Skip to main content
İlker Şimşekcan İle Fotoğraf Üzerine

İlker Şimşekcan İle Fotoğraf Üzerine

By İlker Şimşekcan

Fotoğraf konusunda bildiklerimi ve araştırdıklarımı sizlerle paylaşmak adına açtığım podcast kanalıma hoşgeldiniz.

Daha detaylı içeriklere YouTube kanalımdan erişebilirsiniz.

www.ilkersimsekcan.com
iletişim : ilker@simsekcan.com
Available on
Apple Podcasts Logo
Castbox Logo
Overcast Logo
Pocket Casts Logo
RadioPublic Logo
Spotify Logo
Currently playing episode

Dorothea Lange (Türkçe)

İlker Şimşekcan İle Fotoğraf ÜzerineJul 14, 2020

00:00
07:58
Fotoğrafta Fetiş Nesne Kullanımı - Sally Mann
May 10, 202306:36
Bir Gölge Estetiğine Doğru - Önay Sözer
Apr 25, 202305:52
Ansel Adams (Türkçe)
Apr 11, 202319:59
Bruno Barbey (Türkçe)

Bruno Barbey (Türkçe)

1941 yılında Fas’ta doğan Bruno Barbey, Fransa ve İsviçre olmak üzere çifte vatandaşlığa sahiptir. İsviçre Vevey’deki Ecole De Arts et Matiers okulunda “Fotoğraf ve Grafik Sanatlar okumuştur. 1961 yılından, 1964’e kadar, bir ulusun yaşam ruhunu yakalayabilmek amacıyla İtalyanları, küçük bir tiyatro dünyasının kahramanları olarak kabul ederek, fotoğraflamıştır.

Bruno Barbey’in Magnum fotoğraf ajansı ile ilişkisi 1964 yılında başlamıştır. 1978 -1079 yılları arasında Avrupa Başkan Yardımcısı, 1992’den 1995’e kadar ise, Magnum Fotoğraf Ajansı Uluslararası Başkanı görevini gerçekleştir miştir.

Kendisini tam anlamıyla savaş fotoğrafçısı olarak tanımlamasa da Nijerya, Kamboçya, Vietnam, Bangladeş ve birçok Ortadoğu ülkesinde iç savaşlar ve ayaklanmaları takip etmiştir. İlk kez 1968’de geldiği İstanbul’da meslektaşı Ara Güler‘le yakın bir arkadaşlık kurmuş ve 2005’ten sonra ziyaretlerini sıklaştırarak  İstanbul’u ve İstanbulluları tüm renkliliği ve hareketliliğiyle fotoğraflamaya devam etmiştir.

Berbey’in çalışmaları dünyanın önde gelen dergilerinde yayımlanmış ve kariyerine 30’dan fazla kitap sığdırmıştır.

1999 yılında, 30 yılı aşkın süre boyunca Fas’ta çektiği fotoğraflarını Paris’teki Petit Palais ‘te sergilemiştir.

2015-2016 yıllarında Paris La Maison Europeenne de la Photographie’de şu anda da dolaşımda olan “retrospektif” sergisini sunmuş, aynı zamanda geçmiş fotoğraflarından oluşan Passages’i yayımlamıştır.

Fransa Ulusal Liyakat Nişanı başta olmak üzere projeleri ile çok sayıda ödül almıştır. Barbey’in fotoğrafları uluslararası sergilerde yer alırken aynı zamanda çok sayıda müze koleksiyonunda da yer almaktadır.

Barbey, 9 Kasım 2020'de 79 yaşında Fransa'da hayata gözlerini yummuştur.

Dinlediğiniz için teşekkürler :)

-----------------------

http://www.youtube.com/ilkersimsekcan

http://www.instagram.com/ilkersimsekcan

http://www.twitter.com/ilkersimsekcan

----------------------

#brunobarbey #aralıkmag #ilkerşimşekcan

Nov 10, 202103:16
Çok Yaşa Şahin Kaygun
Mar 23, 202102:03:34
Hafıza, Mekan, Zaman İlişkileri İçinde Fotoğraf
Feb 25, 202110:22
Fotoğrafın Gerçeği
Feb 04, 202104:23
Fotoğraf Sanat Mıdır?

Fotoğraf Sanat Mıdır?

Bu podcast yayınımda sizlere; Gültekin Çizgen''in Ekim 1976 tarihinde "Yeni Fotoğraf"dergisinin 1.sayısı için kaleme aldığı , "Fotoğraf Sanar Mıdır?" isimli köşesini okumaya çalıştım. Bakalım o günden bu güne "Fotoğraf Sanat mıdır?" sorusu nasıl evrim geçirmiş? Siz de bu konu ile ilgili görüşlerinizi aşağıya yorum olarak bırakabilirsiniz.

Dinlediğiniz için teşekkürler :)

-----------------------

http://www.youtube.com/ilkersimsekcan

http://www.instagram.com/ilkersimsekcan

http://www.facebook.com/ilkersimsekcan

http://www.twitter.com/ilkersimsekcan

----------------------

#gültekinçizgen #yenifotoğraf #sanat

Jan 25, 202105:22
Alberto Korda (Türkçe)

Alberto Korda (Türkçe)

Alberto Korda;

1929 yılında Havana'da doğmuştur. Fotoğrafçılığa başlamadan önce birçok işte çalışmıştır. Fotoğrafa başlama sebebini ise "Kız Tavlamak" olduğunu söyleyen Korda, ilk evliliğini Kübalı model Natalia Menendez ile yapmıştır.

Gerçek adı Alberto Diaz Gutierrez olan Korda, Küba Devrimi'nden önce moda fotoğrafçılığı yapmıştır. Standardı yüksek bir hayat sürdürürken devrim birliklerine katılmıştır. Bu süreçte fotoğraf makinesini yanından hiç ayırmadan tıpkı bir tüfek gibi taşımıştır. Devrim sonrasında lüks evini ve fotoğraf stüdyosunu kaybetmiştir. Küba Devrimi ona onur kazandırdığı için, kaybettiklerinden dolayı kesinlikle bir üzüntü duymadığını açıklamıştır.

Alberto Korda dünyada bir kare fotoğrafı en çok kullanılan fotoğrafçıdır. Bu fotoğraf; 6 Mayıs 1960 tarihinde bir anma töreni esnasında çektiği ironik Che Guevera portresidir. Kendisi bu fotoğrafın yayın haklarını tek bir kuruş bile almadan, yayıncı olan İtalyan bir arkadaşına vermiştir. Bir araştırma enstitüsünün sonuçlarına göre bu fotoğraf, dünyada telif hakkına aldırmadan en çok kullanılan fotoğraf olmuştur.

2000 yılında bir alkol firmasına dava açmıştır. Bu fotoğrafın kullanımı ile ilgili şöyle demiştir:

"Che Guevera'nın uğruna öldüğü görüşleri destekleyen biri olarak, bu fotoğrafın onun anısını yaşatmaya ve dünyadaki sosyal adaleti sağlamaya çalışanların kullanmasına karşı değilim, fakat alkol gibi ticari nesnelerin reklamını yapmak için Che'nin şöhretini kullananların kategorik olarak karşısındayım." Dava sonucunda kazandığı 50.000$'ı Küba sağlık sistemine bağışlamıştır ve "eğer Che yaşasaydı, o da aynısını yapardı" demiştir.

Devrimden sonra 10 yıl boyunca Fiden Castro'nun kişisel fotoğrafçılığını yapmıştır.

Küba Devrimi'ni yaşatmak için Avrupa'da düzenlenen etkinliklerden birinde hazırlandığı sırada, 25 Mayıs 2001 tarihinde Paris'te kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmiştir.

Jan 21, 202103:06
O Ana Adanmış

O Ana Adanmış

Bu podcast yayınımda sizlere; John Berger''in Ekim 1988 tarihinde Metis Yayınları'ndan yayımladığı, "O Ana Adanmış" isimli kitabından bir bölümünü okumaya çalıştım.

Dinlediğiniz için teşekkürler :)

-----------------------

http://www.youtube.com/ilkersimsekcan

http://www.instagram.com/ilkersimsekcan

http://www.facebook.com/ilkersimsekcan

http://www.twitter.com/ilkersimsekcan

----------------------

#johnberger #metisyayınları #oanaadanmış

Jan 14, 202106:49
Bu Fotoğrafları Neden Çekiyoruz? - Haluk Çobanoğlu

Bu Fotoğrafları Neden Çekiyoruz? - Haluk Çobanoğlu

Bu podcast yayınımda sizlere; Haluk Çobanoğlu''nun Mart 2017 tarihinde Espas Yayınları'ndan yayımladığı, "Bu Fotoğrafları Neden Çekiyoruz?" isimli kitabından "Bir garip okçu" bölümünü okumaya çalıştım.

Dinlediğiniz için teşekkürler :)

-----------------------

http://www.youtube.com/ilkersimsekcan

http://www.instagram.com/ilkersimsekcan

http://www.facebook.com/ilkersimsekcan

http://www.twitter.com/ilkersimsekcan

----------------------

#halukcobanoglu #espasyayinlari #henricartierbresson

Jan 03, 202118:21
Foto Muhabiri Ara Güler
Jan 03, 202109:11
Fotoğrafın Farkı
Jan 03, 202114:32
Sebastiao Salgado (Türkçe)

Sebastiao Salgado (Türkçe)

Sebastiao Salgado 1944 yılında Brezilya’da sekiz çocuklu bir ailenin altıncı çocuğu olarak dünyaya geldi. Kırsal bölgede büyüyen Salgado hayatının ileriki döneminde bu yaşadıklarının onun fotoğrafçılığını farklı bir şekilde etkileyeceğinden habersizdi. İlerleyen yıllarda eğitimine devam etmek için Sao Paulo’ya iktisat okumak için gitti. 1967 yılında fotoğrafçılık kariyerinde büyük bir öneme sahip olan eşi Lelia Wanick Salgado ile hayatını birleştirdi. Kariyerine çeşitli eğitimleri de ekleyerek 1970 yılında Londra’ya yerleşti. Bu süreçte Brezilya’nın si-yasi ve politik olayları bu kararları vermesinde etkili olmuştu. Londra’da iktisatçı olarak, sıklık-la Afrika bölgesine seyahat etmesini gerektiren bir şirkette çalışmaya başladı. Fotoğrafçılıkla tanışmasına sebep olacak olan Afrika’ya yaptığı seyahat 1973 yılında gerçekleşti. Bu seyahat için eşinden aldığı fotoğraf makinesiyle çektiği fotoğrafları gördükten sonra artık başka bir meslek yapmak istemediğine karar verdi ve bütün ilgisini fotoğrafçılığı yöneltti. İlgisi o kadar büyüktü ki halihazırda çalıştığı işi bırakarak serbest fotoğrafçı olarak çalışmaya başladı. Daha sonradan Paris’e yerleşerek burada yaptığı işlerle kısa sürede adından söz ettirmeye başladı. Dünyaca tanınan yayın kuruluşları olan Time, The Sun, Stein gibi ajanslarda işlerini yayınlattı. Daha sonra sırasıyla Sygma, Gamma ve Magnum fotoğraf ajanslarına katılarak belgesel fotoğrafçılık alanında çarpıcı işler ortaya koydu. O dönemde Angola ve Mozambik gibi ülkelerin yaşamakta olduğu savaşı ve birçok olayı görüntüledi. Hatta Magnum fotoğraf ajansını da batmaktan kurtarmıştı...

Dergimizin tamamını www.aralikmag.com adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.

Metin Yazarı: Hüseyin Özbudun

Seslendiren: İlker Şimşekcan

#toprağıntuzu #sebastiaosalgado #belgeselfotoğraf

Dec 20, 202007:10
Eikoh Hosoe (Türkçe)

Eikoh Hosoe (Türkçe)

Uzun yıllardır alışılmışın dışındaki işlere ön yargı ile bakıldığı bir gerçek. İnsanlar tarafından sanat/sanat eseri dendiği zaman güzel olması gerekliliği akıllara geliyor. Güzellik ve sanat çoğu konuda birbirinin karşısında duran iki kavramdır. Sanat nedir diye biraz araştırdığımızda da ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Felsefeci Platon’a, yazar Tolstoy’a ve ressam Dali’ye göre birçok anlam mevcut. Bu durumda neyin sanat neyin sanat olmadığı konusu yeni bir boyut kazanmakta. Sanata artık sanat denildiği dönemden günümüze kadar neyin sanat olduğu iktidarlar tarafından belirleniyor. Bir zamanlar klasizm aristokrasinin akımıyken günümüzde çağdaş sanat kimin akımı? Bu sayımızda, bir dönem bu tarz iktidar problemleriyle karşılaşan bir isim olan Eikoh Hosoe’dan bahsedeceğim. Kendisi bir dönem bu iktidar ile karşı karşıya gelen bir sanatçı. Sizlere çok basit bir sorum var; fotoğraf gerçeği gösterir mi? Evet, ben de ilk duyduğumda pek mantıklı gelmedi fakat ünlü Japon fotoğrafçı Eikoh Hosoe’nin eserlerini anlamak için bu soruyu düşünmek cevaptan daha önemli.

Eikoh Hosoe döneminin ötesinde nü, soyut ve deneysel işler yapan bir fotoğrafçı olmanın yanı sıra o dönem yaptığı işlerle tepki de çeken bir isimdi. O zamanlarda fotoğrafları, popüler bir çok kesim tarafından suçlamalara varan eleştirilere maruz kaldı. Fotoğrafçımız Eikoh Hosoe 1933 yılında Japonya Yamagata’da dünyaya gözlerini açtı. Doğduğu tarih savaş dönemine denk gelmesine karşın bu onun fotoğrafçılık eğitimi almasına mani olmadı. O süreç 1945 yılı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra toparlanma dönemine denk gelmesine rağmen Japonya’da sanat ve sanat üretme isteği ciddi anlamda yüksekti. Hosoe’nin bu ciddi dönemleri bire bir yaşayan bir fotoğrafçı olması kendi tarzını ve olaylara bakış açısını geliştirmesinde yardımı oldu. 1960 ve 1970 seneleri Japon fotoğrafçılığı için köklü değişiklikler demekti. Realizm akımının etkili olduğu bir dönemi yaşayan Japonya’da, sürreal ve deneysel çalışmalarla Eikoh bu değişime en büyük katkıyı sağlayanlardan birisiydi. Tutuculuğu ve gelenekselciliği ile bilinen Japon toplumunda Eikoh Hosoe’nin eserleriyle adeta tabular yıkılıyordu. İnsan vücudunun gücüne ve güzelliğine hayrandı ve bunu farklı şekillerde göstermeyi kendine amaç edinmişti...

Dergimizin tamamını www.aralikmag.com adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.

Metin Yazarı: Hüseyin Özbudun

Seslendiren: İlker Şimşekcan

#fotoğraf #eikohhosoe #belgeselfotoğraf

Nov 26, 202006:10
Klasikler Üzerine
Nov 20, 202007:08
Merih Akoğul ile Zuladaki Hikayeler
Oct 14, 202001:55:35
Bir Negatifin Hikayesi

Bir Negatifin Hikayesi

Bir Negatifin Hikayesi Fotoğrafı görüntülemek için buraya tıklayın!

(Açık link: https://ilkersimsekcan.com/wp-content/uploads/2023/12/Bir-Negatifin-Hikayesi.jpg )

Diane Arbus'un podcast hazırlıkları devam ederken, başımdan geçen bu ilginç hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim. Tek başıma yaptığım ilk doğaçlama yayın olduğu için heyecanımı mazur görünüz. Bu tarz başımdan geçen fotoğraf hikayelerinin devamını anlattığım podcast yayınlarının gelmesini isterseniz, aşağıda yazacağım sosyal medya hesaplarımın herhangi birinden ulaşıp, görüşlerinizi yazabilirsiniz.

Mail: ilker@simsekcan.com

Instagram: @ilkersimsekcan

Facebook: @ilkersimsekcan

Twitter:  @ilkersimsekcan

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.

Bir sonraki podcast yayınında görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

#fotoğraf #fotografpodcast #ilkersimsekcan #analogfotograf

Aug 12, 202007:32
Dorothea Lange (Türkçe)

Dorothea Lange (Türkçe)

Sizlere bu podcast yayınımızda  adı fazlaca belgesel fotoğrafçılığında geçen ve toplumsal olayların yansıtılmasında çok önemli bir yere sahip olan bir kişiden bahsedeceğiz. Eminim çoğunuz onu ‘Migrant Mother’ ‘Göçmen Anne’ fotoğraflarından taniyorsunuzdur, bahsedeceğim isim ünlü fotoğrafçı Dorothea Lange.

Bu ismi seçmemizdeki en büyük sebeplerden biri kendisinin önemli bir fotoğrafçı olması dışında, Amerika’da bir dönem ciddi ekonomik sıkıntıların yaşandığı süreç olan buhran dönemini en çarpıcı örnekleriyle gözler önüne sermesidir.

Dorothea Lange 26 Mayıs 1895 tarihindev c Hoboken New Jersey’de dünyaya gözlerini açtı. Alman göçmeni bir ailenin çocuğu olan Dorothea’nın annesi; kendisi ve kardeşine bakmanın dışında zamanını çoğunlukla evde geçiren bir kadın, Babası ise piyasada iyi bilinen bir avukattı. Sıradan bir çocukluk geçiren Dorothea yedi yaşına geldiğinde çocuk felcine yakalandı ve uzun süre tedavi gördü. Tedavi sonrası sağ ayağı topal olarak kaldı. İlerleyen zamanlarda bu hastalık sürecinin onu şekillendirdiğini, rehber olduğunu, eğittiğini ve utandırdığını söyledi. Belki de insanlara yaklaşıp onların en dokunaklı anlarını yakalayabilme yeteneği, bu zor dönemin etkisiyle bu dönemde gelişmeye başlamıştı. Eğitime destek veren ve önemini bilen bir ailede büyümesinin avantajı ailesinin sanat ve edebiyat alanında Dorothea’yi desteklemeleriydi. Günümüzde birçok kişinin yoksun olduğu empati yeteneği, Dorothea’nin hayatının önemli bir parçası olmuştur,  hem yaşadıkları hem de aldığı güzel sanatlar eğitimi bu gelişimde etkili olmuştur...

Dergimizin tamamını www.aralikmag.com adresinden ücretsiz olarak okuyabilirsiniz.

Metin Yazarı: Hüseyin Özbudun

Seslendiren: İlker Şimşekcan

Jul 14, 202007:58
W. Eugene Smith (Türkçe)

W. Eugene Smith (Türkçe)

William Eugene Smith, fotoğraf kariyeri boyunca ürettiği çok sayıda foto-röportaj ile 20.yy’ın en saygı duyulan fotoğrafçılarından biri olmuştur. W.Eugene Smith, 1918 yılında Amerika'nın Kansas Eyaletine bağlı, Wichita kentinde dünyaya gelmiştir. Fotoğrafa karşı hevesli bir çocukken, annesinin aldığı fotoğraf makinesi ile ilk defa fotoğraf ile tanışmıştır. İlkokul yıllarında babasının intiharına kadar olağan bir çocukluk geçiren Smith, bundan sonrasında ise fotoğraf makinesini kendisine bir takıntı haline getirmiş ve bu trajik olay ile bu şekilde baş etmeye çalışmıştır.

Genç yaşında fotoğrafçılığa karşı yeteneği açığa çıkan Smith, henüz 15 yaşındayken yerel gazetelerde spor, uçuş ve o tarihlerde Amerika'da yıkıcı etkisini gösteren Toz Fırtınası (Dust Bowl) fotoğrafları yayınlanmaya başlamıştır.

1936 yılında doğduğu kent olan Wichita'da yer alan Notre Dame Üniversitesi'nde fotoğraf eğitimi alır. Ertesi yıl ise Üniversiteden ayrılmış ve New York'a gitmiştir. New York Fotoğraf Enstitüsü'nde ünlü politikacı ve şair  Helene Sanders'tan eğitim almıştır.  1937 yılında Newsweek dergisinde çalışmaya başlamış, fakat Newsweek dergisinden orta format fotoğraf makinası kullanmayı reddettiği için kovulmuştur ve Black Star ajansında freelance fotoğrafçı olarak çalışmaya başlamıştır.

Smith 1943 yılında Flying dergisi ve 1944 yılında ise Life dergisi için savaş muhabiri olarak atanmış ve onu efsaneleştiren savaş fotoğraflarını çekmeye  de bu şekilde başlamıştır. 1945 yılında Japonya'da Pasifik Savaşı'nın son aşaması olan, Okinawa Muharebesi'nde Amerika'nın Japonya'ya saldırısına tanıklık etmiştir ve bu savaş esnasında toplam 2 yılda 32 ameliyat geçirmesine neden olacak seviyede, yüzünde ve ellerinde ciddi yaralanmalar meydana gelmiştir. Sonrasında tekrar New York'a dönmek zorunda kalmıştır. Çok sancılı geçen  2 yıldan sonra Smith fotoğraf makinesini artık ne tutabiliyor, ne de fotoğraf çekme arzusunu uyandıracak bir şeye ihtiyaç duyuyordur. Bu zor dönemde Smith; “ Bir gün tekrardan ilk defa fotoğraf çekmek istedim, fotoğraf makinesini elime aldım ve filmi makineme yükledim. İçimden geçen ilk fotoğrafımın bir savaş fotoğrafı olmasıydı. “ demiştir.  Smith'in yaralanmadan sonraki çekeceği ilk fotoğraf ise, iki küçük çocuğunun karanlık ağaçların arasında göründüğü fotoğraf olacaktır. Sanatçının en bilinen eserlerinden biri olan “Cennet Bahçesine Yürüyüş” bu şekilde ortaya çıkmıştır.   Sağlığına kavuşmaya başlamasının ardından, 1947 yılında yine Life dergisi'ne geri döner ve 1954 yılına kadar bu dergide çalışmasını sürdürür. Bu dönemde “Cennet Bahçesine Yürüyüş” , “Köy Doktoru”, “İspanyol Köyü”, “Ebe” ve Nobel ödüllü doktor Albert Schweitzer’in Kongo’da çekilen foto-röportajları gibi seriler hayata geçer.

Son foto-röportajına Life dergisinin kendi isteği dışında “Merhamet Adamı” ismini koyması ve dergi editörünün fotoğraflarını aşırı provakatif bularak düzenlemeler yapmak istemesi, Smith’in dergiden ayrılmasına neden olur. 1955 yılında Magnum Ajansı'na katılır. Burada iki yıl sürecek olan, demir-çelik sanayisi ve hızla artan popülasyonu ile dikkat çeken Pittsburg şehrinde proje gerçekleştirir.

Smith in son unutulmayan fotoğraf serisi ise 1971 yılında yaptığı Minamata olmuştur. Japonya'nın bir balıkçı köyünde, fabrikaların kimyasal atıklarından dolayı civa zehirlenmesi ile korkunç fiziksel deformasyona uğrayan insanları ve bu zararlı atıklardan dolayı kör, sağır ve engelli olarak doğan çocukları fotoğrafladığı seridir.

Eugene Smith 1974 yılına kadar Minamata’da kalmaya devam etmiştir. 1974 yılında aktivistlerle bu hastalığa neden olan fabrikayı protesto ederken, fabrikanın görevlileri tarafından ağır yaralanmış ve bir gözü kısmi görme kaybına uğramıştır. Kendisi Amerika Birleşik Devletleri'ne döndükten sonra aylarca osteopatik tedaviler almış, ancak kafasına yediği darbelerin etkileri ölüm yılı olan 1978’e kadar devam etmiştir....


Apr 23, 202006:48
Robert Capa (Türkçe)

Robert Capa (Türkçe)

Robert CAPA (1913 - 1954) 

Bugün sizlere; yaşamı boyunca, beş büyük savaş ve elliye yakın çatışmayı fotoğraflayan, savaş fotoğrafı denince ilk akla gelen isim olan Robert Capa’dan bahsedeceğim.

Robert Capa; 1913 yılında Budapeşte’de dünyaya gelmiştir..Çektiği savaş fotoğraflarıyla 20.yy’ın önde gelen haber fotoğrafçılarından biri olmuştur. Asıl adı Endre Ernö Friedmann’dır.1930 yılında Amiral Horty’in baskı rejimine dayanamayarak Fransa’ya gitmek üzere Macaristan’dan ayrılmıştır. Yolculuğu sırasında Berlin’e uğramış ve bir arkadaşının “Voigtlander” marka fotoğraf makinesini  ödünç almıştır.Bu olay onun ,fotoğrafın kendisi için taşıdığı önemi görmesini sağlamış, hayatının akışını değiştirmiştir.

Paris’le birlikte maddi anlamda zorluklar da onu beklemektedir. Çünkü ne fotoğraf siparişi alabilmiş ne de fotoğraflarını satabilmiştir. Hayatında önemli bir yeri olacak, Gerda Taro adında Polonya asıllı Alman üniversite öğrencisiyle tanışmış ve sevgili olmuştur. Her ikisi de fotoğrafçı ve Yahudidir. Nazilerin zulmünden kaçıp Paris’e sığınmışlardır. Gerda aşklarını “Hep bir hikayeye aşık oluruz, ne bir isme ne de bir bedene, sadece onun içinde kayıtlı olana” diye anlatmıştır. Paris’te, Capa’ya fotoğraf işi alması için Gerda, isimlerini değiştirerek basın ve fotoğraf ajanslarına kendilerini Amerikalı fotoğrafçı Robert Capa ve menajeri Gerda Taro olarak tanıtmıştır. Çift birlikte çalışmaya başlamış ve bir süre sonra Capa gibi fotoğraf çekmeye başlayan Gerda, İspanya İç Savaşı’nı fotoğraflamaya giden Capa’ya katılarak bir anda savaş fotoğrafçısı olmuştur.

Kısa ama hareketli yaşamında, beş büyük savaş, elliye yakın çatışmayı fotoğraflamıştır. 1936 ve 1937 yıllarında İspanya İç Savaşı sırasında çektiği fotoğraflar Fransa, İngiltere ve Amerika’da dergilerde yayımlanarak ona savaş muhabiri olarak ciddi bir ün sağlamıştır. Korkusuzdur, sloganlaşan “Fotoğrafların yeterince iyi değilse, olaya yeterince yakın değilsin demektir” sözü ona aittir. 1937 yılında İspanya İç Savaşı sırasında “Bizi ancak kazma-kürek ayırabilir” dediği sevgilisi Gerda Taro, kontrolden çıkan bir tankın, bulunduğu araca çarpması sonucu ölür. Bir askeri, tam vurulduğu an gösteren “Düşen Asker” adlı klasikleşmiş fotoğrafı ,bu üzüntülü dönemin en önemli ürünüdür. Bu fotoğraf, Capa’nın askerin ölümünden biraz da kendisini sorumlu tutması nedeniyle hislerini gizlemesi ve bu nedenle yıllar içinde, fotoğrafı nasıl çektiğine ilişkin farklı açıklamalar yapmasına neden olmuştur. Bu sebepten dolayı fotoğraf, Capa’nın yaşamı sırasında ve ölümünden sonraki 20 yıl içinde de görüntünün sahiciliği, inandırıcılığı açısından hep sorgulanmıştır. Capa, aynı yıllarda Çin-Japon savaşını görüntüler ve 1939 yılında Amerika’ya yerleşir.

Capa’ya asıl ününü sağlayan fotoğraflar Normandiya Çıkarması sırasında, 6 Haziran 1944 tarihinde Omaha Sahili’nde ağır Alman ateşi altında karaya çıkan Amerikan birliklerinin arasında çektiği fotoğraflardır.

Savaş fotoğrafları dışında; tanınmış edebiyatçı, oyuncu, ressamları da fotoğraflarında ölümsüzleştirmiştir.

Capa, Henri Cartier-Bresson, David Seymour, George Rodger ve William Vandivert ile birlikte 1947 yılında ünlü Magnum fotoğraf ajansını kurmuşlardır.. Fotoğrafçı 1954 yılında henüz 40 yaşındayken, ardında yaklaşık 70.000 karelik savaşlar arşivi bırakarak, bugün Vietnam dediğimiz Hindiçin’nde kara mayınına basarak , hayatını yitirmiştir.

Dinlediğiniz  için teşekkürler :)

http://www.youtube.com/ilkersimsekcan

http://www.instagram.com/ilkersimsekcan

#robertcapa #magnumphotos #fotoğraftarihi

Apr 16, 202006:60
Alexander Rodchenko (Türkçe)

Alexander Rodchenko (Türkçe)

Bugün sizlere; Rusya’da yetişen en önemli avangart sanatçılardan biri olan ve sanatın, burjuva sınıfına ait olduğu görüşünü reddeden bir fotoğrafçıdan ALEXANDER RODCHENKO’dan bahsedeceğim.

 Alexander Rodchenko 1891 yılında, St. Petersburg’da işçi sınıfı bir ailede doğmuştur. Babasının ölümüne kadar doğduğu şehirde yaşayan Rodchenko, 1909 yılında babasının ölümüyle Kazan’a yerleşmiştir. Yaşadığı dönemde Rusya, köklü siyasi değişimlerin ve sanat akımlarının etkisinin yoğun olduğu bir dönemden geçmektedir.

1910 yılından itibaren 4 yıl boyunca Kazan Sanat Okulu’nda eğitim gören Rodchenko, 1914 yılında ise Moskova’ya yerleşmiştir. Burada da eğitimine devam eden Rodchenko, Kazan’daki sanat okulundan tanıdığı sanatçı Varvara Stepanova ile hayatını birleştirmiştir. İkilinin ortaklığı sadece hayatla sınırlı kalmamış, sanat yaşamlarına da yansımıştır. 1916 yılında Vladimir Tatlin ile tanışan Rodchenko, bu vesileyle fütürist sanat sergilerinde kendisine yer bulmuştur. 

1918-1922 tarihleri arasında konstrüktivist akımın ilk örnekleri üzerine çalışmaya başlamıştır. Bu soyut eserler geometrik desenlerin yorumlanmasıdır. İlk kişisel sergisini de yine 1918 yılında düzenlemiştir. Rodchenko, 1920’li yılların başında ise fotoğrafa yönelmiştir. Bu dönemde Vladimir Mayakovsky ile işbirliği içerisinde çalışmalar  yapmıştır. Şairin kitaplarının kapaklarını ,avangart sanat ile sol politika üzerine yayınlar yapan “Novyi LEF” dergisinin kapaklarını tasarlamıştır. Devlet desteğiyle yayımlanan “Sovetskoe (Sovyet) Foto” dergisinde de sanatını sergilemiştir. Fotoğraf sanatı ve fotomontajları, Alman dadaistlerinin eserlerinden ilham almıştır. Fotoğrafları bu alanın “bilinen” kurallarının dışına çıkmıştır; klasik perspektif anlayışını reddetmiş ve böylece “yeni perspektif akımının ilk adımlarını atmıştır.

Rodchenko’nun farklılığı fotoğraflarının açılarında gizlidir. O zamana kadar göz hizasında tutulan kameranın açısını değiştirerek, özneye yukarıdan ya da aşağıdan bakan fotoğraflar çekmiştir. Bu durum onu, günlük nesnelerin farklı açılardan görünümlerini yakalamasını sağlamıştır. 

1930’lu yıllarda geçit törenleri ile spor müsabakalarını da fotoğraflamıştır. 1934 yılında Sovyetler Birliği, “Sosyalist Gerçekçi” sanat akımını, ülkenin resmi sanat anlayışı olarak belirlemiştir. Rodchenko’da bu yönde eserler vermiştir. Hatta hükümet için müze dikretörlüğü görevini bir süreliğine üstlenmiştir. 1930’lu yılların sonlarına doğru resim yapmaya tekrar başlayan Rodchenko 1945’te fotoğraf ile ilgilenmekten vazgeçmiştir. 1956 yılında hayatını kaybetmiştir.

Dinlediğiniz için teşekkürler :)

-----------------------

http://www.youtube.com/ilkersimsekcan

http://www.instagram.com/ilkersimsekcan

http://www.facebook.com/ilkersimsekcan

 http://www.twitter.com/ilkersimsekcan

----------------------

#alexanderrodchenko #konstrüktivizm #fotoğraftarihi

Apr 12, 202003:43
Andre Kertesz (Türkçe)

Andre Kertesz (Türkçe)

André Kertész 1894 yılıda Budapeşte’de dünyaya gelmiştir. Henüz sekiz yaşındayken babasını kaybetmiş ve dayısı ona ve iki kardeşine sahip çıkarak eğitim masraflarını üstlenmiştir. Budapeşte Ticaret Akademisi’nden mezun olan Kertész, Budapeşte Borsası’nda çalışmaya başlamıştır.  

Fotoğrafçının bilinen ilk fotoğrafı 1912 yılında Macaristan’da çektiği “Uyuyan Adam” fotoğrafıdır. Fotoğrafa yön veren bir fotoğraf ustası olan Kertesz fotoğrafa ciddi olarak ilk kez 1915 yılında Macaristan Avusturya ordusunda görevliyken başlamıştır. Askerlerin günlük yaşamlarını fotoğraflayan Kertesz'in bu fotoğrafları büyük beğeni ile karşılanmıştır. 

Birinci Dünya Savaşı’nda ağır bir şekilde yaralandıktan sonra, yaklaşık bir yıl boyunca normal yaşantısına dönme konusunda zorlanmıştır.  

1918 yılında negatif fotoğraf arşivinin tamamı zarar görmüş ve bu olumsuzluk sonucu fotoğraf konusuna biraz ara vererek yeniden borsadaki işine dönmüştür. Borsada çalışmasının paralelinde fotoğraf çalışmaları da devam etmiştir. 

1922 yılında Macar Fotoğraf Topluluğu tarafından kendisine şeref diploması  verilmiştir. Yine aynı yıl Paris’e yerleşmiştir. Paris’e yerleştiği ilk yıllar hayatını devam ettirebilmek için fotoğraflarını yok pahasına satmak zorunda kalmıştır. 

1928 yılında fotoğrafçı Brassai ile ortak çalışmaya başlamıştır. Yine aynı yıllarda daha rahat çalışmasını sağlayacak olan Leica’sını satın almış ve bu tarihten sonraki fotoğraflarının büyük bir bölümünü bu makineyle çekmiştir. 

1933 yılında ilk kitabı olan “Çocuklar” yayınlanmıştır.  Kitabın yayınlanmasının 3. Yılında, yani 1936’da Avrupa’daki faşizm baskısını kendi üzerinde çok fazla hissetmiş ve New York’a yerleşerek hayatının sonuna dek burada yaşamıştır.

 1937 yılından itibaren Vogue, Harper’s Bazaar ve Coronet gibi dönemin en meşhur dergilerinde çalışmaya başlamıştır. 

1944 yılında Amerika vatandaşı olmuştur. 

Paris’teki fotoğraf arşivine ulaşmak onun  en büyük hayali olduğu için çok fazla bu konu üzerinde uğraşmıştır. Fakat arşiv getirilirken yarısı yolda kaybolmuştur. 

Büyük boy makinelerle, çok keskin niteliklerle elde edilmiş fotoğraflara alışkın olan Amerikalıların, Kertesz’in fotoğraflarını kısa sürede benimsemesi kolay olmamıştır. Bu nedenle birçok sergi başvurusu geri çevrilmiş veya çok geç dönüş yapılmıştır. 

Kertész; “fotoğrafçı her konuyu  çekebilecek durumda olmalı” cümlesini doğrularcasına, fotoğrafın hemen her alanında başarılı ürünler vermiş ve bu alanda uzmanlaşan pek çok fotoğrafçıya esin kaynağı olmuştur.

1984 yılında eserlerini korumak isteyen Kertész, tüm negatiflerini ve kişisel belgelerini Fransa Kültür Bakanlığı’na bağışlamıştır. 28 Eylül 1985’te New York’taki evinde hayata gözlerini yummuştur. 

Dinlediğiniz için teşekkürler :)

-----------------------

http://www.youtube.com/ilkersimsekcan

http://www.instagram.com/ilkersimsekcan

http://www.twitter.com/ilkersimsekcan

Apr 09, 202004:03
Henri Cartier Bresson (Yüzyılın Gözü) / Türkçe

Henri Cartier Bresson (Yüzyılın Gözü) / Türkçe

Henri Cartier Bresson (1908 - 2014)  22 Ağustos 1908 yılında Fransa’da, Paris’in küçük bir köyünde dünyaya gelmiştir.

 Çocuk yaşlarında resim sanatıyla ilgilenmeye başlayan Bresson, özellikle sürreal çizimlere yakınlık duymuştur. 

1927-1928 yılları arasında kübist ressam André Lhote ile birlikte çalışmış ve buradaki resime olan hayranlığı onu 1929 yılında Cambridge’e resim ve edebiyat eğitimi almaya itmiştir. Aldığı resim eğitimi onu yakın gelecekte “Yüzyılın Gözü” ünvanını almasını sağlayacaktır. 

Çocukken sahip olduğu Brownie marka fotoğraf makinesi ile fotoğrafçılığa  ilk adımını atan Bresson, profesyonel fotoğrafçılığa 1930 yılında başlamıştır.  1931 yılında kısıtlı bir parayla Afrika’ya giden fotoğrafçı, orman yaşamını belgelemiştir fakat Karasu Humması hastalığına yakalanınca Fransa’ya dönmek zorunda kalmıştır. 

1933 yılında, benim gözümün uzantısı dediği ilk Leicasını almıştır. İlk sergisini de bu yıl New York’ta açmıştır. 

1937 yılında Ratha Mohini ile evlenmiş ve aynı yıl İspanya iç savaşını konu alan bir belgesel yapmıştır. 

1940 yılında, 2. Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından eşir alınmıştır. 

1943 yılında üçüncü denemesinde kaçmayı başardıktan sonra, Fransız Yeraltı Direnişine katılmıştır.

 1945 yılında sürgünlerin Fransa’ya dönüşünü konu alan, “Dönüş” isimli filmi çekmiştir. 

1947 yılında fotoğraf tarihinin en önemli ajanslarından biri olan Magnum Photos isimli fotoğraf ajansını; Robert Capa, David Seymour ve George Rodger ile birlikte ilk temellerini atmıştır. 

Meksika, Hindistan, Endonezya, ABD, Çin, Türkiye, İrlanda, Mısır, İngiltere, Bali, Japonya gibi ülkelere gitmiş ve buralarda çektiği fotoğraf ve röportajlardan oluşan kitaplar yayınlamıştır.  Henri Cartier Bresson fotoğraf tarihinde en çok fotoröportaj gerçekleştiren, çalışmaları dergilerde yayınlanan ve fotoğraf anlamında en çok kitabı yayınlanan fotoğrafçı olmuştur.  Günümüz  fotoğrafında tanınan pek çok fotoğrafçı tarafından örnek alınmıştır. Ancak Nadar ve August Sandler  ile karşılaştırılacak kadar portre çekti, bu alanda yeni bir tarz yarattı. Fotoğraf üzerine düşüncelerini ise 1952 yılında “Karar Anı” isimli makalesinde formüle etti, daha sonra kitap olarak basılan bu makale günümüz fotojurnalizmin manifestosu olarak nitelendirildi ve aynı oranda tesir yarattı. Paris’te adını taşıyan bir vakfı bulunmaktadır, ayrıca adına uluslararası bir fotoğraf ödülü verilmektedir. 


Dinlediğiniz için teşekkürler :) 


http://www.youtube.com/ilkersimsekcan

http://www.instagram.com/ilkersimsekcan

Apr 08, 202004:15