.)’a sığınırız, Allâh (c.c.) bana yeter; Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh...” Böylece bütün hayırları kazandığını zanneder, oysa aldanmaktadır. Bu kişi ise, doktorların meclislerine gidip, onların ilaçları anlatmasını dinleyen hastaya benzer. İlaç yapmaz, onunla uğraşmaz ve bu şekilde rahata kavuşacağını düşünür. Lezzetli yemekleri anlatan birinin yanına giden aç insan da aynı şekildedir. Şayet bütün vaazlar, fiillerini değiştirecek derecede senin bir sıfatını değiştirmiyorsa, Allâh (c.c.)’e yöneltip dünyadan yüz çevirttirmiyorsa, evet, kuvvetli bir şekilde bu yönlendirmeyi yapmıyorsa, dinlediğin vaaz bir fazlalıktır, aleyhinde bir delildir. Bu halde onu kendi lehinde bir vesîle görüyorsan aldanıyorsun demektir. (İmam Gazali, Aldananlar)


Mar 21, 202402:13
TERAVİH NAMAZININ KIRAATINDA SÜNNET OLAN NEDİR? - 20 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

TERAVİH NAMAZININ KIRAATINDA SÜNNET OLAN NEDİR? - 20 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Şüphesiz en güzeli, teravihi hatimle kılmaktır. Buna göre bazı camilerde cemaatin bilgisi doğrultusunda bu şekilde yani hatimle teravih kılınması tavsiye edilmelidir. Diğer camilerde ise namazın erkânına ve huşuuna riayet etmek kaydıyla cemaatin durumu gözetilmelidir. Maalesef günümüzde bazı camilerde teravih, erkânına riayet edilmeksizin süratle kılınmaktadır. Teravihin süratle kılınması bir faziletmiş gibi davranılmaktadır. Hâlbuki bu çok yanlış bir uygulamadır. Zira farz namazlar ile nafile namazlar arasında erkânına riayet edilmesinin gerekliliği açısından hiçbir fark yoktur. Her ikisinde de erkânına riayet etmek lazımdır. Erkânına ve şartlarına riayet etmeksizin namaz kılmak, günâh olduğu gibi yerine göre namazı geçersiz de kılabilir. Nafile namazın kılınmaması durumunda kişi günahkâr olmaz. Ancak nafile kılacağım diye rükün veya şartlarını ihlâl ederek kılmak kişiyi günahkâr yapar. İmâm Ebû Hanife (r.a.)’in görüşü olan “teravihte kişi her rekâtta on ayet okur” görüşü sünnete en uygun olanıdır. Zira teravihte bir kere Kur’an-ı Kerim’i hatmetmek sünnettir. Her rekâtta on ayet okununca yirmi rekâtta iki yüz ayet yapar. Ramazan’ın otuz gün olduğu düşünülürse altı bin ayet eder ki böylece Kuran-ı Kerim’i hatmetmiş olur. Hz. Ömer (r.a.)’in emrettiği ise fazîlet babındandır. Bu da teravih namazında Kur’an-ı Kerim’in iki veya üç kere hatmedilmesidir. Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâi’ adlı eserinde şöyle der: “Teravih namazında kıraatin son derece uzun yapılması eslafımızın (bizden öncekilerin) zamanındaydı. Zamanımızdaysa en evlâsı teravih kıldıracak olan imâmların arkasındaki cemaatin haline göre kıraati uzun veya kısa tutmalarıdır. Teravih namazı kıldıranlar cemaatin, cemaati terk etmesine sebebiyet verecek derecede kıraati uzun tutmamalıdırlar. Zira cemaati çoğaltmak kıraati uzun tutmaktan daha fazîletlidir.” (Sualli-Cevaplı İslâm Fıkhı, c.2, s.296-297)


Mar 20, 202402:38
PEYGAMBER (S.A.V) EFENDİMİZ’E MUHABBETİ OLMAYANIN ÎMÂNI YOKTUR - 19 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

PEYGAMBER (S.A.V) EFENDİMİZ’E MUHABBETİ OLMAYANIN ÎMÂNI YOKTUR - 19 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Allâh (c.c.) ve Resulü (s.a.v.)’i tüm varlığımızdan daha fazla sevmemiz gerekmektedir. Nebi (s.a.v.) Efendimizi ne derece sevmemiz gerektiğini Cenâb-ı Hâkk; “Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de mü’minlerin analarıdır. ...” (Azhâb s. 6) âyet-i kerimesi ile beyân buyurmaktadır. Bir zât Nebi (s.a.v.) Efendimiz’e “Ya Resûlullâh (s.a.v.), ben ne zaman kâmil bir mü’min olabilirim?” diye soruyor. Allâh Resûlü (s.a.v.): “Allâhu Teâla’yı hakkıyla sevdiğin zaman.” buyuruyor. O zât da “Ya Resûlullâh (s.a.v.), Allâhü Teâla’yı nasıl hakkıyla sevebilirim?” diye sorunca Nebi (s.a.v.) Efendimiz, “Allâh (c.c.)’ın Resulü’ne tam olarak tâbî olursan, O’nun sünnetine göre amel edersen, O’nun sevdiğini sever, buğzettiğine buğzedersen, O’nun dostuna bakarak dost edinirsen, düşmanına bakarak düşman edinirsen, o zaman istediğini elde etmiş olursun.” buyurmuşlardır. Hadis-i şerifin devamında Nebi (s.a.v.) Efendimiz “İnsanlar imân cihetinden değişik dereceler alırlar. Onların bu dereceleri bana olan sevgiyle ölçülür. Yine insanların kâfir olanları da küfürde değişik durumdadırlar. Onların da küfürde şiddetli olanları ve diğerleri bana karşı buğzlarıyla belli olur. Dikkat edin! O’na (Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’e) muhabbeti olmayanın îmânı yoktur. Dikkat edin! O’na muhabbeti olmayanın îmânı yoktur. Dikkat edin! O’na muhabbeti olmayanın îmânı yoktur.” buyurmuşlardır. Allâh Resûlü (s.a.v.) üç defa teyitle muhabbeti vurgulamışlardır. Başka bir hadis-i şeriflerinde “Ben size kendi öz nefsinizden, annenizden, babanızdan, çocuklarınızdan ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe imânınız kemâle ermiş olmaz.” buyurmuşlardır. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.54-55)


Mar 19, 202402:34
ÇANAKKALE SAVAŞLARI - 18 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

ÇANAKKALE SAVAŞLARI - 18 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Çanakkale savaşları, İslâm-Türk tarihinin şeref levhalarından biridir. Bu başarı, yalnız Osmanlı kuvvetlerinindir. Deniz yönünün kapalı ve demiryolunun Sırbistan toprağında kesik olmasından ötürü müttefiklerimizin Avusturya ve Almanya’nın Çanakkale’ye kattıkları kuvvet çok azdır. Nisan ayındaki ilk çıkartmalarla Seddülbahir’den son müttefik kuvvetleri çekilene kadar geçen 259 günlük zaman zarfında Gelibolu yarımadasına yarım milyon insan gönderilmiş ve bunun fazlası kayıp hanesine yazılmıştı. Türk kayıtlarına göre kayıp miktari 521.000 idi ki bu rakam müttefik kayıplarından sadece 1000 eksikti. İlk bombardımandan (19 Şubat 1915) itibaren 324 gün ve çıkarma gününe göre de tam 259 gün devam ederek neticesinde Osmanlı ordusunun ölümsüz bir zaferiyle kapanan I. Dünya Savaşının bu, en kanlı sahnesine ordumuzun en kiymetli ve en büyük kısmı iştirak etmiş ve ecdattan miras harp kabiliyetimizin en açık ve en kapsamlı eser ve semereleri burada inkişaf eylemiştir. Rakamlardan anlaşılacağı üzere Çanakkale bize çok ağıra mal olmuştur. Memleketin uğradığı zararlar ise çok daha acı tablolar ortaya koymuştur. Bizimle kıyaslanamayacak kadar geniş imkanlara sahip olan müttefik kuvvetlerin zayiatı yanında, bir tek devletin, Türkiye’nin kaybı gerçekten korkunç bir rakama ulaşmıştı. Üstelik bu savaşta verdiğimiz şehitlerin büyük bir kısmını, memleketin münevver sınıfını meydana getiren yedek subaylar teşkil ediyordu. Verdiğimiz on binlerce münevver şehîd, memleketimiz için ileri tarihlerde bile yerinin doldurulmasi imkânsız ağır bir kayıp oldu. O kadar ki Çanakkale’de yedek subay zayiatı akıllara durgunluk verecek bir dereceyi bulmuş, Doğu Batı kültürlerini toplayan bütün bir genç nesil imha edilmiştir. II. Abdülhamid Hân’in açmış olduğu yüksek mekteplerden mezun olan imânlı ve kültürlü binlerce genç Çanakkale’de şehit olmuşlardır. (Milli Gençlik Mecmuası, Nisan 1977, s.148-151)


Mar 18, 202402:04
RAMAZAN-I ŞERİF İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER - 17 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

RAMAZAN-I ŞERİF İLGİLİ HADİS-İ ŞERİFLER - 17 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

“İslâm beş şey üzerine bina edilmiştir. Allâh’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.v.)’in Allâh’ın kulu ve Resûlü olduğuna inanmak, namaz kılmak, zekât vermek, Beytullâh’ı hac etmek ve Ramazan orucunu tutmak.” (Buharî) “Kim Allâhü Teâlâ’dan başka ilâh olmadığına ve benim de Allâh’ın Resûlü olduğuma ihlâsla şehâdet eder, namazını kılar, orucunu tutar, zekâtını verir ve Beytullah’ı haccederse Allâhü Teâlâ onu cehenneme haram kılar.” (Taberânî) “Râbbinize kulluk yapın, beş vakit namazınızı kılın, Ramazan-ı Şerif ayınızda oruç tutun, mallarınızın zekâtını verin, sizden olan reislerinize itaat edin, Râbbinizin Cennet’ine girersiniz.” (Ahmed b. Hanbel) “Ramazân-ı Şerîf ayında nafakayı, çoluk çocuğunuza ve diğer ihtiyaç sahiplerine yapılan harcamaları çoğaltınız. Çünkü bu aydaki nafaka, Allâh yolunda harcanan nafaka gibidir.” (Kenzü’l-Ummâl) “Her kim Ramazan ayında inanarak ve sevâbını sâdece Allâhü Teâlâ’dan bekleyerek terâvîh namazı kılarsa, onun geçmiş günâhları bağışlanır.” (Buharî) “Ramazan ayı, oruç tutulması farz kılınan bir aydır. Ben de size gecelerinde terâvih namazını sünnet kıldım. Kim inanarak ve mükâfâtını ümid ederek orucu tutar ve terâvih namazını kılarsa, anasından doğduğu gün gibi günâhlarından çıkar.” (İbn-i Mâce) “Muhakkak bu Ramazan ayı size ulaştı. Bu ayda bin aydan hayırlı Kadir Gecesi vardır. O gecenin hayır ve bereketinden mahrum kalan kimse, bütün hayırlardan mahrum kalmış olur. Kadir gecesinin hayrından ancak nasipsizler mahrum kalır.” (İbn-i Mâce) “Ramazan ayında yapılan îtikâf, iki hac ve iki umre sevâbına denktir.” (Mecmau’z-Zevâid) “Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz Ramazan’ın son on gününde îtikâf ederdi. Bunu, vefat edinceye kadar böylece devam ettirdi. Resûlullâh (s.a.v.)’den sonra zevceleri (mü’minlerin anneleri) îtikâf ettiler.” (Buharî)


Mar 17, 202402:36
PEYGAMBER (S.A.V.)’İN DOĞRULUĞU - 16 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

PEYGAMBER (S.A.V.)’İN DOĞRULUĞU - 16 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Peygamber (s.a.v.) en emin, en âdil ve en doğru bir peygamberdi. Öylesine emin ve doğru idi ki, bunu düşmanları bile kabul edip itiraf etmişlerdir. Henüz kendisine peygamberlik gelmeden önce bile “El -Emin” deniyordu. Îbn İshak (r.âleyh), “Allâh (c.c.) O (s.a.v.)’de bütün güzel ahlâk ve hasletleri cemettiği için kendisine emin denilmiştir.” dedi. Allâh (c.c.): “Orada kendisine itaat olunandır. Bir emindir” (Tekvir s. 21) buyurmuştur. Birçok müfessirler, “bu âyette kastedilen, Hz. Peygamber (s.a.v.)’dir” dediler. Kureyş, Kâbe’nin inşasında Hacer-i Esved’i kim koyacağı hususunda anlaşmazlığa düşünce, aralarında bilâhare ilk defa kim gelirse onu hakem kılacaklarına karar verdiler. Derken, Peygamber (s.a.v.) çıkageldi. Bu, henüz kendisine peygamberlik gelmeden önce idi. Dediler ki: “Bu Muhammed’dir. Bu, kendisine son derece güvenilen bir zattır. Yani Emîn’dir. Onun hakem olmasına hepimiz yürekten razıyız. Hakemliğini kabul ediyoruz.” Peygamber (s.a.v.) buyurmuştur: “Vallâhi ben gökte de eminim, yerde de.” Hz. Ali (r.a.)’den rivâyetle: “Ebû Cehil, Peygamber (s.a.v.)’e dedi ki: “Biz seni yalanlamıyoruz, biz sana gelen kitabı yalanlıyoruz.” Bunun üzerine Allâh (c.c.): “Şüphesiz onlar, seni yalanlamıyorlar.” meâlindeki âyeti inzâl buyurmuştur. Bir başka rivâyette ise, “Biz seni yalancı saymıyoruz, sen aramızda yalanlanan (yalancı sayılan) biri değilsin.” Ehnas b. Şerîk, Bedir günü Ebû Cehil ile karşılaştı ve ona sordu: Ey Hakem’in babası burada sözümüzü duyacak kimse yok, bir sen bir de ben varım. Söyle bakalım Muhammed sâdık, doğru bir kimse midir, yoksa yalancı mıdır?” “Allâh’a yemin ederim ki Muhammed doğru ve pek emîn bir zattır! O hayatında katiyyen yalan söylememiştir.” diye cevâp vermiştir. (Kadı Iyâz, Şifâ-i Şerif, s.133-134)


Mar 16, 202402:33
BORCUNU ÖDEMEKTE GÜÇLÜK ÇEKENE YARDIM ETMEK - 15 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

BORCUNU ÖDEMEKTE GÜÇLÜK ÇEKENE YARDIM ETMEK - 15 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Bir mecburiyet altında bizlerden borç mal veya para alan biri, borcunu ödemeyecek bir halde ise, onu bu sıkıntılardan kurtarmak için, borcunu ertelemek veya bağışlamak gibi, ne lâzım gelirse yapmamız, Efendimiz (s.a.v.)’in bizlere olan emir ve vasiyetlerinden biridir. Şu hadîs rivayet edilmiştir: “Darda olan bir kimseyi feraha kavuşturan veya böyle bir kimsenin borcunu ödeyen kişiyi Hâkk Teâlâ Kıyâmet gününün dehşet ve korku veren sıkıntısından kurtarır.” (Müslim) Bir hadîste, “Kıyâmet gününün dehşetinden kurtulmak ve Allâh’ın Arş gölgesine sığınmak isteyen kişi borçluya mühlet versin” (Taberanî) buyuruluyor. Başka bir hadîste: “Bir yoksul borçluya ödeme vadesi gelmeden kolaylık gösteren kişiye, her gün için, o borç miktarı kadar sadaka sevabı yazılır.” (İmâm Ahmed) buyurulmuştur. Diğer bir hadîs-i şerifte: “Herhangi bir kimse, bir mü’min kardeşinin darlık ve sıkıntısını kaldırır, onu feraha ve huzura kavuşturursa, Allâh (c.c.) da o kişinin üzerinden Kıyâmet gününün darlık ve sıkıntısını kaldırır. Kim ki, dünyada bir fakire kolaylık gösterirse, Hâkk Teâlâ da o kimseye, dünya ve âhirette kolaylık gösterir.” (Müslim) Taberânî şu hadîsi rivayet eder: “Kişi borçlu bir fakire, borcunu ödeyebileceği bir duruma gelinceye değin mühlet verirse, Hâkk Teâlâda o kişiye suçlarından tevbe etmesi için mühlet verir.” (İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.195-196)


Mar 15, 202402:01
YEMEKTE UYMAMIZ GEREKEN KURALLAR - 14 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

YEMEKTE UYMAMIZ GEREKEN KURALLAR - 14 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

“Yemeğe başlayan kimse, Bismillah desin. Bismillah demeyi unutursa hatırlayınca, “Bismillahi evvelehü ve ahirehü” desin.” (İbn Mace) “Ya Alî yemeğe tuz ile başla. Yemeğe tuz ile başlamak ve bitirmek yetmiş derde devadır. Sağ elinizle yiyiniz, sağ elinizle içiniz, sağ elinizle alınız ve sağ elinizle veriniz. Çünkü şeytan sol eliyle yer, sol eliyle içer, sol eliyle verir ve sol eliyle alır.” (İbn Mace) “Ekmeğe saygı gösteriniz. Çünkü Allâhü Te‘âlâ onu semanın bereketlerinden indirmiştir. Sofraya düşeni alıp yiyen genişlik ve bolluk içinde yaşar. Çoluk çocuğu sıhhatli olur. Bir yere dayanarak yemek yemeyiniz.” (Buhârî) “Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hiçbir yemeğe kusur bulmazdı, canı çekerse yerdi, çekmezse bırakırdı.” (Buhârî) “Yemeği soğutun! Zira sıcak yemek, bereketsiz olur.” (Taberânî) “Kişi midesinin üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de nefesine ayırsın.” (Tirmizî) “Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, üç parmakları ile yemek yer ve yemeğin bitiminde, o üç parmağını yalardı.” (Ka’b bin Malik) “Biriniz bir şey yerken bir parçası yere düşerse, onu alıp üzerindeki bulaşanı giderip yesin. Şeytana bırakmasın.” (İbn Mace) “Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, yiyeceklerin, içeceklerin ve hurmanın içine üfürülmesini (nefes verilmesini) yasakladı.” (Taberânî) “Peygamber (s.a.v.) Efendimiz ayakta su içmekten ve yemek yemekten nehy etmiştir.” (Bezzar) “Kim bir tabakta yemek yiyip de sonra o tabağı (ekmekle veya eliyle iyice sıyırarak) yalarsa, o tabak onun için Allâh’tan mağfiret diler.” (Tirmizî) “Allâh, bir şey yiyip içtikten sonra kendisine hamdeden kimseden râzı olur.” (Müslim) Peygamber (s.a.v.) süt içti, su getirtip ağzını çalkaladı ve şöyle dedi: “Bunda yağ vardır.” (Tirmizî) “Azı dişlerin arasında kalan yemek kırıntıları dişleri zayıflatır.” (Taberânî)


Mar 14, 202402:37
ORUCUN HİKMETİ - 13 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

ORUCUN HİKMETİ - 13 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Ramazan-ı Şerif orucunun farz olduğuna dair ümmetin icma’ı vardır. Bütün bunlardan dolayı orucun farz oluşunu inkâr eden İslâm dairesinden çıkar. Alâuddin Ebû Bekr b. Mesud El-Kâsânî, Bedâyiu’sSanâi’ fi Tertibi’ş-Şerâi’ isimli eserinde, orucun farz olmasının; Kitap, Sünnet, İcma ile sabit olduğu gibi, aklen de sabit olduğunu söylemiş ve sözlerine şu şekilde devam etmiştir: “Oruç ibâdeti Allâhü Teâlâ hazretlerinin verdiği nimetlere şükretmeye vesiledir. Şöyle ki; oruç, kişiyi yemekten, içmekten, cinsi münasebetten men eder. Hâlbuki bunlar nimetlerin en üstünde olanlarıdır.” Belli bir zaman bu nimetlerden istifade edememek kişiye nimetlerin kıymetini bildirir. Bundan ötürü oruç, nimetlerden istifade eden kişiyi bu nimetlerin hakkını şükretmekle ifa etmeye sevk eder. Nimete şükretmek hem aklen hem de şer’an farzdır. Oruç ayetinin son kısmı da bu söylediklerimize işaret etmektedir: “…Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allâh’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.” (Bakara s. 185) Kezâ oruç, takvâ sebebidir. Zira oruç tutan kişi, Allâhü Teâlâ Hazretlerinin rızasını istediği için bir de elem verici gazabından korktuğu için, mubâh olan şeyleri terk etmeye boyun eğer. Böylece haram olan şeylerden yüz çevirmesi kolaylaşır. Buna göre oruç, Allâh (c.c.)’un yasak etmiş olduğu şeylerden sakınmaya yani takvâ sahibi olmaya sebep olmuştur. Allâhü Teâlâ Hazretlerinin yasak ettiği şeylerden sakınmak farzdır. Bakara sûresi 183. Âyet-i Kerimesi’nin son kısmı buna şöyle işaret etmektedir: “Umulur ki korunursunuz.” (Sualli-Cevaplı İslâm Fıkhı, c.3, s.307)


Mar 13, 202402:16
DUÂ-I ARŞ - 12 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

DUÂ-I ARŞ - 12 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

(Ramazân Ayı’nın başında veyâ ortasında veyâ sonunda üç kere okunacak duâ.) “Bismi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm Allâhü Râbbün ahadün samedün ferdün li’l-‘âlemîne, nebîyyinâ Muhammedin erselehu mübeşşiran. Li’l-kâfirîne münzirûne münzîran mine’n-nâri ve münziran nebîyyinâ Muhammedün ahadün, hâmidün ve kâsimun ve şâhidün li’l-mü’minîne ve kâimun nebîyyinâ Muhammedün vehüve nebîyyü’l- Mustafâ salla’llâhu Te‘âlâ ‘aleyhi ve sellem. Ve’l-imâmu’l-murtezâ, ve’rresûlü’l- müctebâ, nebîyyinâ Muhammedün hüve’r-resûlü’lmurselü, sâhibu’l-kitâbi, münziru ve’l-kitâbu’l-mecdü, nebîyyinâ Muhammedün sâhibu’llivâ’i ve’l-minberi ve’l-burâki’l- ezheri ve’r-rızâ’i ve’l-kevseri nebîyyinâ Muhammedün ve zeynü’l-cinâni Ahmedün, ‘abdun mutî‘un, ‘âdilün, ‘abdun, cevâdün, nâfi‘un, li’lmüşrikîne kâilün, nebîyyinâ Muhammedün ve şefî‘unâ Muhammedün ve resûlünâ Muhammedün fahrun lenâ Muhammedün hayrun li’l-’âlemîne şefî‘un li’l-müznibîne ve’l-mücrimîne, nebîyyinâ Muhammedün ihtârahu ve erselehu fî hâlkıhî şerrafehu, yuhibbuhu nebîyyinâ Muhammedün salla’llâhu ‘alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecma‘îne bi-rahmetike yâ erhame’r- râhimîn.” Meâli: Rahmân ve Rahîm olan Allâh’ın adıyla. “Allâh (c.c.) tek olan ve Rabb olandır, herkes O’na muhtaçtır, O hiç kimseye muhtaç değildir. Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizi âlemlere müjdeleyici olarak gönderendir. Kâfirleri ateşle korkutucudur. Münzir olan Efendimiz (s.a.v.) tektir. Övülen ve mü’minlere şâhid olandır. Efendimiz (s.a.v.) seçilmiş nebî, râzı olunan önder ve seçkin elçidir. O (s.a.v.) gönderilmiş elçidir. Kitap sâhibi korkutucu nebîdir. Efendimiz (s.a.v.) sancak, minber, burak, rızâ makamı ve kevser sâhibidir. Gönüllerin süsü Ahmed s.a.v.)’dir. İtaatkar, adâletli, cömert bir kuldur. Dünyâda müşriklere faydalı, âhirette bize şefââtçi olandır. Hz. Muhammed (s.a.v.) bizim iftiharımızdır. Âlemlerin en hayırlısı, günahkarların şefââtçisidir. Hz. Muhammed (s.a.v.), Cenâb-ı Hakk’ın seçip gönderdiği, mahlûkâtın içinde şerefli kıldığı Efendimizdir. Ey merhametlilerin en merhametlisi Allâh’ım! Rahmetinle Efendimize, âline ve ashâbına salât ve selâm olsun.” (Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.66-68)


Mar 12, 202403:56
MÜ’MİNLERİN AYI RAMAZAN - 11 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

MÜ’MİNLERİN AYI RAMAZAN - 11 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Şa’bân ayının son gününde Resûlullâh (s.a.v.) şöyle bir konuşma yaptı: “Ey insanlar! Büyük, mübarek bir aya giriyorsunuz. O ayda bin aydan daha hayırlı bir gece vardır. Allâh (c.c.) o ayda oruç tutmayı farz kılmıştır. Geceleri ibâdet etmeyi de müstehâb kılmıştır. Kim bu ayda bir hayır işlerse, diğer aylarda bir farz işlemiş gibidir. Kim bu ayda bir farz işlerse, diğer aylarda yetmiş farz işlemiş gibidir. Bu ay sabır ayıdır, sabrın mükâfâtı ise cennettir. Bu ay, yardımlaşma ayıdır. Müminlerin rızıklarının arttırıldığı bir aydır. Kim bu ayda bir oruçluyu iftara davet ederse günahları affedilir, cehennem ateşinden kurtulur. İftara davet eden oruç tutanın mükâfatı kadar mükâfat alır. Oruç tutanın mükâfatından da hiçbir şey eksilmez.” RAMAZÂN-I ŞERÎF’TE OKUNACAK DUÂLAR: İlk on (10) gün: “Yâ erhame’r- râhimîn” İkinci on (10) gün: “Yâ gaffârü’z- zünûb” Son on (10) gün: “Yâ atîka’r- rikâb” 1. Îkâz: Bu duâlar günde en az yüz (100) defa okunmalıdır. 2. Îkâz: Ramazân-ı şerîfin herhangi bir gecesi Fetih sûresi okunursa, o sene içindeki kötülük, belâ ve musîbetlerden bi-izni’llâhi Te‘âlâ muhâfaza olunur. 3. Îkâz: Ramazân-ı şerîfin yirmi üçüncü (23.) gecesi Sûre-i Ankebût ve Sûre-i Rûm okunur. 4. Îkâz: Ramazân-ı şerîfin herhangi bir gününde 363 (üç yüz altmış üç) İhlâs-ı Şerîf okunur. İFTAR DUÂSI “Allâhümme leke sumtü ve bike âmentü, ve ‘aleyke tevekkeltü ve ‘alâ rızkıke eftârtü ve lisavmi ğadin neveytü fa’ğfirlî mâ- kaddemtü vemâ- ahhartü.” (Misvak Neşriyât, İbadet Takvimi ve Duâlar, s.69-70)


Mar 11, 202402:10
RAMAZÂN AYININ FAZÎLETLERİ - 10 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

RAMAZÂN AYININ FAZÎLETLERİ - 10 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Nebi (s.a.v.) bir hutbesinde; “Ey Ashâbım! Ramazan ayında oruçlu olan bir kimseye su içireni Allâhü Teâlâ benim havzımdan sular; artık o kimse ebediyyen susamaz.” buyurmuşlardır. Ebû Hureyre (r.a.)’den rivâyetle Resûlullâh (s.a.v.): “Şehr-i Ramazân’ın ilk gecesi olduğunda Allâhü Teâlâ halkına nazar eder. O’nun bir kuluna bir bakışı ebediyen o kimsenin cezâlandırılmamasını mûcib olur. Allâh (c.c.) Ramazân-ı Şerîf’in her bir gününde bin kere bin kişiyi cehennemden âzâd eder.” buyurmuşlardır. Resûlullâh (s.a.v.): “Şehr-i Ramazân’ın ilk gecesinde cennet ve semâ kapıları açılır da Ramazân’ın son gecesine kadar açık kalır. Herhangi bir kul veyâ cemâatten Şehr-i Ramazân gecesinde namaz kılanlar için her secdesine mukâbil Allâhü Teâlâ ona bin yedi yüz hasene yazar ve cennette de kırmızı yâkuttan bir saray binâ eder ki, her sarayın bin kapısı vardır ve her kapının, altından, kırmızı yâkutla süslenmiş iki kanadı vardır. Şehr-i Ramazân’ın ilk gününde oruç tutanın her günâhını Allâhü Teâlâ affeder ve o Şehr-i Ramazân’ın sonuna kadar günâh işlemekten muhâfaza edilir ve onun her günkü orucu için cennette altından bin kapılı bir köşk verilir ve yetmiş bin melek onun için istiğfâr eder. Gece ve gündüz yaptığı her secde için cennette öyle bir ağaç verilir ki atlı bir kimse yüz sene etrafında dolaşmağa çalışsa yine de etrâfını dolaşmağa muktedir olamaz.” buyurmuşlardır. Ebû Hureyre (r.a.)’den rivâyetle Resûlullâh (s.a.v.): “Şehr-i Ramazân girdi mi cennet kapıları açılır ve cehennem kapıları kapanır. Şeytânlar da bağlanıp habsolunur.” buyurmuşlardır. (Gavs-ı Âzâm Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.), Üç Aylar ve Fazîletleri, s.94)


Mar 10, 202402:31
BÜTÜN SAVAŞLARA KATILAN SAHABİ: EBÛ UBEYDE B. CERRAH (R.A.) - 09 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

BÜTÜN SAVAŞLARA KATILAN SAHABİ: EBÛ UBEYDE B. CERRAH (R.A.) - 09 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Ebû Ubeyde (r.a.) katıldığı tüm savaşlarda cesur, kahraman ve atılgan bir asker olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in savaşlarının hepsinde Ebû Ubeyde (r.a.)’in güzel izleri vardır. En acı çatışma Bedir savaşında kalabalık müşrikler ordusu ile sayısı gâyet az olan müslümanlar arasında yaşanmıştır. Ebû Ubeyde (r.a.) bu savaşta müslüman ordusunun en önemli dayanaklarından birisi idi. Ebû Ubeyde (r.a.) bu savaşta tehlikeli bir olayla yüz yüze geldi. Şöyle ki: Hz. Ebû Ubeyde (r.a.)’in babası puta tapmaya sıkı sıkıya bağlı bir kimseydi. Babasının arzu etmemesine rağmen müslüman olması sebebiyle, oğlu Ebû Ubeyde (r.a.) yüzünden babasını müşrikler ayıplıyorlardı. Müşriklerin gözünde Ebû Ubeyde (r.a.) babasına isyân eden birisiydi. Ebû Ubeyde (r.a.)’in babası, hakkında söylenilenlerden etkilenerek Bedir savaşına katılmak istedi. En büyük emeli, putlara ibâdet etmeyi terk ederek müslüman olan oğlunu öldürmekti. Bedir savaşının en şiddetli sırasında, Ebû Ubeyde (r.a.) babasının kendisine saldırmakta olduğunu gördü. Oğul Ebû Ubeyde (r.a.) gözden kaybolup gizlendikçe babası öte yandan dolaşıp bir kere daha oğlu ile karşı karşıya geliyordu. Babanın tüm ısrarı oğlunu ortadan kaldırmak içindi. Oğul Ebû Ubeyde (r.a.) baktı ki babası onu görevini yapmaktan alıkoyuyor, hemen kan bağı duygusundan sıyrılarak; uzak veya yakın kan bağı ayrımı yapmaksızın İslâm düşmanı olan babasının boynunu vurdu. Oğul Ebû Ubeyde (r.a.) ağlıyordu... Çünkü babası İslâm nimetinden mahrum kalmıştı. Onun bu durumunu açıklığa kavuşturmak üzere şu âyet-i kerime nazil oldu: “Allâh (c.c.)’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa Allâh’a ve Resûlü’ne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin...” (Mücadele s. 22) (Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.176-177)


Mar 09, 202402:44
DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜN ARKA PLANI! - 08 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

DÜNYA KADINLAR GÜNÜNÜN ARKA PLANI! - 08 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

8 Mart, 1910 yılından bu yana kapitalist küresel sermayedarların kendi lehlerine manipüle ettikleri ilginç bir gün olarak, “Dünya Kadınlar Günü” adıyla kutlanmaktadır. 8 Mart, her yıl giderek daha fazla çelişkiyi, soruyu bünyesinde toplayarak ilerlemektedir. Soru: Kadına yönelik aile içi şiddette erkeğin rolü, Kadınlar Günü bildiri ve açıklamalarının rutin gündemini oluştururken, bu şiddette alkol, uyuşturucu, kumar, ekonomik zorluklar, haz ve şiddet kültürü pompalayan ekran terörü niçin gündem dışı tutulmaktadır? Soru: Erkek şiddeti söyleminin hizmet ettiği küresel, kültürel, ekonomik ve siyasi amaçlar var mıdır? Kadına yönelen şiddetin sadece aile içerisinde olmadığı aşikârdır. Erkek şiddeti söylemini, toplumsal bir nefret söylemi olarak topluma pompalayanlar şiddete uğrayan tüm kadınları gerçekten savunmakta mıdır? Meselâ İsrail’in katil paletleri altında ezilen Rachel Corrie hangi Kadınlar Günü Bildirisi’nde yerini almıştır? Rachel Corrie mi kadın değildir, yoksa İsrail’in işlediği cinayet mi şiddet olarak görülmemiştir? Türkiye’de 28 Şubat mağduru kadınlar kadın örgütlerinin gündeminde ne kadar yer tutmuştur? Tunus’ta örtündüğü için sahra cezaevlerine doldurulan binlerce kadın, Mısır darbesinde darbeciler tarafından öldürülen Esma, neden Kadınlar Günü’nde gündem edilmemiştir? Soru: Güya kadını koruyan kanunların, genç evlenmeleri sebebiyle eşlerine tecavüzcü damgası vurup, kendilerini çocuklarıyla yapayalnız ve birçok zorlukla baş başa bıraktığı kadınların da günü müdür Dünya Kadınlar Günü? Aileyi parçalamayı hedef edinen, kadınla erkeği birbirinin düşmanı olarak gören, kısır cinsiyetçi okumalarla alkol, kumar, ekran terörü gibi türlü etkeni bir kenara bırakıp, erkekliği şiddetin ana kaynağı olarak gösteren bir zihniyet kadına, erkeğe, çocuğa ve insanlığa mutluluk getirebilir mi? (Aile Akademisi Derneği)


Mar 08, 202402:36
KUR’ÂN-I KERÎM HATMETMENİN ADÂBI - 07 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

KUR’ÂN-I KERÎM HATMETMENİN ADÂBI - 07 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kur’ân-ı Kerîm’i üç günden daha kısa sürede hatmeden, okuduğundan bir şey anlamaz.” Kur’ân-ı Kerîm’i olması gerekenden daha hızlı okuyanlar onu tecvîd üzere okuyamazlar ve okudukları üzerinde düşünemezler. Kur’ân-ı Kerîm hatmine başlama ve bitirme zamanı, okuyanın tercihine bağlıdır. Şâyet haftada bir hatmediyorsa Hz. Osmân (r.a.)’i örnek alabilir. Osmân (r.a.) hatme cuma gecesi başlar, perşembe gecesi bitirirdi. İmâm Gazzâlî (r.âleyh), İhyâu ulûmi’d-dîn adlı eserinde şöyle demiştir: “En fazîletli olan, okunan hatmi bir defa geceleyin, bir defa da gündüzün bitirmektir. Gündüz hatmini Pazartesi günü sabah namazının iki rekât sünnetinde veya daha sonra bitirmelidir. Gece hatmini de Cuma gecesi akşam namazının iki rekât sünnetinde veya daha sonra bitirmelidir. Böylece günün başlangıcını ve sonunu bitirdiği hatimle karşılamış olur.” Tâbiîn neslinin ünlü hadis hâfızı Amr ibni Mürre (r.a.) şöyle demiştir: “Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.), Kur’ân-ı Kerîm’i ya gecenin ilk saatlerinde veya akşamın ilk saatlerinde hatmetmeyi severdi.” Tâbiînin kırâat âlimlerinden Talha bin Musarrif (r.a.) şöyle demiştir: “Bir kimse günün herhangi bir saatinde Kur’ân-ı Kerîm’i hatmederse, melekler akşama kadar onun günâhlarının affedilmesi için duâ ederler. Aynı şekilde gecenin herhangi bir saatinde hatmederse, melekler sabaha kadar onun günâhlarının affedilmesi için duâ ederler.” Sa‘d İbni Ebî Vakkàs (r.a.) şöyle dedi: “Kur’ân-ı Kerîm’in okunup bitirilmesi gecenin başladığı saate rastlarsa, melekler o hatmi yapanın günâhlarının affedilmesi için sabaha kadar duâ ederler. Şâyet Kur’ân-ı Kerîm’in okunup bitirilmesi gecenin sonuna rastlarsa, melekler o hatmi yapanın günâhlarının affedilmesi için akşama kadar duâ ederler.” Sa‘d ibni Ebî Vakkàs (r.a.), bu rivâyetin devamında Ashâb-ı Kirâm (r.a.e.)’in pek değerli bir uygulamasını haber vermiştir. Onlar, meleklerin duâsını kazanmak arzusuyla, hatimlerini akşam veya sabah saatinde bitirmeye çalışırlarmış; bunun için de Kur’ân-ı Kerîm’in sonundaki bazı sûreleri o iki vakitten birinde okurlarmış. (İmâm Nevevî, el-Ezkâr, c.1, s.304-306


Mar 07, 202403:08
NEFSİN ASKERLERİ - 06 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

NEFSİN ASKERLERİ - 06 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Nefsin on askeri (kötü huy ve isteği) vardır: 1. Hırs. 2. Şehvet. 3. Cimrilik. 4. Aşırı istek. 5. Doğru yoldan ayrılıp uzaklaşmak. 6. Acımasızlık, merhametsizlik, katı kalplilik. 7. Kötü ahlâk. 8. Sonu gelmeyen arzu, istek, emel. 9. Aşırı hırs. 10. Tembellik Hevânın da on askeri (kötü huy ve isteği) vardır: 1. Haset. 2. Zulüm. 3. Kendini beğenmek. 4. Kibir, büyüklenmek. 5. Nefret, kin, garaz. 6. Hilekârlık. 7. Vesvese. 8. Doğru şeylere itiraz. 9. Sû-i zan yani insanlar hakkında kötü düşünce beslemek. 10. Münâkaşa. Şunu iyi bil ki, Allâh (c.c.) sana vücudundaki organları kendisinin yasak ettiği şeylerden onları koruman için verdi. Onlar sana Allâh (c.c.)’un birer nimeti ve emânetidir. Günâh işlersen onlarla işleyeciğin için, Allâh (c.c.)’un verdiği nimet ve emânetleri Allâh (c.c.)’a isyânda kullanmış olursun. Öyle yapınca da küfrân-ı nimette bulunmuş, nimete nankörlük yapmış olursun. Nankörlük ise şükrün zıddı olup en büyük azgınlık ve en büyük günâhtır. Mahşer yerinde, kendi organlarının onlarla işlediğin günâhları açık bir lisanla konuşarak senin aleyhinde şahitlik yapacağını ve mahşer halkının gözü önünde seni rezil edeceğini bil ve unutma. Ey âciz insan! Bütün vücudunu bilhassa vücudundaki 7 organını günâhlardan koru. Kur’an-ı Kerim’de cehennem hakkında şöyle buyuruluyor: “Cehennemin yedi kapısı vardır. Her bir kapıya onlardan (cehennemliklerden) belli bir gurup ayrılmıştır.” Bu kapıların herbirinden, 7 organından biriyle Allâh (c.c.)’a isyan eden kişiler girerler. O, 7 organ şunlardır: Göz, kulak, dil, mide, cinsiyet organı, el ve ayak. (Huccetül İslâm İmâm Gazâlî (r.âleyh), Nasıl İyi Bir Kul Olunur?, s.281-285)


Mar 06, 202402:48
AMİNE HATUN - 05 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

AMİNE HATUN - 05 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in mübarek annesi olup Kureyş kabilesinin Zühreoğulları kolundan Vehb bin Abdi Menaf’ın kızıdır. Annesi Abdüddaroğullarından Berre binti Abdüluzza’dır. Üç batın ileride soyu Peygamberimizin baba tarafı ile birleşir. Medine’de doğdu. Amcası Vüheyb ibn Abdi Menaf’ın yanında büyüyen Amine, güzelliği ve terbiyesi ile Kureyş içerisinde emsalsiz idi. Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah’la evlendi. Abdullah’ın alnındaki nur zifaf gecesi Amine’nin alnına geçti. Bu hale bütün Kureyş kadınları imrendiler. Kısa bir müddet sonra alemlerin efendisine hamileyken, kocası Abdullah vefat etti. Kocasının ölümüne çok üzüldü. Amine, Resûlullâh (s.a.v.)’e hamile olduğu esnada ve dünyayı teşrifi esnasında hiç sıkıntı ve doğum sancısı çekmedi. Kendisine Hz. Asiye ve Hz. Meryem’in ruhaniyetleri ile melekler yardım ettiler. Rüyasında çocuğunun ismini Muhammed (s.a.v.) koyması istendi. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz hakkında bir de rüya gördü. Bu rüyayı Efendimiz (s.a.v.) şöyle anlatmışlardır: “Ben ceddim İbrahim’in duâsı, İsa’nın müjdesi ve annemin gördüğü rüyayım. Annem rüyasında Şam saraylarını aydınlatan bir ışığın kendi içinden çıktığını görmüş idi. Peygamberlerin anneleri böyle rüyalar görürler.” Amine, Hz. Abdullah’tan başka kimse ile evlenmedi. Abdullah’ın mezarını ziyaretten dönerken, Medine ile Mekke arasında Ebva denilen yerde vefat etti. Bu esnada alemlerin efendisi (s.a.v.) henüz altı yaşındaydı. Böylece Alemlerin Efendisi (s.a.v.) hem öksüz hem de yetim kaldı. Bundan sonra dedesi, Abdülmuttalib ve sonra amcası Ebû Talib’in himayesine girdi. Hz. Abdullah ve Amine, Hz. İbrahim (a.s.)’ın dinine göre ibâdet ederlerdi. İslâm alimlerinin çoğunluğunun bildirdiğine göre; Allâhü Teâlâ, Peygamberimiz (s.a.v.)’e lütûf ve ihsan olarak, Veda haccında anne ve babasını diriltti. İkisi de Resûlullâh (s.a.v.)’e imân ettiler. O (s.a.v.)’in ümmeti oldular. (Rehber Ansiklopedisi, c.2)


Mar 05, 202402:59
ZEKÂT MALI KORUR - 04 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

ZEKÂT MALI KORUR - 04 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Resûlullâh (s.a.v.): “Mallarınızı zekât ile koruyunuz. Hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz. Belâ dalgalarını, diğer bir rivayette belâ çeşitlerini, duâ ve tazarru’ ile karşılayınız” buyurmuştur. Bunu Hasan-ı Basrî (r.âleyh) rivayet etmiştir. Resûlullâh (s.a.v.) bu hadîs-i şerifi Ashâbı (r.a.e.)’e beyân ederken, bir nasrânî oradan geçiyordu. Hadîs-i şerifi dinledi. Gidip malının zekâtını verdi. Kendi kendine: “Eğer doğru söylüyorsa ortağımda olan malıma bir zarar gelmez, korunur. O zaman ona îmân eder, müslümân olurum. Eğer sözü yalan çıkarsa kılıcımla onu öldürürüm” dedi. O sırada Mısır’a ticaret için gitmiş olan ortağının bulunduğu kafileden bir mektub geldi. Hırsızlar yolumuzu kesti. Mallarımızı, .develerimizi ve yanımızda olan her şeyi aldılar diye yazılı idi. Nasrânî bunun üzerine: “Mallarınızı zekât ile koruyunuz...” sözü yalan çıktı diyerek, Resûlullâh (s.a.v.)’i katletmek niyyeti ile kılıcını kuşandı. O sırada ortağından bir mektub aldı. Mektupta: “Üzülme! Ben kafilenin önündeydim. Devemin ayağı incindi, falan handa kaldım. Kafile ileri gittiler, onları eşkıya soydu. Ben bütün malımla emniyet ve selâmetteyim” diye yazılı idi. Nasrânî mektubu okuyunca, “Demek ki Peygamber (s.a.v.) doğru söylemiş, hak peygamberdir” dedi. Resûlullâh (s.a.v.)’in huzuruna gitti. “Yâ Peygamber (s.a.v.)! Bana İslâm’ı arz et, müslümân olacağım” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) İslâm’ı arz etti. Nasrânî müslümân oldu. (Ravda) Zekât namazın yanında zikredilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de çok yerlerde: “... Namazınızı kılınız ve zekâtı veriniz” buyurulmaktadır. Namaz ve zekâttan yalnız birini yerine getirmek olmaz. İkisi birden yapılmalıdır. Allâhü Teâlâ, Mûsâ (a.s.)’a: “Yâ Mûsâ! Namaz ve zekât ikizdirler, biri yapılmadan ötekini kabul etmem” buyurmuştur. (Muhammed b. Ebû Bekir İmamzade, Şir’atü’l-İslâm, s.177)


Mar 04, 202402:44
LOZAN DAYATMALARI! - 03 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

LOZAN DAYATMALARI! - 03 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Dr Mehmet Hakan Sağlam’ın Lozan konulu konuşması: “Lozan’da neleri kaybettik biliyor musunuz? 3 Mart1924, halifelik kaldırıldı. (1923’te imzalanmasına rağmen) İngiltere Lozan’ı ne zaman onayladı? 16 Temmuz 1924 Çünkü Lozan’da İngiltere’nin bir şartı vardı. İngiltere diyordu ki, tamam sizinle anlaştık, bu toprakları verdiniz, bunları aldık. Size de şu kadar toprak bıraktık ama bu anlaşmayı onaylayabilmemiz için mutlaka halifeliğin kaldırılması lazım!Halbuki Halifelik, çimentoydu. Halifelik, tüm dünya müslümanlarının tanıdığı bir referans müesseseydi. 300 milyona yakın Müslüman halifeden gelecek bir emri bekliyordu. Nitekim, Çanakkale’de bizimle beraber savaştılar, maddi yardımda bulundular. 12 Haziran 1924: Camiler kapatılıyor, yani bizzat devlet, camileri kapatıyor, satıyor, daha kötüsü; Çanakkale ve Bursa’da birer cami genelev yapılıyor! 29 Ekim 1924: Türkiye Irak sınırını çizdiler ve Musul– Kerkük bizden alındı! 1 Kasım 1928 harf devrimi: Geçmişimizle 1.000 yıllık bütün bağ koparılıyor. Bir günde cahil oluyoruz. Misal, yarın devlet başkanımız çıktı dedi ki, Japon alfabesine geçiyoruz! Ne oluruz? Cahil. Osmanlı’dan kalan yetişmiş şahsiyetleri de böylece pasifize ettiler. 18 Temmuz 1932: Ezan yasaklandı. Aynı günün akşamı Türkiye’yi Birleşmiş Milletler’e ezanın Türkçeleşmesi şartıyla kabul ettiler. Çünkü bize şöyle dediler, “Zaten camilerini kapattık, harf devrimi de yaptık. Mecelle’yi de (İslam hukukunu) kaldırdık. İsviçre medeni kanunu, Alman Ceza Kanunu, İtalyan ticaret kanunu… Bak ne güzel batılı oldun, medenî (!) oldun başına da bir şapka takarız, olur biter!” 1 Şubat 1935: Ayasofya! İstanbul’un başkentliğini Ankara’ya taşırsanız ve Ayasofya’yı da müze yaparsanız ne olur? 29 Mayıs 1453 ün yani o büyük padişahın İstanbul’u fethettiği günün bir gün öncesine dönersiniz, İşte bizden böyle bir intikam aldılar.” mehmethakansağlam.com.tr


Mar 03, 202402:51
MESELENİN ÇÖZÜMÜNÜ ALLÂH (C.C.)’A VE RESÛLÜ (S.A.V.)’E BIRAKMAK - 02 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

MESELENİN ÇÖZÜMÜNÜ ALLÂH (C.C.)’A VE RESÛLÜ (S.A.V.)’E BIRAKMAK - 02 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Allâhü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Hayır; Râbbine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar.” (Nisa s. 65) Bu âyet, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Zübeyir (r.a.) lehine Ensârî (r.a.)’den önce bahçesini sulaması hakkında verdiği hüküm sebebiyle inmiştir. Hadis Muvatta ve diğer muteber hadis kitaplarında yer almaktadır. Oysa ki, bu hüküm, Allâh (c.c.)’un kitabında yoktur. Sonra bu âyet, onun hükmüne razı olmamanın imândan çıkmak olduğunu belirten ağır bir ifade de içermektedir. Yine Allâhü Teâla şöyle buyurmaktadır: “Ey inananlar! Allâh’a itaat edin, peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allâh’a ve âhiret gününe inanmışsanız, onun halini Allâh ’a ve Resûlü’ne bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibarıyla en güzeldir.” (Nisa s. 59) Meselenin çözümünü Allâh (c.c.)’a bırakmak, Kitab’a başvurmaktır; Resûlullâh (s.a.v.)’e bırakmak ise, O (s.a.v.)’in sünnetine müracaat etmektir. Allâhü Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır: “Allâh’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin, karşı gelmekten çekinin. (Mâide s. 92) Daha başka buna benzer, Allâh (c.c.)’a itaat ile Resûlullâh (s.a.v.)’e itaati ayrı ayrı zikreden nasslar vardır. Bunlar, Allâh (c.c.)’a itaatin konusunun, kitabında emredip yasakladığı şeyler olduğunu, Resûlullâh (s.a.v.)’e itaatin de Kur’an’da yer almayan ve bizzat kendisinden gelen emir ve nehiylere tabi olmak suretiyle olacağını gösterir. Çünkü, sünnet eğer Kuran’da mündemiç bulunsaydı, o zaman o da Allâh (c.c.)’a itaatten sayılırdı. Kur’an’ı Kerim’de “O’nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.” (Nur s. 63) buyrulur. (Şatıbi, el-Muvâfakât; İslâmi İlimler Metodolojisi, c.4, s.11-12)


Mar 02, 202402:50
HZ. EBU BEKİR (R.A.)’IN ÂLİCENAPLIĞI VE RESULULLAH (S.A.V.) SEVGİSİ - 01 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

HZ. EBU BEKİR (R.A.)’IN ÂLİCENAPLIĞI VE RESULULLAH (S.A.V.) SEVGİSİ - 01 MART 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Hz. Ebû Bekir (r.a.) bütün malını İslâm uğruna harcamıştır. Zorluk seferi olarak anılan Tebük Seferi’ne herkes elinde ne varsa getirerek katkıda bulunmuştu. Resûlullâh (s.a.v.) Hz. Ebû Bekir (r.a.)’e “Ne getirdin ya Ebû Bekir?” diye sorunca “Malımın tamamını ya Resûlullâh” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) “Peki ailene, çocuklarına ne bıraktın?” diye sorunca “Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’i bıraktım ya Resûlullâh, yetmez mi?” dedi. Hz. Ebû Bekir (r.a.)’ın âlicenaplığına ve Resûlullâh (s.a.v.) sevgisine bir örnek daha verilecek olursa; Hz. Ebû Bekir (r.a.) Mekke’nin fethinden sonra kendisi âmâ olan babası Ebû Kuhâfe’nin elinden tutarak müslüman olması için Resûlullâh (s.a.v.)’in huzuruna getirdi. Resûlullâh (s.a.v.) Hz. Ebû Bekir (r.a.)’ı çok sevdiği için, Ebû Kuhâfe de doksan küsür yaşlarında olduğu için Hz. Ebû Bekir (r.a.)’e “Onu buraya kadar yormasan biz giderdik.” buyurunca Hz. Ebû Bekir (r.a.) “Ya Resûlullâh (s.a.v.), onun size gelmesi daha uygun ve evlâdır.” dedi. Daha sonra Ebû Kuhâfe kelime-i şehadet getirip müslüman olunca Hz. Ebû Bekir (r.a.) ağlamaya başladı. Resûlullâh (s.a.v.) “Ya Ebû Bekir (r.a.), bugün senin için şerefli bir gündür, baban müslüman oldu. Ağlamanın sebebi nedir?” diye sorunca Hz. Ebû Bekir (r.a.) “Vallâhi ya Resûlullâh (s.a.v.), şurada keşke babam Ebû Kuhâfe’nin yerine sizin amcanız Ebû Talib olsaydı. Siz buna çok daha fazla sevinirdiniz, ben onun hâlâ İslâm ile müşerref olmadığını düşünerek ağladım.” dedi. (İsabe) (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.70-71)


Mar 01, 202402:10
BULUŞLARIN GERÇEK SAHİBLERİ - 29 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

BULUŞLARIN GERÇEK SAHİBLERİ - 29 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

1. Yerçekimi kanunu: İSAC NEWTON değil BİRUNİ bulmuştur. (500 sene önce) 2. Kan dolaşımı: WİLLİAM HARVEY değil İBN-İ NEFS bulmuştur. (300 sene önce) 3. Dünyanın Güneş etrafında 365 günde dönmesi: KLAUDYOS BATLAMYUS değil EL BATTANÎ bulmuştur. (700 sene önce) Ayrıca Batlamyus 260 gün olarak hesap etmiş, el- Battani 365 gün olarak bulmuştur. 4. Atomun parçalanacağı: ALBERT EİNSTEİN değil CABİR BİN HAYYAN bulmuştur. (Maddenin en küçük zerresi vardır ki o parçalanırsa şu Bağdat şehri havaya uçar demiştir) (1100 sene önce) 5. İlk mikrobu keşfeden: LOUİS PASTEUR değil AKŞEMSEDDİN’dir (500 sene önce) 6. Amerika kıtasını keşfeden: KRİSTOF COLOMB değil PİRİ REİS olmuştur. (Piri Reis, çizdiği dünya haritasında Amerika kıtasını da çizmiştir) 7. Differansiyel hesabını: İSAC NEWTON değil SABİT BİN KURRA yapmıştır. (800 sene önce) 8. Dünyanın yuvarlaklığı: GALİLEO GALİLE değil BİRUNİ bulmuştur. (600 sene önce) 9. Rüzgarın hızı, hava yoğunluğu: EVANGELİSTA TORİÇELLİ değil ABDURRAHMAN EL HÂZİNÎ bulmuştur. (500 sene önce) 10. Paskal üçgeni: BLAİSE PASCAL değil ÖMER HAYYAM bulmuştur. (600 sene önce) 11. Verem mikrobu: ROBERT KOCH değil KAMBUR VESİM bulmuştur. (200 sene önce) 12. Uzayın Haritası: JOHANNES KEPLER değil İBN-İ ŞATIRA çizmiştir. (200 sene önce) 13. Güney Kutbu’nun keşfi: ROALD AMUNDSEN değil PİRİ REİS bulmuştur. (400 sene önce Dünya haritasında çizmiştir) Daha nice önemli buluşlara imza atan İSLÂM ALİMLERİ iken maalesef onları yeterince tanımıyoruz. (www.mevlanatakvimi.com)


Feb 29, 202402:30
İMÂM-I ALÎ (K.V.)’NİN DUÂSI BEREKETİ - 28 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

İMÂM-I ALÎ (K.V.)’NİN DUÂSI BEREKETİ - 28 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

İmâm-ı Âzam (r.a.), kendisine teklif edilen kadılık görevini ve devlet hazinesi bakanlığını kabul etmediğinden dolayı uğradığı çeşitli baskı ve zulümlere katlanarak âhiret sorumluluğu korkusundan dünyevî cezaları yeğler ve küçümserdi. Ebû Hanîfe (r.a.) dinî bilgilerde tam bir ihtisas elde etmiştir. Çağdaşları içinde kendinden daha bilgili birisi bulunmadığını bildiği hâlde insanları kendi mezhebine davet etmeyi istemezdi. Kendine kalsa, halktan uzaklaşıp bir köşede yalnız yaşamayı ve tevâzuyu uygun bulduğundan inzivâyı yeğleyecekti. Fakat insanları mezhebine uymaya davet etmesi konusunda, uyku âleminde tekrar tekrar Hz. Peygamber (s.a.v.) işaret buyurmuşlardır. İlâhî hazineleri hak edenlere dağıtma işi kendisine verilen Hz. Peygamber (s.a.v.)’den böyle bir buyruğun çıktığını kesin olarak iyice bilince, emre uymak lâzım ve gerekli olduğundan bu özel lutfa nâil olduğuna şükredip, mezhebini insanlara açıkladılar. Kısa bir sürede mezhebi ortaya çıkıp, doğu ve batıda, dünyanın çeşitli yerlerine yayıldı. Onun mezhebine uyanlar arttı. Onu çekemeyen hasetçiler terkedilip unutuldu. Allâh (c.c.)’un bir hikmeti, mezhebindeki usul ve fürû çok titiz bir şekilde nakle ve akla uygun olarak yazıldı, kurallarını düzenleyip sağlamlaştıran yetkili kişiler yetişti. Talebe ve müntesibleri bakımından çok mutlu oldu. Bu derece mutluluk ve başarılarına mânevî sebep ise İmâm-ı Alî (k.v.)’nun mübarek duâlarıdır. İmâm-ı Âzam (r.a.)’in babası Sâbit, küçük yaşta iken Hz. Ali (k.v.)’nin dikkatini çekmiş, kendisine ve nesline hayır duâlarda bulunmuştur. (İbn Hacer el-Heytemî, İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe (r.a.) Hayatından Rabbânî Esintiler, s.62-63)


Feb 28, 202402:29
İLK MÜSLÜMANLARDAN SAÎD B. ZEYD (R.A.) - 27 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

İLK MÜSLÜMANLARDAN SAÎD B. ZEYD (R.A.) - 27 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Saîd b. Zeyd (r.a.) uzun boylu olup, esmere çalan bir ten rengi vardı. Güzel huylu, sakin tabiatlı vera’ ve takvâ sahibi bir kimseydi. Zühd ve tevazu sahibi, derinlemesine dindarlığı olan bir zât idi. Saîd b. Zeyd (r.a.) ilk müslüman olanlarla birlikte müslüman oldu. Kendisiyle birlikte Hz. Ömer (r.a.)’in kız kardeşi Fâtıma (r.anhâ) da müslüman olmuştu. Resûlullâh (s.a.v.)’in peygamber olarak gönderilmesinden beş sene sonrasına kadar, geç müslüman olan Hz. Ömer (r.a.)’den korktukları için müslüman olduklarını sakladılar. Zira Ömer (r.a.) şiddet ve katı davranışlarıyla meşhurdu. Hz. Ömer (r.a.) müslüman olduklarını öğrendiği eniştesi Saîd (r.a.)’in ve kız kardeşi Fâtıma (r.anhâ)’nın evine gelmişti. Hatta kız kardeşini tokatlaması üzerine Fâtıma (r.a.) “Bizi dövmeye hakkın yok!” demişti. İki kardeş arasında şiddet yoluyla başlayan görüşme, Saîd (r.a.)’in evinde Hz. Ömer (r.a.)’in müslüman olmasıyla sonuçlanmıştı. İşte Saîd (r.a.)’in evi, hâlâ günümüzde bile İslâm’ın ve müslümanların kıvanç duyduğu eşsiz bir şahsiyeti İslâmiyet’e kazândırmıştı. Bu şahsiyet Hz. Ömer (r.a.)’in şahsiyetiydi. Saîd b. Zeyd (r.a.) Bedir savaşına katılmamıştır. Çünkü savaş öncesinde Saîd ve Talha b. Ubeydullah (r.a.e.)’i Hz. Peygamber (s.a.v.), Ebû Süfyan’ın sevk etmekte olduğu Kureyş’e ait bir ticaret kervanı ile ilgili bilgi toplamak üzere görevlendirmişti. Fakat Resûlullâh (s.a.v.), Saîd (r.a.) ve arkadaşını Bedir savaşına katılanlardan saymış ve kendilerine ganimetten pay vermiştir. Çünkü onlar da Müslümanların yararına bir vazife ile Resûlullâh tarafından görevlendirilmişlerdi. Saîd b. Zeyd (r.a.) Bedir savaşına bilfiil katılamamış olsa da ondan sonra yapılan tüm savaşlara katılma fırsatını kaçırmamak için titizlik göstermiştir. Bu sebeple tarih, Saîd b. Zeyd (r.a.)’in bütün savaşlara katıldığını kaydetmektedir. (Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.203-204)


Feb 27, 202402:46
KUR’AN BİZE YETER ANLAYIŞI - 26 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

KUR’AN BİZE YETER ANLAYIŞI - 26 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Kur’ân’da her şeyin açıklaması bulunmaktadır. Gerçek anlamda onlara vâkıf olan, şeriatın tamamını ihâta etmiş olur ve hiçbir konuda sıkıntıya düşmez. Buna şu Kur’ân nassları delâlet eder: “Bugün size dininizi tamamladım.” (Mâide s. 3) “Sana da insanlara gönderileni açıklayasın diye Kur’ân’ı indirdik.” (NahI s. 44) “Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” (En’âm s. 38) “Doğrusu bu Kur’ân, en doğru olan yola götürür.” (İsrâ s. 9) Ancak sadece Kitap (Kur’an-ı Kerim) ile yetinme düşüncesi, ehl-i sünnetten olmayan nasipsiz kimselere aittir. Çünkü bunlar, bu aşırı düşüncelerini “Kitâb’ın her şeyi beyân etmiş olduğu” esası üzerine kurmakta ve sünnetin getirdiği hükümleri bir tarafa atmaktadırlar. Halbuki Kur’an’ı açıklayan sünnettir. Hatta Hz. Paygamber (s.a.v.) Kur’an’ın tek müfessiridir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.v.) ümmeti hakkında en çok korktuğu şeylerden birini Kur’an-ı Kerim olarak bildirmiş ve “Kur’ân’dan korkum, mü’minlerle tartışmak için onu münafıkların öğrenmiş olmasıdır.” (Ahmed) buyurmuştur. Hz. Ömer (r.a.) şöyle demiştir: “Bir kavim gelecek ve Kur’ân’ın müteşâbihâtı ile sizinle tartışmaya gireceklerdir. Siz, onlara hadislerle mukâbele edin. Çünkü hadislere vâkıf olanlar, Allâh (c.c.)’un kitabını daha iyi bilenlerdir.” Yine Hz. Ömer (r.a.)’den şöyle söylediği nakledilmiştir: “Üç şey vardır ki dini yıkar. Bunlar; âlimin sürçmesi, münâfığı Kur’ân ile tartışmaya girmesi ve saptırıcı imâmlar.” İbn Mesûd (r.a.) ise: “Öyle kavimler göreceksiniz ki, kendileri arkalarına atmış oldukları halde sizi Allâh (c.c.)’un kitabına çağıracaklardır. O zamanda siz ilme sarılın ve bid’at çıkarmaktan sakının, ifrâta düşmekten kaçının, köklü ve güzel olana yapışın” demiştir.Hz. Ömer (r.a.): “Sizin hakkınızda iki tip insandan korkuyorum. Biri, uygun olmayacak şekilde Kur’ân’ı tevile kalkışan kimsedir. Diğeri de kardeşiyle mülk yarışına girendir” demiştir. (Şatıbi, el-Muvâfakât, İslâmi İlimler Metodolojisi, c.4, s.15)


Feb 26, 202402:59
ZEKÂTA TABİ OLAN MALLAR VE ÖZELLİKLERİ - 25 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

ZEKÂTA TABİ OLAN MALLAR VE ÖZELLİKLERİ - 25 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Hadîs-i Şeriflerde ve diğer kaynaklarda belirtildiğine göre, zekâta tabi olan mallar şunlardır: Altın, gümüş, deve, sığır, koyun-keçi, atlar ve diğer hayvanlar. Toprak mahsulleri: Meyveler, sebzeler, buğday, arpa, mısır ve diğer tahıl ürünleri. Ziynet eşyası, ticaret malları, madenler, defineler, petrol ve petrol ürünleri. Altın ve gümüş isterse ziynet eşyası olsun, hangi yoldan elde edilirse edilsin ticarî ve nâmî (değeri artan mal) sayılırlar. Hanefî mezhebine göre ticarî niyetin geçerli olabilmesi için, niyetin ticaret ameli ile birlikte olması gerekmektedir. Bir malın ticaret malı sayılabilmesi için mücerret ticarî niyet yeterli değildir. Niyetle beraber fiil de gerçekleşmelidir. Bu yüzden ticarî niyet gerçekleşmeden mal alımı gerçekleşecek olursa, elde edilen mal, ticaret malı olmayacağı için zekâta tabi olmaz. Şu halde bir malın ticarî sayılıp zekâta tabi olması için hem niyet hem de fiilen ticaret beraber gerçekleştirilmelidir. Ayrıca Hanefî uleması ticarî niyetin, ticaretin başlangıcında gerçekleştirilmesini şart koşmuşlardır. Dolayısıyla ticaret malı olabilmesi için, ilk alım-satımın ticaret niyetiyle yapılması yeterli görülmüştür. Sonraki alım-satımlar ticarî niyetle gerçekleşmese dahi alınan mal ticaret malı sayılır. Para, altın, gümüş her ne kadar yaratılış olarak ticarî olsalar da bunlarla alınan şeyin ticaretini yapmaya niyet etmedikçe ticarî mal olmazlar. Boyacı, kuru temizlemeci, elektrikçi, sıvacı, kaynakçı ve emsâli esnafların kullandıkları malzemeler; kullanıldığında geriye eseri kalmayan türden (sabun gibi) iseler onlara zekât yoktur. Fakat kullanılan malzeme kullanıldıktan sonra geriye eserini bırakıyorsa (boya gibi) zekâta tabidirler. Büyük-küçük işyerlerinde kalıcı olarak kullanılan ve demirbaş tabir edilen eşyaya ise zekât düşmez. (Sualli-Cevaplı İslâm Fıkhı, c.3, s.245-247)


Feb 25, 202402:39
BERÂT GECESİNDE OKUNACAK DUÂLAR - 24 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

BERÂT GECESİNDE OKUNACAK DUÂLAR - 24 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

(Bu iki duâ akşamla yatsı arasında 3’er defa okunmalı ve okuyuştan önce Yâsîn-i Şerîf okunmalıdır.) Bi’smi’llâhi’r- rahmâni’r- râhîm “Allâhümme yâ ze’l-menni velâ yümennü ‘aleyhi. Yâ ze’lcelâli ve’l-İkrâm. Yâ ze’t-tavli ve’l-in‘âm. Lâ- ilâhe illâ ente zahra’l-lâci’îne ve câre’l-müste’cirîne ve emâne’l-hâifîne. Allâhümme in-künte ketebtenî ‘ındeke fî ümmi’l-kitâbi şakıyyen ev mahrûmen ev matrûden ev mukatteren ‘aleyye fî’r-rızkı fe’mhu’llâhümme bi fazlike şekâvetî ve hırmânî ve tardî ve ıktâre rızkî ve esbitnî ‘ındeke fî ümmi’l-kitâbi sa‘îden ve merzûkan ve müveffekan li’l-hayrâti fe-inneke kulte ve kavlüke’l-hakku fî kitâbike’l-münzeli ‘alâ lisâni nebiyyike’lmürselîn. Yemhu’llâhu mâ-yeşâü’ ve yüsbitü ve ‘ındehu ümmü’l-kitâbi ilâhî bi’t-tecelliyyi’l-‘azami fî leyleti’n-nısfi min şa‘bâne’l- mükerremi’lletî fî-hâ yüfraku küllü emrin hakîmin. Ve yübremü en-tekşife ‘annâ mine’l-belâi’ mâ-na‘lemü vemâ lâ-na‘lemü vemâ ente bihî a‘lemü inneke ente’l-e‘azzü’l- ekram. Ve sallâ’llâhu ‘alâ seyyidinâ Muhammedin ve ‘alâ âlihî ve ashâbihî ve evlâdihî ve ezvâcihî ve sellem.” Bi’smi’llâhi’r- rahmâni’r- rahîm “İlâhî cû‘düke dellenî ‘aleyk. Ve ihsânüke evsalenî ileyk. Ve keremüke karrebenî ledeyk. Eşkû ileyk mâ-lâ yahfâ ‘aleyk. Ve es’elüke mâ-lâ ye’süru ‘aleyk. Îza-‘ılmüke bi-hâlî yekfî ‘an süâlî. Yâ müferrice kürebe’l-mekrûbîn. Ferric annî mâ-ene fîh. Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’zzâlimîn. Festecibnâ leh. Ve necceynâhü mine’l-ğammi ve kezâlike nünci’l- mü’minîn. Allâhümme yâ ze’l-menni velâyümennü ‘aleyh.” Bu salavât 100 def’a okunacaktır. “Allâhümme salli ‘alâ rûh-i seyyidinâ Muhammedin fi’l-ervâh. Ve salli ‘alâ cesed-i seyyidinâ Muhammedin fi’l-ecsâd. Ve salli ‘alâ kabr-i seyyidinâ Muhammedin fi’lkubûr.” HADÎS-İ ŞERİF: “Allâhü Te‘âlâ bu gece ümmetime, Benî Kelb kabîlesinin koyunlarının tüyleri adedince rahmet eder.” (Müslim) (Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.59-64)


Feb 24, 202404:10
BERÂT GECESİ KILINACAK NAMÂZ - 23 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

BERÂT GECESİ KILINACAK NAMÂZ - 23 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Bu gecede yüz rekat namâz kılınır. Bu durumda namâzın, her iki rek‘atında bir selâm verilir. Her rek‘atta Fâtiha’dan sonra 10 (on) İhlâs-ı Şerîf okunur. İsteğe göre bu namâz on rek‘at da kılınabilir. (O zamân her rek‘atta Fâtiha’dan sonra 100 (yüz) İhlâs-ı Şerîf okunur ve 10 (on) rek‘atın sonunda bir kere selâm verilerek namâz tamâmlanır.) Bu şekilde kılmak, bütün müstehâb namâzlarda rivâyet edilmiştir. Selef (r.a.), bu namâzı kılar ve buna “Hayır Namâzı” derlerdi. Hattâ bu namâzı, bir araya toplanıp cemâatle de kılarlardı. (Hanefî mezhebinde terâvihten başka hiçbir nafile namâz cemâatle kılınmaz.) Hasan-ı Basrî (r.a.)’in bu namâz için şöyle dediği rivâyet olunur: “Allâh Resûlü (s.a.v.)’in sahâbîlerinden otuz kişi bana dediler ki: “Bu gecede bu namâzı kılan bir kimseye, Cenâb-ı Hâkk yetmiş defa nazar eder ve her bir nazar ile onun yetmiş ihtiyâcını giderir. Bu ihtiyâcların en azı da affedilmektir.” (İmâm-ı Gazâlî (r.âleyh), İhyâu Ulûmi’d-dîn, c.1, s.555) BERÂT GECESİNDE NE YAPMALIYIZ? Berât’ın 15. gününü mutlakâ oruçlu geçirmeliyiz. Hz. Alî (k.v.)’den “Şa’bân’ın on beşinci günü oruç tutun, gecesinde kâim olun.” meâlinde İbn-i Mâce bir hadîs rivâyet etmiştir. (İmâm-ı Gazâlî (r.âleyh), İhyâu Ulûmi’d-dîn, c.1, s.556) Akşam namâzını edâdan sonra, üç defa Yasîn-i Şerîf okunur. Her Yâsîn’den sonra bir defa Berât Duâları okunur. Bu Berât Duâları; ilk okuyuşta Cenâb-ı Hakk’tan hayırlı ve uzun ömür talebi ile kazâ ve belâlardan korunmak; ikincisinde bol ve helâl rızık temennîsi; üçüncüsünde, son nefesinde hüsn-i hâtime (îmânla) ile bu dünyâdan göçmeye niyet edilir. (Ömer Muhammed Öztürk, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.62)


Feb 23, 202402:23
BERAT GECESİNİN FAZÎLETİ VE UYGULANACAK SÜNNETLER - 22 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

BERAT GECESİNİN FAZÎLETİ VE UYGULANACAK SÜNNETLER - 22 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

8. İkinci secdede iki şeyde Allâhü Te‘âlâ’ya sığınmalı, Hamd-ü Senâ etmeli, sonra, “E’ûzü bi-afvike min ıkâbike ve e’ûzü bi-rıdâke min sahtike ve e’ûzü bike minke celle vechüke lâ uhsî senâen aleyke entekemâ esneyte alâ nefsik” demelidir. 9. Namazdan sonra, “Allâhümmerzukni kalben takıyyen min-eşşerri nakıyyen, lâ kâfiren ve lâ şakıyya” demelidir. Resûlullâh (s.a.v.) böyle yapmıştır. 10. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in yaptığı gibi, başkalarına da, bu geceyi ihyâ etmelerini, gündüzünde oruc tutmalarını söylemelidir. 11. Bu gecede yapacağı ilk iş, günâhlarından, özellikle bu gece rahmet olunmamaya sebeb olan on dokuz günâhdan tevbe etmelidir. 12. Çok duâ etmeli, kötü sondan Allâhü Te‘âlâ’ya sığınmalı, dînî işlerinde duâ etmeli, duâdan önce gusl etmeli, meleklerin gelmesi için güzel koku sürünmeli ve kendisi için Allâhü Te‘âlâ’dan meleklerin istiğfarını istemelidir. 13. Allâhü Te‘âlâ’nın her lûtfuna karşılık, hamd ü senâa ve şükr etmeli, Allâhü Te‘âlâ’nın ni’metlerine şükr etmede kusurlu olduğundan istiğfar etmeli, Cehennem ateşinden kurtuluş berâti istemeli, bereket, rahmet, mağfiret ve afiyet dilemelidir. 14. Şu duâyı çok okumalıdır: “Rabbena âtinâ fiddünyâ haseneten ve fil âhîreti haseneten ve kînâ azâbennâr.” Şu duâyı da çok okumalıdır: “Allâhümme innâ ne’ûzü bike min zevali ni’metike ve min tahav-vüli âfiyetike ve min fucaeti ni’metike ve min cemi’-i sahtıke Allâhümme innâ ne’ûzü bike minen nifakı veş-şikak ve sû-il ahlâk.” Âmener-Resûlü’nün sonundaki duâyı çok okumalı, dünyâ ve âhiret iyiliğini Allâhü Te‘âlâ’dan istemelidir.Yâ Rabbi, bize dünyâ ve âhiret saâdeti ihsân eyle. Yâ Rabbi, Sen bize hidâyet verdikten sonra, kalblerimizi kaydırma! Bize katından rahmet ver! (Amin) (Muhammed Rebhami, Riyâdü’n-Nâsihîn, s.277


Feb 22, 202402:51
BERÂT KANDİLİNE HAZIRLANIYOR MUYUZ? - 21 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

BERÂT KANDİLİNE HAZIRLANIYOR MUYUZ? - 21 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

İbn Mâce’nin rivâyet ettiği, Emîrü’l Mü’minîn Alî (r.a.) onun da Resûlullâh (s.a.v.)’den bildirdikleri hadîs-i şerîfte: “Şa’ban ayının onbeşinci gecesi gelince, gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçiriniz.” buyruldu. Allâhü Te‘âlâ, bu gecede mü’min kullarına kurtuluş berâti yazdırır. Hadîs-i şerîfte: “Ber’ât gecesi kâhinler, büyücüler, içkiye devam edenler, ana-babasına isyan edenler ve zinâya devam edenler hâriç, Allâhü Te‘âlâ bütün müslümanları mağfiret eder” buyuruldu. Ebûbekr-i Beyhakî, Şuab-ül İmân kitabında, Ebûbekir Sıddîk (r.a.)’in Resûlullâh (s.a.v.)’den bildirdiği Hadîs-i Şerîfte: “Şa’ban ayının on beşinci gecesi, Allâhü Te‘âlâ’nın râhmeti dünyâ göğüne iner. Herkesi afveder. Ancak, kalbinde haksız yere müslümanlara düşmanlık olanı ve Allâhü Te‘âlâ’ya ortak koşanı mağfiret etmez” buyuruldu. Ayrıca Ravdatü’l Ulemâ’da yazdığı üzere, faiz yiyen, canlı resmi, heykeli yapan ve söz taşıyıcıların da bu gecenin feyzinden mahrum kalacakları söylenmiştir. 1. Kıymetli yerleri ve kabirleri, bilhassa şehîdlerin, velîlerin kabirlerini ziyârette, Resûlullâh (s.a.v.)’e uymalıdır. Nitekim Resûlullâh (s.a.v.) bu gece Bakî’ kabristanına gitmiştir. 2. Ailesine, akrabalarına, diğer müslümanlara mü’min erkek ve kadınlar ve şehîdlere duâ etmek husûsunda da ona uymalıdır. Nitekim Resûlullâh (s.a.v.) öyle yapmıştır. 3. Ev halkına yumuşak, tatlılık göstererek, Resûlullâh (s.a.v.)’e uymalıdır. Yâni ailesi varsa, bir yere gitmek istiyorsa, tatlılıkla onlardan ayrılmalı ve onları uzun zaman yalnız bırakmamalıdır. 4. Uzun namaz ve secde yaparak Resûlullâh (s.a.v.)’e uymalıdır. 5. Bu namazda ağlama, yalvarma, yakarma, diğer namazlardakilerden daha çok olmalıdır. 6. Toprak üzerine secde etmelidir. Nebî (s.a.v.) böyle yapmıştır. 7. Birinci secdede üç şeyde O (s.a.v.)’e uyup, yakarmalı, kusurunu îtirâf etmeli ve büyük günâhlarından istiğfar etmelidir. (Muhammed Rebhami, Riyâdü’n-Nâsihîn, s.277)


Feb 21, 202402:51
TEVBE VE İSTİĞFAR NAMAZI KILMANIN ÖNEMİ - 20 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

TEVBE VE İSTİĞFAR NAMAZI KILMANIN ÖNEMİ - 20 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in bizlere emir ve vasiyetlerinden biri, kusur ve kabahâtler yaptıkça tevbe ve istiğfar namazı kılmamız hakkındadır. Şâyet bu kabahât ve kusurlar, günde yetmiş kez veya daha fazla tekrarlanırsa, yine o nisbette namaz kılmalıyız. Zira namazdan önce abdest almak şart olduğu gibi, günâhlardan sıyrılmak da bütün tâatlardan önde gelir. Ben bu namazı iki sene müddetince devamlı kılmıştım, işlemiş olduğum kusur ve kabahâtleri bir deftere yazardım. Kabahâtlerimin çoğaldığını görünce ve her kabahât için tevbe namazı kılmaya gücüm yetmeyince, bu namazları kılamaz oldum. Genç yaşta ölenler ne mutludurlar, ömrü uzun olup genç yaşta ölmeyen günâhkârlar ne kadar bedbahttırlar. Hâkk Teâlâ şöyle buyurur: “Allâhü Teâlâ çok tevbe edenleri ve çok temizlenenleri sever.” (Bakara s. 222) Şu bir gerçektir ki, tevbenin çeşitli yeri ve makâmları vardır. Bu makâm, kişi ölünceye kadar bir dost gibi onunla birliktedir. Bu yüzden Hâkk Teâlâ kitabında, “Ey mü’minler! Hepiniz Allâh’a tevbe edin ki, umduklarınıza ermiş olasınız” buyurmaktadır. Cennete girecek makâm ve derecede âmel etmiş imân sahibi hiçbir kul yoktur ki, Hâkk Teâlâ’un adı olan “Tevvâb” sıfatı kalkıncaya kadar, yani Kıyâmet gününde cennete girecek duruma gelinceye kadar tevbeden müstağni olsun. Bir hadis-i şerif şöyledir: “Kişi bir kabahât işleyince güzelce abdest alır, kimsenin bulunmadığı veya kimsenin görmeyeceği karanlık bir köşeye çekilerek iki rekât namaz kılar, işlemiş olduğu suçtan istiğfarda bulunursa Hâkk Teâlâ bunu kabul ederek o kişinin suçunu af eder.” (Beyhaki) Hâkk Sübhânehu ve Teâlâ daha iyisini bilir. (İmâm Şarani, Büyük Ahidler, s.144-147)


Feb 20, 202402:26
YERDE VE GÖKTE İŞLENEN İLK GÜNÂH - 19 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

YERDE VE GÖKTE İŞLENEN İLK GÜNÂH - 19 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Hz. Hasan (r.a.)’den naklen Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğu anlatıldı. “İçten kin besleyip haset etmek, iyiliği yer bitirir. Tıpkı, ateşin odunu yakıp kül ettiği gibi.” Ebû Hüreyre (r.a.), Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’in şöyle buyurduğunu anlatıyor. ”Birbirinize öfkelenmeyin. Hasetleşmeyin. Zoraki artırmaya girmeyin. Alışverişi, muvazaalı olarak kızıştırmayın. Ey Allâh’ın kulları, kardeş olunuz.” Muâviye b. Ebî Süfyan (r.a.) oğluna şöyle nasihat etti. “Oğlum, haset (kıskançlık, çekememezlik)’ten korun. Çünkü haset, daha düşmanın ne olduğu bilinmeden, sende olanı açığa vurur.” Hakîm zâtlar şöyle dediler. “Bilhassa, hasetten sakının; o öyle bir günâhtır ki, gökte işlenen ilk günâh o oldu. O, öyle bir günâhtır ki, yeryüzünde ilk defa onunla Allâh (c.c.)’a isyân edildi.” Gökte işlenen ilk günâh derken, İblis’in durumuna işaret ediliyordu. İblis, Âdem (a.s.)’a secde emri alınca, secde etmek istemedi ve şöyle dedi: “...Beni ateşten yarattın; onu da topraktan.” (Araf s. 12) ve Âdem (a.s.)’a haset etti. Bu hasedi yüzünden Allâh (c.c.) da onu lanetledi. “Yeryüzünde, ilk defa onunla Allâh (c.c.)’a isyan edildi.” cümlesi ile de Âdem (a.s.)’in oğlu Kabil’in durumuna işaret ediliyor. Onun bu durumunu, Allâhü Teâlâ, şöyle anlattı: “Ey Resûlüm! Onlara Âdem’in iki oğluna dair hakikî haberi anlat. Kendilerini Allâh’a yakın kılmaya vesile sayarak iki kurban kesmişlerdi. Birinin kurbanı makbul oldu; diğerinin kurbanı makbul olmadı. Bu yüzden, “kurbanı makbul olana, öbürü seni öldüreceğim” dedi. Kurbanı kabul edilen de şöyle dedi: “Ancak, Allâh müttakilerden kabul eder.” (Mâide s. 27) (Ebu’l-Leys Semerkandî, Tenbihü’l-Gâfilin, s.197-200)


Feb 19, 202402:37
AZ YEMEĞİN ÇOK OLMASI - 18 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

AZ YEMEĞİN ÇOK OLMASI - 18 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Cabir bin Abdullah (r.a.)’in Hendek savaşı sırasında başından geçen bir olayı şöyle anlatır: “Hendek günü yeri kazârken sert bir taşa rastladık, durumu Resûlullâh (s.a.v.)’e bildirdik. Resûlullâh (s.a.v.): “İnip onu ben kıracağım” buyurdu. Taşı kırmak için doğrulduğu zaman, karnına bir taş bağlamış olduğunu gördük. Üç gün olmuştu ki, hiçbir şey yememiştik. Resûlullâh (s.a.v.) bir vuruşta taşı parçaladı. Eve gitmek için izin istedim ve gittim. Eşime, “Resûlullâh (s.a.v.)’de açlık alâmetlerini gördüm, doğrusu sabrım tükendi, evde yenilecek bir şey var mı” dedim. Eşim bana, biraz arpa ile bir oğlağımız var” dedi. Önce oğlağı kestim, sonra da arpayı öğüttüm. Eti çömleğe koyduk. Hamur mayalanmış, et de pişmek üzere idi. Eşim bana, “Resûlullâh (s.a.v.) ile cemaatine karşı mahcup olmayalım” dedi. Resûlullâh (s.a.v.)’in yanına varıp yavaşça bana misafir olmalarını arzettim. Ancak bir oğlak kestiğimi ve bir Sa’ (yaklaşık dört avuç) kadar da arpa olduğunu belirttim. On kişiden az bir cemaatle gelmelerini söyledim. Bunun üzerine Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdular: “Çok güzel, yalnız ben gelinceye kadar ne tencereyi ocaktan indirin, ne de ekmeği tandırdan çıkarın” buyurdu. Daha sonra Resûlullâh (s.a.v.), Hendek’te çalışanlara seslenerek: “Ey cemaat, Cabir sizin için ziyafet hazırlamıştır, acele geliniz” buyurdu. Cabir (r.a.) diyor ki, eşimin yanına varınca: “Çok mahcup olacağım, zira Resûlullâh (s.a.v.) bütün Muhacir, Ensar ve diğerleri (r.a.e.)’i getirdi” dedim. Eşim: “Hiçbir şey olmaz, Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.) yemeğin miktarını bilir” dedi. Resûlullâh (s.a.v.) ile beraber cemaat de geldi. Kadın, yoğurduğu hamuru orta yere koydu. Resûlullâh (s.a.v.) ağzının suyundan birazını unun içine koydu, sonra bereketli olması için duâ etti. Daha sonra yemek tenceresine de aynı şeyi yaptı, duâ etti. Ekmeğin pişirilmesi için, hanımına yardım etmek üzere bir kadının daha çağrılmasını tenbih etti. Yemeği kaba doldururken ocaktan indirilmemesini emretti. Cemaat, bin kişi vardı. Onar onar gruplar halinde oturarak yemeklerini yediler. Yemin olsun ki, topluluğun tamamı doyduğu halde, tenceremizdeki yemek olduğu gibi duruyor, bir taraftan de yemek kaynıyordu. Ekmekte bir taraftan pişiyordu.” (Buhari) (Mehmet Çağlayan, Ehl-i Sünnet ve Akaidi, s.144-145


Feb 18, 202403:15
BEŞ TEHLİKELİ GEÇİT VE BEŞ VAKİT NAMAZ - 17 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

BEŞ TEHLİKELİ GEÇİT VE BEŞ VAKİT NAMAZ - 17 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular: “Şüphesiz, insanların önünde beş tehlikeli geçit vardır ki amelen zayıf ve çelimsiz olanlar bu geçitleri aşamazlar.” Hz. Ebûbekir (r.a.): “Beş tehlikeli geçit nedir, yâ Resûlallâh?” diye sordu. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdular: “Ölüm ve ölümün ızdırâbı, kabir ve onun korkutan yalnızlığı ve darlığı, Münker ve Nekir’in suâli ve onların heybetleri, mîzân ve amellerinin mîzânda hafif gelme korkusu, Sırat ve onun inceliğidir.” Hz. Ebûbekir (r.a.) bu sözleri duyunca, şiddetli bir şekilde ağlamaya başladı. Bunun üzerine Cebrâil (a.s.) derhâl inerek şöyle buyurdu: “Yâ Muhammed! Ebûbekir’e söyle, ağlamasın! Arapların “Ölüm hariç her derdin devâsı vardır” sözünü duymadı mı?” Sonra Cebrâil (a.s.) şöyle buyurdu: “Kim sabah namazını kılarsa, ölüm ve ölümün ızdırabı ona kolay gelir. Kim öğle namazını kılarsa, kabir ve kabrin darlığı onun üzerine kolay gelir. Kim ikindi namazını kılarsa, Münker ve Nekir’in suâli ve onların heybeti, o kişi üzerine kolay gelir. Kim akşam namazını kılarsa, mîzân ve amellerinin hafif gelme korkusu onun üzerine kolay gelir. Kim yatsı namazını kılarsa, sırat ve sıratın inceliği ona kolay gelir.” (İsmail Hâkkı Bursevi, Rûhu’l-Beyân Tefsiri) FARZ NAMAZLARDAN SONRA OKUNACAK DUÂ Farz namazdan sonra aşağıdaki duâyı 10 def’a okuyan İsmail (a.s.) zürriyetinden bir köle azâd etmiş gibi olur. Her kim aynı duâyı Cuma Namazının farzından sonra 100 def’a okursa İsmail (a.s.) zürriyetinde 10 köle azâd etmiş gibi olur: “Lâ ilâhe illalâhu vahdehû lâ şerîke leh. Lehü’l mülkü ve lehü’l hamdü ve hüve ‘alâ külli şey in kadîr.” Türkçe Anlamı: “Allâh (c.c.)’dan başka ilâh yoktur, O birdir, O’nun ortağı yoktur. Mülk de O’nundur, hamd de. O, her şeye kâdirdir.” (www.ibadettakvimi.org


Feb 17, 202402:53
YOLUNDAN GİDİLECEK ÂLİMLER - 16 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

YOLUNDAN GİDİLECEK ÂLİMLER - 16 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Biz müslümanların bizleri doğru yoldan saptırmaya çalışanların aldatmacalarına kanmaması için İslâm inanç ve itikâdını silsile hâlinde Resûlullâh (s.a.v.)’e bağlayan kişilerin arkasından gitmesi gerekir. Bu zevât da Ehl-i Sünnet âlimlerimizdir. Türkiye’de milletimiz ağırlıklı olarak Hanefi mezhebine bağlıdır. Dolayısıyla İmâm-ı Âzam Ebû Hanife (r.a.) hazretlerini iyi tanımak ve anlamak gerekir. Onun fıkhını iyi öğrenmek gerekir. Bunlar iyi öğrenildiği takdirde dışarıdan gelebilecek aldatmacaların hiçbirisi Allâh (c.c.)’un izniyle kişiye tesir etmez. İslâm düşmanları yaşamımızı öylesine sarmışlar ki eğitim sistemimizde de onları tesiri vardır. Meselâ eskiden bazı lise kitaplarında Freud okutulurdu. Freud her şeyi şehvetle izâh eden yahudi bir kimsedir. Daha annesinden süt emen bebeğin bile annesine olan şehevî arzularından ötürü bunu yaptığını söyleyen sapık bir insandır. Öyle bir adam ki Allâh (c.c.) muhafaza etsin, o getirdiği hıyânet oklarından birisi insanın kalbine girdiği zaman, bir mürşid-i kâmil bulmadığı takdirde onları kalbinden çıkarması mümkün değildir. Bu zihniyette bir adamın lise ders kitaplarında okutulmasının ne faydası olabilir? Bu sadece bir örnektir, bunun gibi daha nice örnekler saymak mümkündür. Bütün bunlara rağmen şu eğitim sisteminde İmâm-ı Âzam Ebû Hanife (r.a.) hakkında bir şey bulmak mümkün değildir. Çünkü sistem onu tehlikeli kabul eder. Freud’un bir sakıncası yoktur; ama İmâm-ı Âzam Ebû Hanife (r.a.)’ın sakıncası vardır. (Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-2, s.24-25)


Feb 16, 202402:20
HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-5 - 15 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-5 - 15 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Gönüller sultânı Hazret-i Sâmî (k.s.), kalbin Kur’ân-ı Kerîm’de beş sınıf olarak beyân edildiğini anlatırlardı. Ezcümle: 1. Ölü kalb, 2. Hastalıklı kalb, 3. Gâfil kalb, 4. Zâkir kalb, 5. Ma‘nen diri (hayy) kalb. Kalbimizi her türlü hastalık ve tehlikelerden koruyacak birinci şartın zikru’llâha devâm olduğunu her defasında tekrâr tekrâr beyân buyururlardı. Bunun da, az yiyip oruç tutarak ve şartlarına riâyetle yapılırsa netice hâsıl olacağını bildirirlerdi. Çünkü kul, hadîs-i şerîfte beyân buyurulduğu üzere: “Kişi kalben zikre muvaffâk olursa şeytân me’yûs olarak geri çekilir; zikirden gâfil olursa kalbe yeniden girer.” “Allâh Azîmüşşân’ı kalben zikreden ile zikretmeyenin farkı, cesed dirisi ile ölüsünün farkı gibidir.” buyururlardı. Bu yüzden insanlar, kendilerini Allâh (c.c.)’yü ve O’nun zikrini hatırlatanlarla berâber olmağa çağrılıyordu. Tevbe sûresinde Cenâb-ı Hâkk: “Ey îmân edenler, Allâh’tan korkun da sâlih ve sâdıklarla beraber olun.” diye emrediyor. Sâlihlerden bu dünyâda istifâde olacağı gibi kabirde ve mahşerde de istifâde olunacağını tefsîr ve hadîslerden misâllerle anlatırdı, Hazret-i Sâmî (k.s.). Bu husûsta kendilerine âid şu menkîbeyi anlatırlardı: “Çocukluğumda kız kardeşim yürüyemiyordu. Yakınlarımız Pozantı’ya yakın bir köyde Kaplanca Dede adlı bir zât var; kızı ona götürün; inşâallâh onun vesîlesi ile Allâh (c.c.) şifâ verir dediler. Ben, annem ve kız kardeşim o zâtın türbesine gittik. Geceyi orada geçirdik. Gece bir ara kız kardeşim bağırarak uyandı. Annem: “Kızım ne var, ne oldu, niye bağırdın?” dedi. Kız kardeşim: “Anne şu kabirdeki dede kalktı, geldi benim kalçamın üzerine oturdu” dedi. Bu hâlden sonra yürüyemeyen kız kardeşim Allâh (c.c.)’ün izni ile ayağa kalktı yürüdü. Ömrü boyunca da bir daha ayağı ağrımadı.” İşte sâlihlerden biiznillâh “kabirdeki istifâde.” Not:Yazının devamı 13-17 Kasım tarihlerindedir. (Ömer Muhammed Özt ür k, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)


Feb 15, 202402:53
HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-4 - 14 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-4 - 14 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Bütün hayatı manevî kerâmet (ya‘ni istikâmet) olan Efendimiz Hazretleri, kendilerinden sâdır olan kerâmetleri böylece saklamamızı bize öğretmiş oluyorlardı. Böylece kerâmetin matlûb olmadığını, zuhûrunun o kişilere Allâh (c.c.)’ün rahmeti olduğunu anlatmış oluyorlardı. Buna da hâmdetmek lâzımdı ve hemen takılmadan istikâmet üzere Hâkk yola devâmı öğretiyorlardı. Böylece inkılâb kâbiliyetini hâiz olan kalbimiz hakîkî ve tek matlûb olan Allâh (c.c.) ile olacaktı. Ağyârdan ictinâb gerekliydi. İşte kalbin hâllerini anlatırlarken verdikleri bir misâl: “Bukâlemun denilen, Türkçe adı “bahtabakan” kertiş cinsinden kuyruğu ile dala sarılan bir hayvan vardır. Çocukluğumuzda, bu boz renkli hayvanı tutar, erkeklerin o zaman kullandığı kırmızı renkli, püsküllü, kalıba konan feslerini onun üzerine koyardık. Kısa bir süre sonra fesi kaldırdığımızda, bukalemunun kıpkırmızı olduğunu görürdük. Biraz açıkta kalınca eski boz rengine avdet ederdi. Yine kadınların başını örttüğü siyah renkli yağlığı (başörtüsünü) alır bukalemunun üzerine örterdik. Bir müddet beklettikten sonra başörtüsünü açtığımızda hayvanın renginin siyahlaştığını müşâhade ederdik. Biraz sonra asıl rengine avdet ederdi. İşte bir hayvanda bu derece bulunduğu yere intibâk kâbiliyyeti olursa; ya kalbimizi nasıl muhâfaza etmemiz gerekir; teemmül edelim” buyururlardı. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Cenâb-ı Hâkk, sizin kalıbınıza değil; kalblerinize nazar atfeder.” Kalb nazargâh-ı İlâhî’dir; ona göre dikkat etmeliyiz. Yine buyuruyorlar: “Gençliğimde dergâhta hâl ehli, ehl-i keşiften Âdil Beğ bana: “Sâmî evlâdım, münâsebette bulunduğun kişilere çok dikkat et, sakın kasvetli kimselerle karşı karşıya oturma. Bir defa Ayasofya câmiinde mevlid dinliyordum; bir de baktım letâiflerim durmuş. Karşımda diz dize oturduğum adamın kalbi hasta imiş (ya‘ni katı). Letâiflerimi üç günde zor çalıştırdım.” dedi. Câmiide mevlid dinleyenin kalbinden bu in‘ikâs olursa ona göre dikkat edelim.” (Ömer Muhammed Özt ür k, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)


Feb 14, 202402:49
HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-3 - 13 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-3 - 13 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Bu sünnete uygun hayat günümüz insanlarının ancak örneklerini kitâblarda görebildiği bir şekilde tam 96 yıl devâm etmiştir. Doğumlarından dâr-ı bekâya intikâllerine kadar gecesiyle, gündüzüyle, harekâtı ve sekenâtı ile günün 24 saatinde sünnet-i seniyyeye; Hazret-i Abdullâh ibn-i Ömer radıyallâhu anhümânın dediği gibi ve Pîr Efendimiz Hazretlerinin de mısralaştırdığı şekilde: “Muhammed Mustafa sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin eşiğinde aklı kurbân ederek” katıksız, tam teslîmiyetli bir sünnet tatbîkâtıdır bu mübârek hayat! İşte kerâmeti maddî ve ma‘nevî olarak ikiye ayıran Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin: “Esâs kerâmet ma‘nevî kerâmettir; o da yirmi dört sâatin tamâmını Resûl-i Ekrem sallallâhü aleyhi vesellem Efendimiz Hazretlerinin sünnetine uygun olarak geçirmektir. Bizce makbûl olan da budur.” dediği ma‘nevî kerâmetler manzûmesidir Hazret-i Sâmî (k.s.) Efendimizin asırlık ömürleri. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri: “Ehlullâh kendilerinden kerâmet zuhûr etmesini kadınların hayız ve nifas hâli gibi görürler.” buyuruyor. Bütün hayatlarında buna son derece dikkat eden Efendimiz (k.s.) Hazretleri bir sohbetlerinde (1970’li yılların ikinci yarısında Erenköy’de bir evde) Abdü’l-kâdir-i Geylânî hazretlerinin kendisini yardıma çağıran Adana’nın Misis nâhiyesinin Abdoğlu köyünden bir Ermeni çocuğunun hayvanına, düşen çuvalları biiznillâh yüklemesine âid kıssayı anlatırken, son derece sâf ihvânlardan Merhûm Dr. Bahâ Bey, ayağa kalkarak: “Vallâhi bu Zât, asrın Abdü’l-kâdir-i Geylânî’sidir, ne zaman sıkışıp yetiş yâ Hazret-i Sâmî desem bu Zât’ın himmetiyle biiznillâh her müşkülüm hallolur.” diye bağırınca, Sâmî (k.s.) Efendimiz Hazretleri mu‘tâdlarını bozarak yeni başlamış olan sohbeti “el-Fâtiha” diyerek bitirip, fakîre dönerek: “Arabayı hazırlayın” buyurdular ve sohbeti yarıda bırakıp, ev sâhibinin yapacağı ikrâmı da: “İkrâmınızı kabûl ettik, Allâh (c.c.) râzı olsun” diyerek yemeden oradan ayrıldılar. İşte kendilerine karşı sırrı fahş edip kerâmetlerini açığa vurana verdikleri kendi üslûblarınca en ağır ders. (Ömer Muhammed Özt ür k, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)


Feb 13, 202402:58
HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-2 - 12 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

HZ. MAHMUD SÂMİ RAMAZANOĞLU (K.S.)-2 - 12 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Doğumundan i‘tibâren bütün hayatı boyunca bu müjdenin şanlı izlerini taşıyan bu zâta, “Âlî makâm sâhibi” ma‘nâsına gelen Sâmî ismi konur. Her hâlleri büyük, yüksek makâm sâhibi oluşlarının dışarıya tezâhürüdür. Hâkk idâresinin kaldırılıp, halk idâresinin müslümânlara da sevdirilmeğe çalışıldığı şu cehâlet asrında; ekseriyetin İslâm dışı davranışlarına; “Bugünkü şartlarda ancak bu kadar olur.” diyerek kılıf bulup, İslâm’ın bazı şartlarda tam olarak yaşanamayacağı iddiâsını hâlleri ile çürütüp, asra yakın ömürlerinin, doğumundan i‘tibâren tamâmını, sünnete harfiyyen riâyet ederek geçirip, İslâm, fitnenin zirveye çıktığı devirlerde bile sünnete tam olarak ittibâ edilerek yaşanabilir ve kıyâmete kadar da yaşanacaktır diye hayatı ile bunu isbât etmiş bir âlî kadîrdir Hazret-i Sâmî (k.s.). Allâh (c.c.) dostlarının büyüklerinden bir zâtın ifâdesi ile “Asırların nâdir yetiştirdiği bir büyük velîdir” Hazret-i Sâmî (k.s.). 1950’li yılların başlarında İstanbul’a intikâllerinden sonra kendilerine Fahr-i Kâinat (s.a.v.) Efendimiz tarafından “MAHMÛD” ismi verilmiş ve kendileri icâzetli halîfeleri Adanalı Hacı Hasan Efendiye: “Fakire bundan sonra Mahmûd Sâmî denilmesini ihvâna bildiriniz; bize böyle emrolundu.” diye emir gereği büyük tebşîrâtı bildirirler. Çocuk yaşlarında muhterem anneleri kendilerini akrânlarıyla oynamak üzere dışarı gönderdiklerinde Hazret-i Sâmî (k.s.) Efendimiz ellerini dizlerinin üzerine koyup “tahiyyât” oturuşundaki gibi oturup, uzaklara gözlerini diker, devâmlı olarak düşünür, tefekkür ederler. Çünkü Allâh (c.c.)’ün Resûlü (s.a.v.) Efendimiz, Mi‘râc’da tahiyyâtta gibi oturmuşlardı. Bu sünneti ömürleri boyunca hep böyle sürdürdüler. Hiçbir zaman kendilerini bunun dışındaki bir şekilde otururken gören olmamıştır. “Neden arkadaşları ile oynamayıp oturduğu” sorulduğunda: “Biz oyun için yaratılmadık.” buyurmuşlardır. İşte hadîs-i şerîfi telmîh; işte sünnete ittibâ. (Ömer Muhammed Özt ür k, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)


Feb 12, 202402:44
ŞÂBAN AYININ FAZİLETİ - 11 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

ŞÂBAN AYININ FAZİLETİ - 11 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki: “Şaban’ın 13. gününün orucu 3000 sene oruç gibidir. 14. günün orucu, 3000 sene oruç gibidir. 15. gün ise, 13.000 seneye denktir.”(Suyûtî) Resûlullâh(s.a.v.)’e, “Ramazan’dan sonra hangi oruç daha üstündür” diye sorulduğunda: “Ramazan’a hürmeten Şaban orucudur” buyurdu. “Hangi sadaka daha üstündür” diye sorulunca da: “Ramazan’daki sadaka” (Tirmizî) buyurdu. Resûlullâh (s.a.v.) buyurdu ki: “Her kim Şaban’ın başından, ortasından ve sonundan üç gün oruç tutarsa, Allâhü Teâlâ ona yetmiş Peygamber sevâbı yazar. Allâhü Teâlâ’ya yetmiş sene ibâdet etmiş gibi olur. O sene ölürse, şehit olarak ölür.” (Dürretül-Vâizin, s.235) Mü’minler Şa’bân ayında gafil bulunmayıp, işlemiş oldu ğu günâhlara tevbe ve istiğfâr ederek, Ramazân ayını kar şılamak için hazır olması ve Şa’bân ayında Allâhü Teâlâ’ya yalvarması, bu ayın sahibi Peygamber (s.a.v.) Efendimiz vâsıtası ile Allâhü Teâlâ’ya kavuşmaya çalışması lâzımdır. Bu şekilde kalbinin fesâdlığını ıslâh ve gönül hastalıklarına devâ etmelidir. Tevbeyi yarına bırakmamalıdır. Zîra günler üçtür: Biri dündür, geçti. Diğeri amel günü olan bu gündür. Di ğeri de, yarınki gündür, o ise emelden ibarettir. Çünkü yarına çıkıp çıkamayacağını bilmiyorsun. Geçen gün ibret, bugünkü gün ganîmet, yarın ise tehlikelidir. Bunun gibi aylar da üçtür. Biri Receb’dir ki, geçti. Geri dönmesi düşünülemez. Birisi Ramazân’dır, beklenmektedir. Ona kavuşup kavuşamaya cağını bilemezsin. (Gavs-ı A’zâm Abdülkâdir Geylânî (k.s.), Gunyetü’t-Tâlibîn, s.279-282) Şa‘bân-ı Şerîf’te okunacak duâ: “Allâhümme Bârik Lenâ Fî Şa’bân Ve Belliğnâ Ramazân Vahtim Lenâ Bi’l-Îmân Ve Yessir Lenâ Bi’l- Kur’ân.” (Bu duânın, sayı sınırı olmamakla beraber, Şa’bân-ı Şerîf boyunca günde 100 defa okunmasında fazîlet vardır.) Şa‘ban-ı Şerîf duâları: İlk on (10) gün: “Yâ latîfü celle şânühü” İkinci on (10) gün: “Yâ rezzâku celle şânühü” Son on (10) gün: “Yâ azîzü celle şânühü” (Misvâk Neşriyât, İbâdet Takvimi ve Duâlar, s.55)


Feb 11, 202403:20
HZ. MAHMÛD SÂMÎ RAMAZÂNOĞLU (K.S.)-1 - 10 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

HZ. MAHMÛD SÂMÎ RAMAZÂNOĞLU (K.S.)-1 - 10 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Hazret-i Sâmi (k.s.)’un hayatını manevi görevlisi ve ihvâna kılavuzu Muhterem Ömer Muhammed Öztürk’ün kaleminden yayınlıyoruz: 1892 Yılında Adana’nın Tepebağ mahallesinde dünyâya teşrîf eden Hazret-i Sâmî (k.s.)’un babaları Müctebâ Efendi, anneleri Ümmügülsüm Hanımefendilerdir. Dedelerinin ismi Abdurrahmân, büyük dedeleri İshâk ve Hüseyin Efendilerdir. Büyük Türk beyliklerinden Ramazânoğlu beyliğinin en son beylerinden olan Abdülhâdî Efendinin (ki Sâmî Efendi Hazretlerinin büyük dedelerindendir) tesbîtine göre Ramazânoğlu beyliği aslen Türklerin Oğuz boyunun Üçoklar kabîlesindendir. Bu kabîlenin de şecereleri büyük Türk Hâkânı Nureddîn Zengî (Şehîd) vasıtası ile Seyfullâh Hz. Hâlid bin Velîd (r.a.)’e dayanır. Efendi Hazretleri kendi ifâdeleriyle doğumlarını şöyle nakletmektedirler: “Benim doğumum (1308) târihindedir: Adana’da Vakıfsarayı’ndadır. Doğumumdan evvel kapıya bir zât gelmiş: “Bu evde, yakında bir doğum olacaktır, oğlan olacaktır, adını: Sâmî koyunuz; hayırlı bir insan olacaktır.” diyor, gidiyor. Bir müddet sonra doğum oluyor, oğlan oluyor. Adı: “Mahmûd Sâmî” konuyor. Sonra o zât tekrâr geliyor. Oğlan doğduğunu söylüyorlar. Adının da “Muhammed Mahmûd Sâmî” konulduğunu öğrenince: “Sandıktaki emânetimi veriniz!” diyor. Ona benzer bir emâneti veriyorlar: “Bu değil; esâs sandıktaki bana âid emâneti veriniz!” diyor. Veriyorlar. Memnûn oluyor. Duâ edip gidiyor.” Efendi Hazretleri bu ma‘lûmât hakkında: “-Bunu kaydediniz. Mühimdir. Gelen zât, boş değildir. Bunları olduğu gibi sen kaydet. İleride neşredilir. İyi olur. Hayırlı olur.” diye buyurdular. Not: Bu ma‘lûmât, Muhterem Ömer Kirazoğlu (Rh. Âleyh) Ağabey’in kendi el yazısı ile not defterinden alınmıştır. Metinden Hazretin ism-i şerîflerinin tam olarak “Muhammed Mahmûd Sâmî” olduğu öğreniliyor. Hazretin 6 Kasım 1937de kendi el yazılarıyla, latince olarak, “Kadastro ve Tapu Tahrîrine Mahsûs Beyânnâme”de, sâdece “Sâmî” ismini ve imzâsını kullandıklarına ve nüfus cüzdanlarında da sâdece “Sâmî” ismini kullandığına göre, tam ism-i şerîflerinin kullanılmaması o devirdeki birtakım yasakları akla getirmektedir. Bu “Beyânnâme”de, Hazretin doğdukları ev Seyhân vilâyeti, Adana kazâsı, Kayalıdağ mahallesi, Sabuncu Abdullâh sokağı olarak belirtilmiştir ki burada da isimler değiştirilmiştir. Hazretin doğdukları evin bulunduğu mahalle en son Tepebağ adını almıştır. (Ömer Muhammed Özt ür k, www.ramazanoglumahmudsamiks.com)


Feb 10, 202403:35
ÂLİMLER, NEBÎLERİN VÂRİSLERİDİR - 09 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

ÂLİMLER, NEBÎLERİN VÂRİSLERİDİR - 09 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Gavsü’l-A‘zam es-Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî (k.s.) Hazretleri Fethü’r-Rabbanî (İlâhî Armağan) nâm eserinde, “Âlimler, Nebîlerin vârisleridir.” hadîs-i şerîfini şöyle izâh buyururlar: “Ey evlâd! Şunu bil ki, İslâm’a giren müslüman olur. İmân kalbde yer eder, o kimse mü’min olur. Sonra yakîn sâhibi olur. Sonra irfân sâhibi olur. Sonra her şeyi Kitâb ve Sünnet’e götürerek âmel eder ki o zaman da âlim olur. Îkân (yakîn) sâhibi olmadan hâkk ilimlere eremezsin. İslâm Dînî’nin emirlerine boyun eğmeyen emrin esâs sâhiblerine, Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’e teslîm olmaz. Evvelâ İslâm ol ve bütün varlığını Allâh (c.c.)’a teslim et. Şerîatın emirlerini hakkıyla yerine getir ve yasaklarından da hakkıyla sakın! Mü’min kimse Allâh (c.c.)’un nûruyla bakar, bundan dolayı mü’min şeytânı sindirir. Ey evlâd! İlim hâkk erenlerin (ârifibillâh, âlimlerin) ağzından öğrenilir ki işte bunlar yakîn, ittikâ ve irfân sâhibi kimselerdir. Bunlar, ihlâsla âmel ederler, her sözü her hareketini yalnız ve yalnız Allâh (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’in rızâsı için yaparlar. Sen her hâlini Şerîat’e uydurursan, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz, kuşun yavrusunu beslediği gibi seni besler. Âlimler, peygamberlerin sağında ve solunda yürürler. Peygamberlerin yediğini yer, içtiğini içerler. Peygamberlerden öğrendikleri ilimle âmel ettikleri için de onlara vâris olmuşlardır. Bunun için de Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz: “Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir” buyurmuşlardır. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz’i, Ümmet-i Muhammed (s.a.v.)’e öğreten ve sevdiren; Efendimiz (s.a.v.)’in sünnetine götüren ve onu öğretenler de işte bu ârifibillâh, âlimibillâh olan zâtlardır. Ey evlâd! Akıllı ol! Allâh (c.c.) yolunun bu erlerine karşı edebini iyi takın. Onlar, bölüşülmesi imkânsız kimselerdir. Beldeler onların hürmetine ayakta durur; kullar, onlar için esirgenir; yeryüzü onların şerefine muhâfaza edilir.” (Misvâk Neşriyât, İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe (r.a.)’in Hadis İlmindeki Yeri, s.8-9)


Feb 09, 202403:16
ERİŞİLMEZ İNSAN: HZ. EBÛ BEKİR (R.A.) - 08 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

ERİŞİLMEZ İNSAN: HZ. EBÛ BEKİR (R.A.) - 08 ŞUBAT 2024 - MEVLANA TAKVİMİ

Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in asıl adı Abdullah b. Ebî Kuhâfe’dir. Annesi Ümmül Hayr Selmâ bint-i Sahr’dır. Annesi, babasının amcasının kızıdır. Hem annesi, hem babası Teymoğullarındandır. Bu kabîle zarif ahlâkı ve çok edepli olmalarıyla meşhurdur. Hz. Peygamber (s.a.v.)’i tasdik etmekte süratli davranışından dolayı Resûlullâh (s.a.v.) Hz. Ebû Bekir (r.a.)’i şöyle tanıtır: “Müslüman olmaya davet ettiğim herkes mutlaka bir tökezlemiş ve tereddüt göstermiştir. Ebû Bekir böyle değildir. O beni tasdik edip desteklemekte çabuk davranmıştır. Bize destek için uzanan her elin bizim katımızda mutlaka bir mükâfatı vardır. Ebû Bekir’in eli böyle değildir. Onun elinin mükâfatı Allâh katındandır. Ebû Bekir’in malının bana yararlı olduğu kadar hiçbir kimsenin malı faydalı olmamıştır. Bir dost edinecek olsam, Ebû Bekir’i dost edinirim.” Peygamberliğin ilk yıllarında Hz. Ebû Bekir (r.a.) İslâm davetinin yükünü üstlenmiştir. Toplum tarafından takdir ve saygı gören ve güvenilen birisi olup bu özelliğinden dolayı İslâm davetinin ağırlığını üstlendiği zaman büyük başarılar kazanmıştır. İlk müslüman olup, İslâm dinini yayan ve bazen kılıçla, bazen söz ile müslümanlığı savunan bir grup onun eliyle müslüman olmuştur. Osman b. Affan, Talha b. Ubeydullah, Zübeyr b. Avvam, Sa’d b. Ebî Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Erkâm b. Ebi’l Erkâm, Ebû Ubeyde b. Cerrah (r.a.e.), Hz. Ebû Bekir (r.a.)’in eliyle müslüman olan ilk insanlardır. Amr b. As (r.a.)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir. Peygamber (s.a.v)’e: “İnsanlardan en çok sevdiğin kimdir?” diye sordum. “Aişe” buyurdu. “Erkeklerden en çok sevdiğiniz kimdir?” dedim. “Âişe’nin babası” buyurdu. (Muhammed Mütevelli Şaravî, Cennetle Müjdelenen On Sahâbî, s.15-18)


Feb 08, 202402:47