Skip to main content
ZAKİRİN

ZAKİRİN

By Zakirin

Kalpler ancak ALLAH'ı (cc) zikretmekle felah ve ferah bulur.
(Münhasıran , meşguliyetler esnasında veya seyahatlerde vakti değerlendirmek için Peygamberimizin(SAS), Hulefa-i Raşidin ve Mübarek Meşayihin, Evliyanın (RA) Kulubud Daria da kayıtlı mevsuk-muteber-meşhur duaları,zikirleri,virdleri,beyitleri ve Kurân da ki bir kısım sureler açıklamalarıyla birlikte Anchor Platformundaki FM kanallarından istifadenize sunulmuştur.)
Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurur:
'Kur'ân okuyan için bir sevap, dinleyen için iki sevap vardır.' Online medya üzerinden dinleyenler de aynı sevabı alırlar inş.
Available on
Apple Podcasts Logo
Google Podcasts Logo
Pocket Casts Logo
RadioPublic Logo
Spotify Logo
Currently playing episode

ZAKİRİN-33- 1 - ŞİFA TERAPİSİ (Hastalar Risalesi-1) ve ŞİFA (Tahmidiye AR-TR ) DUALARI-1

ZAKİRİNDec 16, 2019

00:00
01:15:34
ZAKİRİN-51- ŞİFA TERAPİSİ - 25 Manevi Reçeteler- Deva'lar - Şifa Ayetleri ve Hadisleri- 19 Tahmidiye (AR-TR ) DUALARI(1-2-3)

ZAKİRİN-51- ŞİFA TERAPİSİ - 25 Manevi Reçeteler- Deva'lar - Şifa Ayetleri ve Hadisleri- 19 Tahmidiye (AR-TR ) DUALARI(1-2-3)

Duâ bir ubûdiyettir; ubûdiyet ise, semerâtı uhreviyedir. Dünyevî maksadlar ise, o nevi duâ ve ibâdetin vakitleridir; o maksadlar, gàyeleri değil. Beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bâzı duâların evkàt-ı mahsusalarıdır ki, insan o vakitlerde aczini anlar; duâ ile, niyaz ile Kadîr-i Mutlakın dergâhına ilticâ eder. Eğer duâ çok edildiği halde, beliyyeler def’ olunmazsa, denilmeyecek ki, "Duâ kabul olmadı." Belki denilecek ki, "Duânın vakti, kazâ olmadı." Eğer Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle, belâyı ref’ etse, nurun alâ nur, o vakit duâ vakti biter, kazâ olur.Demek duâ, bir sırr-ı ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, hâlisen livechillâh olmalı. Yalnız aczini izhâr edip, duâ ile Ona ilticâ etmeli; Rubûbiyetine karışmamalı. Tedbîri Ona bırakmalı, hikmetine itimad etmeli, rahmetini ittiham etmemeli.

Tüm dünyayı etkisi altına alan Corona virüs münasebetiyle herkesin evlerinde bilfiil ve sosyal medya aracılığı ile grublar halinde yana-yakıla belaların def edilmesi ve şifa niyetiyle edilen dualara iştirak etmek ve katkı sağlamak niyetiyle ; daha önce paylaştığımız ZAKİRİN-33- 1 - ŞİFA TERAPİSİ (Hastalar Risalesi-1) ve ŞİFA (Tahmidiye AR-TR ) DUALARI-1 programımızın  devamı olarak , Şifa Ayetlerini,Hadis-i şeriflerde zikredilen bir kısım şifa dua ve tavsiyelerini ve Ustad Bediuzzaman Hz nin yazdığı "musibetzede ve hastalara hakiki bir teselli , manevî bir reçete, ve nâfi’ bir merhem olabilecek yirmi beş devayı içeren 25.Lem'a(Hastalar Risalesi-2-3) ve (Tahmidiye 2-3 ) kısımlarını bu programda paylaşıyoruz.

Üstad Hz  maddi ve manevi musibetlere ve hastaliklara karşı "Hazreti Ali (ra) Efendimizin ismi azam olarak kendine kabul ettiği Ferd, Adl, Hay, Kayyum, Hakem, Kuddüs  altı esmasını, 19 ukdeden oluşan ve bu isimleri şefaatçi  ederek duâ ettiği çok tesirli, küllî bir duâ TAHMİDİYYE  duâsının pek çok maddî ve manevî olan hastalıklara şifa olduğu belirtilmiştir. 

Arzu edenler 33. Programımızı dinleyebileceği gibi, bela ve musibetlere karşı daha önce okunan ZAKİRİN-42-BELA ve MUSİBETLERE Karşı Okunacak; Kenz-ül Arş, İmam-ı Azam Ebu Hanife Hz. nin Şifreli Kur'an ayetleri, Hz Geylani (KS) Nasr-Yardım , Tevhidname Dualarıni da dinleyebilir. Bu programdaki duaların fazileti hakkında;

Kenzül Arş Duası; Hz. Ali r.a tarafından düzenlendiği, ehlibeyt ve sahabeler tarafından  rivayet edildiği bilinen ,asıl sûreti Kur’ân’dan ve hadislerden alınan  muazzam hikmetleri sırları ve faziletleri olan bir duadır. Kim ki "Fâtiha’yı, İhlas Süresi’ni, Kâfirun ve Felak ve Nâs Suresi’ni üç kere okuyup sonra da bu duayı okursa Allah onu karşılaştığı bütün varlıkların şerrinden korur ve her türlü hastalıktan, her zalimin şerrinden onu emin kılar ve bütün isteklerini verir" denilen bu duâ metnini bu günlerde  Allah’ın merhametine ve şefkatine sığınmak için okuyabiliriz, dinleyebiliriz.

KUR’ÂN‐I KERİM’DEN 15 AYET
İmam‐ı Âzam Ebû Hanîfe radiyallâhü anhın Kur’ân‐ı Kerim’den seçtiği onbeş ayet hakkında denilmiştirki; her kim bu ayetleri yazıp taşırsa
evine, bineğine asarsa, okursa , inşaallah dinlerse paylasirsa bütün zararlı  şeylerden emin olur.

Ayrıca yabancı dostlarımız için Hastalar risalesinin İngilizce çevirisi ve şifa duaları ve müzükal enstrümanlarla hazırlanan ZAKIRIN-SUFI- 34 - 1- HEALING THERAPY and PRAYERS for GOD and Best Spiritual Songs... programını dostlarımız için paylaşabiliirz


Apr 12, 202002:45:32
ZAKİRİN- 50- Şefkat Kahramanları Hanımlara İthafen (Rabia-tul Adeviye Fazileti-Duası, Hanım Sahabilerin İsimleri ile Dua- Alvarlı Hz.Nenni Muhammedim Nenni Kasidesi)

ZAKİRİN- 50- Şefkat Kahramanları Hanımlara İthafen (Rabia-tul Adeviye Fazileti-Duası, Hanım Sahabilerin İsimleri ile Dua- Alvarlı Hz.Nenni Muhammedim Nenni Kasidesi)

Allah Teâlâ’nın Kur’an’da kadınları muhatap aldığı birçok ayet vardır. Allah Teâlâ tarafından övülen kadınlardan biri olan “Firavun’un karısı”Müzahim kızı Asiye dir.Rasûlullah (s.a.s) şöyle buyurdu; “Erkeklerden kemale ulaşanlar yaninda Kadınlardan kemale ulaşanlar ise Firavun’un karsı Asiye, İmran kızı Meryem ve Huveylid kızı Hatice’dir.”Hz. İsa gibi büyük bir peygamber “Meryem oğlu İsa” olarak anılmış, Nisa (kadınlar) Suresi ve Meryem Suresi adıyla müstakil sureler yer almış, kadınlar üzerinden bütün insanlara örnekler verilmiştir.

Kadınlar, birer şefkat âbidesidir. Başta çocuklarına karşı sergiledikleri şefkat, aynı zamanda Nur mesleğininin de bir esasıdır. “Acz”, “fakr”, “şevk” ve “şükür”den sonra, “tefekkür” tedebbür, teemmül ve bir de “şefkat”. Bunlar, adeta imanın altı rüknü gibi, imana ve Kur’an’a hizmet mesleğinin altı rüknüdür; şefkat de onlardan bir rükündür.

Kadınlar, şefkat kahramanlarıdır. Şefkat, Cenâb-ı Hakk’ın Rahmâniyet ve Rahîmiyet’ine mazhariyetin ifadesidir. Bu da dünya ve ukbâda, Cenâb-ı Hakk’ın, bütün mahlukâtı re’feti ile, utûfeti ile -kucaklama tabiri caiz ise- kucaklaması, himaye etmesi, sıyânete alması demektir. Evvelâ onlar, böyle bir mazhariyetlerini, yüksek mazhariyetlerini sergilemiş oluyorlar.
Başkalarına karşı şefkatli olmak çok önemlidir. Kimde olursa olsun, şefkat mühimdir; fakat tâife-i nisâda, bu, müzâaf, hatta mük’ab şekilde vardır. Kadınlar, başta çocuklarında bunu gösterirler; dünya kadar meşakkate   hayatlarının sonuna kadar katlanirlar
Şimdi bu dönemde, kadınlar öncelikle kendi evlatlarına, kendi yakınlarına yönelik o şefkat hislerini, şefkat potansiyellerini bu defa -bir yönüyle- diğer kardeşlerine, mü’min kardeşlerine kullanma için âdetâ yarışıyorlar.
Kur’an’ın temel disiplinleri ile, düsturları ile onlar da mücâhede ediyorlar.. nefislerine karşı mücâhede ediyorlar.. din-i mübîn-i İslam’ı neşretme adına mücâhede ediyorlar… Bir araya geliyorlar  sohbet-i Cânân ile vakit geçiriyorlar, imanlarını yeniliyorlar.

Eşinden/çocuklarından koparılan, hapse atılan veya ıssız bir yerde aile birleşimi bekleyen ya da kendisi nispeten emniyette olsa da bütün elemleri gözyaşlarıyla paylaşıp muavenet-yardimlasma amaçlı vesilelerle imdada koşmaya çalışan günümüzün mazlum ve mağdur kadınları, Hazreti Hatice, Âişe ve Hâcer gibi validelerimizin temsilcileridirler; Allah onları da zayi etmeyecektir; onların katlandıkları mağduriyetlerin ve yaptıkları iyiliklerin de hiçbiri boşa gitmeyecektir inşaalah.

Kadın evliyâ`nın büyüklerinden Râbia-i Adviyye Tâbiînden ve hanım evliyanın büyüklerindendir. 714-796 yıllarında Basra’da yaşadı.Hazret-i Râbia, çok oruç tutardı. kıldığı her namazı; “Bu benim son namazımdır” diye huşû ile kılar! hep Allahü teâlâyi zikirle ve tefekküre ibadetle  ile meşgul olurdu.
Hz Râbia'nın   kıymetli sözlerinden bazıları:
“İşlediğiniz günahları gizlediğiniz gibi, yaptığınız iyilikleri de gizleyin.”
“Sabır insan olsaydı, çok kerîm olurdu.!
“Marifetin (Allahü teâlâyı tanımanın) alâmeti, her an O’nu hatırlamaktır.”
“Kul Allahü teâlânın sevgisini tattığı zaman, Allahü teâlâ o kulunun kusurlarını kendisine gösterir. Böylece o, başkalarının kusurlarını göremez olur. “
“Bir kimse; “Yâ Rabbi! Benden râzı ol dedi. “Bunu gören hazret-i Râbiâ;” Kendisinden râzı olmadığın (kaza ve kaderine rızâ göstermediğin) bir Zâtın ya’ni Allahü teâlânın, senden râzı olmasını istemeğe utanmıyor musun?” dedi.
Çok defa şöyle derdi: “İstiğfâr etmekle kurtulduk sanıyoruz. Halbuki istiğfârımız da (kusurlu ve şartlarına uygun olmadığı için) bir başka istiğfâra muhtaçtır. “
Allah’a ne cehennem korkusu ne de cennet sevgisiyle ibadette bulunurum. Eğer korkudan dolayı amel işlersem kendimi kötü bir ücretli sayarım. Ben O’na aşk ve şevkimden dolayı ibadet ederim” demiştir

Bu programda Hz Rabia'nın meşhur seher duası ve Hanım Sahabilerin isimleri ile Dua ve Alvarlı Hz nin Nenni Muhammedim Kasidesini okunacak

Mar 22, 202057:30
ZAKİRİN-49- Mİ'RAÇ YOLCULUĞU (Mi'raç Hakkında, Salat-u Selamlar, İstiğfarname , Bela ve musibetlere karşı Yakarışlar)

ZAKİRİN-49- Mİ'RAÇ YOLCULUĞU (Mi'raç Hakkında, Salat-u Selamlar, İstiğfarname , Bela ve musibetlere karşı Yakarışlar)

·"Ayetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haramdan alıp, çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Şüphesiz ki O herşeyi hakkıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” İsrâ Sûresi, 17:1.

· Recep ayının 27. gecesinde idrak edilen Miraç Kandili Peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in Mescid’i Aksa’dan semaya yükselerek yaptığı hikmet yüklü geceyi ifade ediyor.Hakikat-i Mirac; Zât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) merâtib-i kemâlâtta seyr ü sülûkünden ibarettir..
  Cenab-ı Hak bütün kemâlât-ı insaniyeyi câmi’, hem bütün tecelliyât-ı İlâhiyeye mazhar, hem bütün tabakat-ı kâinata nazır ve saltanat-ı Rububiyetin dellâlı ve marziyât-ı İlâhiyenin mübelliği ve tılsım-ı kâinatın keşşafı yapmak için, burâka bindirip, berk gibi semâvâtı seyrettirip, kat’-ı merâtip ettirerek, kamervâri menzilden menzile, daireden daireye rububiyet-i İlâhiyeyi temâşâ ettirip, o dairelerin semâvâtında makamları bulunan ve ihvânı olan enbiyayı birer birer göstererek, tâ Kab-ı Kavseyn makamına çıkarmış, ehadiyet ile kelâmına ve rüyetine mazhar kılmıştır.
  Zât-ı Ahmediye Aleyhissalâtü Vesselâm, İsm-i Âzama mazhardır  ve nübüvveti umumîdir  ve bütün esmâya mazhardır.  Elbette, bütün devâir-i rububiyetle alâkadardır. Elbette o dairelerde makam sahibi olan enbiyalarla görüşmek ve umum tabakattan geçmek, hakikat-i Miracı iktiza ediyor.
Zât-ı Kibriyânın saltanat-ı rububiyetini, haşmet-i hâkimiyetini müşahede ederek, o Zâtın marziyâtı ne olduğunu anlamak ve Onun saltanatına dellâl olmak için, .... daire-i âzamiyesinin ünvanı olan Arş-ı Âzamına girecek, tâ Kab-ı Kavseyne, yani imkân ve vücub ortasında Kab-ı Kavseyn ile işaret olunan makama girecek ve Zât-ı Celîl-i Zülcemâl ile görüşecektir ki, şu seyr ü sülûk ise Miracın hakikatidir.
Madem Cennette cisim ruh ile beraber gider. Elbette, Cennetü’l-Me’vâ gövdesi olan Sidretü’l-Müntehâya urûc eden1 zât-ı Ahmediye (a.s.m.) ile cesed-i mübarekini refakat ettirmesi ayn-ı hikmettir...

· Miraç hakikatinin tüm insanlığa getirdiği hediyeler

1.meyve; zât-ı Ahmediye (a.s.m.)Erkân-ı imaniyenin hakaikini gözle görüp, melâikeyi, Cenneti, âhireti,   yetmiş bin perde arkasında Zât-ı Zülcelâli gözle müşahede etmiş. Sultan-ı Ezel ve Ebedin marziyâtını, doğrudan doğruya, Mirac semeresi olarak, hakkalyakîn işitip, getirip beşere hediye etmiştir.
2.hediye;Sâni-i Mevcudat ve Sahib-i Kâinat ve Rabbü’l-Âlemîn olan Hâkim-i Ezel ve Ebedin marziyât-ı Rabbâniyesi olan İslâmiyetin -başta namaz olarak- esasatını cin ve inse hediye getirmiştir
ÜÇÜNCÜ MEYVE: Saadet-i ebediyenin definesini görüp, anahtarını alıp getirmiş, cin ve inse hediye etmiştir. Evet, Mirac vasıtasıyla ve kendi gözüyle Cenneti görmüş ve Rahmân-ı Zülcemâlin rahmetinin bâki cilvelerini müşahede etmiş ve saadet-i ebediyeyi kat’iyen, hakkalyakîn anlamış, saadet-i ebediyenin vücudunun müjdesini cin ve inse hediye etmiştir
DÖRDÜNCÜ MEYVE: Rüyet-i cemâlullah meyvesini kendi aldığı gibi, o meyvenin her mü’mine dahi mümkün olduğunu müjde vermeiştir .
BEŞİNCİ MEYVE:İnsanin, kâinatın kıymettar bir meyvesi ve Sâni-i Kâinatın nazdar sevgilisi olduğu,  şu dünya gayet kerîm bir Zâtın misafirhanesi, insanlar dahi Onun misafirleri, memurları, istikbal dahi Cennet gibi güzel, rahmet gibi şirin ve saadet-i ebediye gibi parlak olduğu Mirac ile anlaşılmış ve o meyveyi cin ve inse getirmiştir.

· Bu programda Hz Ali'nin evladı kahramalıkta ilim irfan ve  ibadet-ü taatte zirvelerde olan Muhammed Hanefiyye Hz nin,Peygamberimize Mi'raçda istikbal ettiği arkasında cemaatle namaz kıldığı büyük peygamberlere atfen Peygamberimize yaptığı selatu slamlarını, Hz Ali RA torunu Zeynelabidin Hz nin yakarışlarını ve günümüzdeki belva-i umumi Corona viriüsü ve tüm belalara karşı tavsiye edilen duaları okuyacağız

Mar 22, 202001:22:14
ZAKİRİN-48- ZİKİR-TEFEKKÜR-TEFEKKÜRNAME BİRLİKTELİĞİ

ZAKİRİN-48- ZİKİR-TEFEKKÜR-TEFEKKÜRNAME BİRLİKTELİĞİ

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân da لَعَلَّكُمْ تَتَفَكَّرُونَ - لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ Tâ ki tefekkür edin.” Bakara Sûresi, 2:219; “Tâ ki tefekkür etsinler.” Nahl Sûresi, 16:44.  Ve
اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا فِى اَنْفُسِهِمْ مَا خَلَقَ اللهُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضَOnlar kendi üzerlerindeki İlâhî san’at mucizelerini hiç düşünmezler mi? Gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri Allah, ancak hak ve hikmetle yaratmıştır....” Rum Sûresi, 30:8 لاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُون gibi âyetler ve "Tefekkür eden bir topluluk için deliller vardır."Yunus Sûresi, 24.
ve  تَفَكُّرُ سَاعَةٍ خَيْرٌ مِنْ عِبَادَةِ سَنَةٍ  "Bir saat tefekkür, bir sene nafile ibadetten daha hayırlıdır.” (Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn),hadis-i şerifi de ,  tefekküre azîm teşvikat  yapmaktadır.

İnsan, bir saat sağlam tefekkür ederse, o insanda erkân-ı imaniye inkişaf eder ve Allah'la olan münasebeti bu tefekkürü yapmayanlara göre daha derince olur.Belli vird ve zikirler de, insanın tefekkürünü geliştirir. Zira bu vird ve zikirlerde yer alan cümleler, belli bir tefekkürün sonucunda ortaya konmuş ifadelerdir.
Allah (celle celaluhu) pek çok yerde dikkatleri aklı kullanmaya ve tefekkür etmeye çektiğine göre, mü’minlerin de gerek âfâkî gerekse enfüsî tefekkürde derinleşmeleri gerekmektedir.
Vakıa, zikri umumî mânâda ele aldığımızda, Kur’ân okumak, hadis-i şeriflerle meşgul olmak ve tevhidden bahsetmesi itibarıyla Kur an tefsirlerini imanı hakikatleri eserlerini müzakere ve mütalâa etmenin de bir zikrullah olduğunu söyleyebiliriz.

Zikirle fikir yolu açılır, zikir size yeni düşünme ufukları açarsa, oradaki çok küçük esintilerle bile, sizin onca beyin cehdi ortaya koymanıza rağmen elde edemediğiniz şeylere mazhar olabiliriz... Bazen derin bir tefekkür, aşk derecesinde bir zikretme lüzumu doldurur insanın gönlüne. Kâinat kitabının birkaç sayfasını çevirip, mütalâa edince gönül coşar da Rabb’ini anmak, onun isimleriyle susuzluğunu gidermek ister. Fikir, elimizden tutup bizi ubûdiyete götürür. Böylece salih bir daire meydana gelir. Zikir, bizi fikirde yeni ufuklara ulaştırır; daha evvel dar aklımızla, kevnî veya tekvinî mantığımızla düşünüyorken, zikir sayesinde letâif-i Rabbâniyemiz devreye girer ve artık onlar da düşüncemize yardımcı olur. Daha farklı bir derinlikte tefekkür etmeye başlayabiliriz. 

Bir “Lâ ilâhe illallah” derken,  o anda Allah Teâlâ’nın bütün isimlerini, bütün tecellîlerini bir anda duyabilelim, bir anda onlarla dolalım. Fakat maalesef, Cenâb-ı Hakk’ın bu kadar lütfu karşısında bizler hâlâ suretle uğraşıyoruz; şekle takılıp kalıyoruz. Onu anarken  onun büyüklüğüne, enginliğine göre anmak için kendimizi zorlamalıyız. Otuz sene kırk sene demeden, ısrarlı olmalıyız. Kendi darlığımızla değil, o tecellî-i ilâhîyi kendi enginliği içinde anlamalıyız.

Fayda sağlayacak bir tefekkürün olabilmesi için insanın, öncesinde birtakım malumata sahip olması gerekir. Bunun için de bol bol kitap okuma ve kitap okuma müzakere "sohbet-i canan" meclislerine katılım çok önemlidir.

Hz. Resulüllah (a.s.m) bir hadiste zikir hakkında şöyle buyurmuştur:"İnsanlar bir araya gelip Allah'ı andıkları zaman, melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar ve Allah onları kendisine yakın olan kişilerden kaydeder."Bu hadis-i şerifte de açıkça belirtildiği gibi, Allah için toplanıp İlahi hakikatleri birbirlerine anlatanlar hem zikir ibadeti işlemiş ve hem de meleklerin duasına ve yanlarına gelmelerine vesile olmuş olurlar.
Artık günümüzün yoğun hızlı yaşam temposu içerisinde  sosyal medya platformları üzerinden herkes istediği alanda ve konularda paylaşımlarda bulunabilmektedir
Bizde Zakirin FM programizda Tefekkür ufkumuzu gelistirme kapsaminda Üstad Hz nin Kur andan ve munacaat-i Nebeviye olan Cevşen ül Kebir  den aldığım dersimi  ibadet-i Tefekküriye olarak Rabbi Rahimimin dergâhına arzediyorum dediği Hulasat-ul Hulasa'nı özeti  Üçüncü Sua Tefekkürnameden bir demet okuyacağız.

Mar 06, 202001:00:59
ZAKİRİN-47- REĞAİB KANDİL PROGRAMI ( Üç Aylar ve  Reğaib Gecesinin Faziletleri, Sahife-i Seccade'den Tevbe-İltica Reğaib Duası ve Kapsamlı Salat-u Selamlar)

ZAKİRİN-47- REĞAİB KANDİL PROGRAMI ( Üç Aylar ve  Reğaib Gecesinin Faziletleri, Sahife-i Seccade'den Tevbe-İltica Reğaib Duası ve Kapsamlı Salat-u Selamlar)

Üç ayların başlanıgıcı  Receb ayında sevablar kulların defterlerinin sevab hanelerine, bol bol dökülmesi dolayısıyla da Receb-ül esabb; Allah'ın rahmetinin cuşa gelip, ikram ü ihsanatının bol bol kullara geldiği ay denmiştir. Recep ayının ilk cuma gecesinde idrak edeceğimiz Reğâib Kandili,  beklenen Nebi’nin anne karnında olduğu bir sürece tevafuk eder. Belki de o sürecin ilk mühim merhalesinin kilometre taşıdır.  Âmine Hatun’un Peygamberimiz’e hamile olduğunu farkettiği, belirtileri yakaladığı gecedir. Bediüzzaman Hazretleri ise Reğâib gecesinin Zât-ı Ahmediye’nin terakki hayatının başlangıcının ünvanı olduğunu; Mi’rac gecesinin de Zât-ı Ahmediyenin terakki hayatının zirve noktasının ünvanı olduğunu bildirmektedir. Reğâib’in kudsiyetini vurgularken de, Hazret-i Risalet’in (sas) bir derece bir cihette âlem-i şehadete (ana rahminde dünyaya) Reğâib gecesi teşrif ettiklerini haber vermektedir. (Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s.206, 207)

Üç ayların başlangıcı,  rağbetlere açık inayetle tüllenen bir perşembe akşamı ‘merhaba’ der  Yaklaşan diğer Ulu günlere  duygularımızı ilk defa uyarıp coşturan ‘Reğaib’ bir ses ve enstrüman denemesi gibidir. Yirmi küsur gün sonra gelecek olan Miraç ise, tam hazırlanmış ve gerilime geçmiş ruhlar için âdeta, semâvî düşüncelerle, gök kapılarının gıcırtılarıyla ve uhrevîlik esintileriyle gelir. Beraât bu tembihlerle uyanmış ve tetikte bekleyen sînelere kurtuluş muştularıyla seslenir. Kadir Gecesi’ne gelince, bu kadirşinas insanları, tasavvurlar üstü ve ancak bin aylık bir cehd ile elde edilebilecek feyiz ve bereketle kucaklar ve onları afv u mağfiret meltemleriyle sarar.

Recep ayının girmesiyle Rahmeti Sonsuz’a karşı duâ, niyaz, hamd u senâ ve tam bir teyakkuzla hazırlığa geçen ruhlar, ayın sonuna doğru ötelere uyanmış gibi tam bir temâşâ zevkine ererler.. ererler de hemen herkesin dili, edâsı, üslûbu değişir ve çehrelerini bir heybet, bir haşyet ve bir ümit sevinci bürür. Herkes daha ziyade kalp diliyle konuşmaya başlar.. beşerî sertlikler daha bir yumuşar.. ve bunlar arasında bir hayli insan, miraç yapacakmışçasına bütün dünyevî ağırlıklarını atar ve âdeta ruh hiffetine ulaşır. Derken Hakk’a yönelmiş bu insanların gönüllerinden taşan nûrâniyet ve sîmâlarındaki rengârenk incelik en katı kalpleri dahi yumuşatacak ve rikkate getirecek ölçülere ulaşır.

Abdül-Kadir-i Gîlânî (k.s.) ( Günyetü't-tâlibîn adlı eserinde şöyle yazıyor:"Receb: tevbe; Şa'ban muhabbet; Ramazan da Hakk'a kurbiyet ve vuslat ayıdır.""Receb: Günahı, zulm ü cevri terketme; Şa'ban: Salih amel işleyip vefa gösterme; Ramazan ise Sıdk u safaya erme ayıdır."

"Receb'de şevkle girişilen tevbe ve hasenât, kabule mazhar olur; Şa'ban'da işlenmiş eski seyyiat, afv ü mağfiret kılınır; Ramazan'da ise kula, ilâhi ihsan ve ikramlar bahşedilir."

Bu hikmetlere binaen , baştacımız, göz nurumuz ve gönül sürûrumuz, sevgili Peygamberimiz, bu ÜÇ AYLAR hakkında:
"Receb Allah'ın, Şa'ban benim, Ramazan da ümmetimin ayıdır." buyurmuş.

Zünnûn-ı Mısrî rh. diyor ki: "Receb ekme, Şa'ban sulama ve tımar, ramazan ise hasad ve biçim ayıdır.""Sene bir ağaca benzetilse Receb, o ağacın yapraklanma; Şa'ban, çiçeklenip meyvalanma; Ramazan ise olgunlaşan mahsülün devşirilip toplama zamanıdır."

Hulasa; Günahkâr, âsi, mücrim, gafil kulların, eğriyi bırakıp doğruya, batılı bırakıp hakk'a, kötüyü bırakıp iyiye, yönelmesi, yani Tevbe-i nasûh eylemesi için kacirilmayacak fırsat gunleridir 3 aylar ve bu mübarek gunler

Biz ZAKİRİN olarak; daha önce dile getirdiğimiz Hz Peygamberimizin Torunu Şehid Hz Hüseyin RA yadigarı Seyyidler Ehli Bey altın halkasının ilklerinden Büyük Tabiin Imamı Zeynelabidin Hz nin Efendimuzin makami Medine den niyazda bulunduğu (Sahife-i Seccade ve Kulub-ud Daria da yer alan) dualarindan bir kısmını ve kapsamlı Salat-Selamları bu mübarek gün ve gece munasebetyle arzedecegiz.

Feb 24, 202001:32:10
ZAKİRİN-46- MU'CİZAT-ı KUR'ANİYE (Meşhur Kurra Hafız ve Kabe İmamlarının Müthiş Kıraatleri ile Kur'an Hakkında ve en Müessir -Maddi ve Manevi Şifa Ayetleri)

ZAKİRİN-46- MU'CİZAT-ı KUR'ANİYE (Meşhur Kurra Hafız ve Kabe İmamlarının Müthiş Kıraatleri ile Kur'an Hakkında ve en Müessir -Maddi ve Manevi Şifa Ayetleri)

 Bedîuzzamân (ra) Hazretleri eserlerinin muhtelif yerlerinde, “Cenâb-ı Hakk’a vâsıl olacak pek çok tarîkat bulunduğunu”, “bütün hak tarîklerin Kur’ân’dan alındığını”belirtiyor. Dolayısıyla Kur an bütün zikirlerin kaynağıdır.

1. Kur’ân’ın okunuşunda yüksek bir selâset vardır ki, lisanlara ağır gelmez.

2. Büyük bir selâmet vardır ki, lâfzan ve mânen hatâdan sâlimdir.

3. Âyetler arasında büyük bir tesanüt vardır ki, kârgir binalar gibi, âyetleri birbirine dayanarak bünye-i Kur’âniyeyi sarsılmaktan vikaye ediyor.

4. Büyük bir tenâsüp, tecâvüp, teâvün vardır ki, âyetleri birbirine ecnebî olmadığı gibi, birbirinin vuzuhuna yardım, istizahına cevap veriyor.

5. Parça parça, ayrı ayrı zamanlarda nâzil olduğu halde, şiddet-i tenâsüpten sanki bir defada nâzil olmuştur.

6. Esbab-ı nüzul ayrı ayrı ve mütebâyin olduğu halde, şiddet-i tesânütten, sanki sebep birdir.

7. Mükerrer, mütefavit suallere cevap olduğu halde şiddet-i imtizaç ve ittihaddan sanki sual birdir.

8. Müteaddit, mütegayir hâdisâta beyan olduğu halde, kemâl-i intizamdan, sanki hâdise birdir ve bir hâdiseye cevaptır.

9. “Tenezzülât-ı İlâhiye” ile tâbir edilen, muhatapların fehimlerine yakın ve münasip üslûplar üzerine nâzil olmuştur.

10. Bütün zaman ve mekânlarda gelip geçen insanlara tevcih-i kelâm ettiği halde, suhulet-i beyandan dolayı sanki muhatap birdir.

11. İrşadın gayelerine isal için tekrarları, tahkik ve takriri ifade eder. Maahaza, tekrarları halel vermez. İadesi, zevki izale etmez. Tekerrür ettikçe misk gibi kokar.

12. Kur’ân kalblere kuvvet ve gıdadır, ruhlara şifâdır. Gıdanın tekrarı, kuvveti arttırır. Tekrar etmekle daha melûf ve menus olduğundan lezzeti artar.

Hülâsa: Kur’ân hem zikirdir, hem fikirdir, hem hikmettir, hem ilimdir, hem hakikattir, hem şeriattır, hem sadırlara şifa, mü’minlere hüdâ ve rahmettir. (Mesnevi-i Nuriye)

Kur'an küfre, şirke, imansızlığa, zulme ve vicdansızlığa karşı bir şifadır. Bu zaten açıkça ortada... Kur'ân'ın davetine uyanlar bu şifayı tadıyorlar, anlıyorlar ve yaşıyorlar. Çünkü Kur'an bu özelliğiyle insanlığın en büyük yaralarını tedavi ediyor

Evet, selef-i sâlihîn arasında Kur’an-ı Kerim’i üç günde bir hatmedenler olmuş; lâakall (en azından) on beş günde bir hatmetmişler. “Otuz gün” diyen, ben görmedim. Fakat en azından otuz günde bir; yani, her gün bir cüz okumak suretiyle otuz günde bir hatim yapmalı, lâakall. Allah’ın Kelamı’nı, bu kadar zaman içinde tekrar etmeli, hatmi lâakall bir ay içine sığıştırmalı.
Okurken de Bir sayfa Kur’an-ı Kerim okurken, bir sayfa da onun mealini okumak suretiyle Cenâb-ı Hakk’ın makâsıd-ı Sübhâniyesi nedir o Kur’an-ı Kerim’de? Bizden ne istiyor? Onları görme adına, onlara muttali olma adına hiç olmazsa o kadar bir cehd ortaya koymalı ve Kur’an-ı Kerim’le haşir neşir olmalıyız.
Evet, Kur’ân’ı, Allah’ın (c.c.) Cebrail aleyhisselâma, Cebrail’in “İnsanlığın İftihar Tablosu”na veya “Efendiler Efendisi”nin sahabeye okuduğu gibi okumak gerek.
Kur’an okuyanlar, Bediuzzamanın ifadeleriyle, kendilerine sevap kazandıranların yalnız insanlar olmadığını, Cenâb-ı Hakk’ın zîşuur mahlûklarının, ruhanîlerin ve meleklerin de dinleyiciler arasında bulunduğunu düşünmeli, yalnız ihlâsı ve rıza-yı İlâhîyi esas tutmalıdırlar ki telaffuz ettikleri mübarek kelimeler ihlâs ve niyet-i sadıka ile hayatlansın, canlansın, hadsiz zîşuurun kulaklarına gidip onları nurlandırsın. Yani, sevap yalnızca ağızdaki kelimeye münhasır değildir.
Bu programımızda Kur'an hakkında Ariflerin beyanlarını hatırlattıktan sonra Çeşitli hastalıklara ve sıkintilara karşı Kur'andan şifa ayetlerini okuyacağız.

Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’i okumayı, anlamayı ve mûcibince amel etmeyi cümlemize nasib eylesin. Kur’an’ın nurundan, irşadından ve şefaatinden bizleri mahrum eylemesin.

Feb 21, 202001:04:59
ZAKİRİN-45- ASHAB-I BEDR ( Duaların Kabulüne en Büyük Vesile , Peygamberimize, Kur'an'a, İslam'a Sahip Çıkan Öncüler - İlkler - "Gökteki Yıldızlar" Bedir Sahabilerinin İsimleri ile Yakarışlar) 

ZAKİRİN-45- ASHAB-I BEDR ( Duaların Kabulüne en Büyük Vesile , Peygamberimize, Kur'an'a, İslam'a Sahip Çıkan Öncüler - İlkler - "Gökteki Yıldızlar" Bedir Sahabilerinin İsimleri ile Yakarışlar) 

Hz. Muhammed’in (aleyhissalatu vesselâm) risaletine iman edip O'nun ile sohbet ile en üstün şeref kazanan   Sahabenin en küçüklerine bile arkadan gelen ümmetin “en kâmilleri olan evliyanın en büyükleri bile üstün gelemiyecekleri belirtilmiştir. Çünkü O'nlar en ağır şartlarda İslâmın tesisinde ve ahkâmının yeryüzüne neşrinde çalışmış­lardır.
Sahâbelerin velayeti, velayet-i Kübra denilen, veraset-i nübüvvetten gelen, berzah tarikına uğramıyarak doğrudan doğruya zahirden hakikata geçip akrebi­yeti ilahiyenin inkişafına bakan bir velayettir.” Bu velayetin mümtaz vasfı “A’mal ve harekâtında Sünnet-i Seniyyeyi düşünüp ona tabi olmak ve taklid etmek ve muâmelat ve ef’alinde ahkam-ı şer’iyeyi düşü­nüp rehber ittihaz etmektir.” Sahabe I Kiram Kur’ân ve Sünnet’i çok iyi kavramış, makâsıd-ı İlâhiyeye vâkıf olmuş ve ömürlerini hep marzî-i ilâhîye müteveccih yaşamışlardır. Bu sebepledir ki Allah Resûlü, birçok hadis-i şeriflerinde sahabe-i kiramın mümtaz ve müstesna konumuna dikkat çekmiş ve kendi sünnetinin yanı sıra onların yoluna tâbi olunması gerektiğini de ifade etmiştir.
"Sebep olan yapan gibidir” kaidesine bi­naen, sahabeler arkadan gelen bütün ümmetin hasenatından hisse aldıkları için onlar, se­vapta yetişilmesi imkânsız bir mertebe kazanmıştır.
Ashab-ı Bedir; Hicretin 2. yılında Müslümanlarla Mekkeli müşrikler arasında Bedir bölgesinde yapılan Bedir Muharebesine katılan  313-333 Ashâb-ı Kirâma verilen unvandir .
1. Bedir Savaşı'na katılanların cennetlik olduklarını bizzat Resulü Ekrem Efendimiz müjdelemişlerdir.
2. Savaşın seyri sırasında kendilerine Allah tarafından gönderilen meleklerin de katıldığı Kur'ân'da bildirilmiş olup bu onlar için ayrıca bir fazilet sebebidir.
3. Ehli kemâl bazı zevatın beyanına nazaran evliyâullahdan pek çoğu velilik makamına Bedir ehlinin mübarek isimlerini okumaya devam etmekle nail olmuşlardır.
4. Birçok hastalığa tutulan kimsenin Bedir ehlinin mübarek ismini zikr ederek bu vesile ile şifa taleb edip lütfü ilâhiye mazhar olarak hastalık­larından kurtuldukları rivayet edilmektedir.
5. Ehl-i ilim ve irfan "Duadan önce Bedir ashabının isimlerinin okunmasının duânin sür'atle kabulüne vesile olduğunu" söylemişlerdir.

Cafer b. Abdullah şöyle diyor:"Babam bana Peygamber (asm)'in bütün ashabını sevmemi vasiyet eder ve şunu ilave ederdi:'Ey canım yavrum, Bedir ashabının adı zikr edilince duâ kabul olunur, bu mübarek isimleri zikreden kulu, ilâhi rahmet; bereket gufran ve rızâ-ı İlâhî kuşatır. Bu isimleri okuyarak hacetde bulunanın dileği mutlaka yerine getirilir...' "derdi.

"Ehli Bedri üzerinde bulundurmak, oku­mak, hıfzetmek, düşman üzerine nusret,düşman­ların, münafıkların, zalimlerin şerrinden korunmak ve yangın , hırsız ve boğul­maktan sıyânet ,veba ,tâûn gibi her türlü  hastaliklardan ins ve cinnin mazaratlarını defetmek ve merâtibi dünyeviyyeye nail olmak için iksiri mücerreb olduğuna Meşihât-ı İslâmiyye haber vermislerdir

Ey âlemlerin Rabbi Allahım! Sana sonsuz hamd ü sena, Efendimiz Hazreti Muhammed (sallallahü aleyhi vesellem)’e ve âl ü ashabına nihayetsiz salât ve selam ediyor, başta makam-ı ferdiyetin sahibi Ferd-i Ferîd Efendimiz olmak üzere Bedir gazvesine katılan, katılıp ilklerden olma mazhariyetiyle serfiraz bulunan ashabının mübarek isimlerini Rabbimizin yüce Esma-ul Hüsnasini ve Efendimize Salât-ü selam ve salavatlarla birlikte zikreden 18.yuzyilin Muceddid-i Mevlânâ Halid Bağdadi nin dualariyla huzurunda Sana yalvarıyoruz.

Feb 06, 202001:27:21
ZAKİRİN-44- Hz Peygamberimizin torunu, Hz Hüseyin'in yadigarı İMAM ZEYNELABİDİN HZ. nin Hayatı, En İçten ve Derinden (Tevbe-Nedamet-Havf-Reca-İltica) Yakarışları-Sahife-i Seccade-1

ZAKİRİN-44- Hz Peygamberimizin torunu, Hz Hüseyin'in yadigarı İMAM ZEYNELABİDİN HZ. nin Hayatı, En İçten ve Derinden (Tevbe-Nedamet-Havf-Reca-İltica) Yakarışları-Sahife-i Seccade-1

Hz Peygamberimizin torunu Hz Hüseyin'in yadigarı Seyyitler Altın Halkasından
Seyyidler zinciri On iki imamın dördüncüsü,Tabiinin büyüklerinden ,Seyyidü’s-sâcidîn, Seccâd, Zü’s-sefenât” (fazla secdeden dolayı dizleri nasır tutmuş) lakaplarıyla da tanınan, Resûl-i Ekrem’in ve Hz. Hüseyin’in neslini devam ettirdiği için “Âdem-i Âl-i abâ” ve “Ebü’l-eimme” diye zikredilen büyük takva sahibi ve ibadete düşkünlüğünden ötürü, ibadet edenlerin süsü manasına gelen "Zeynelabidin" lakabıyla meşhur olan HZ. İMAM ZEYNEL ABİDİN; Dedesi Hazreti Ali'nin, Medine'deki şahadetinden iki sene önce 38'de (M. 658) dünyaya gelmiştir.
Zeynelâbidin'in hayatı derin hüzün içinde geçmiştir. Zira on üç yaşında iken Kerbelâ vak'ası ve onu takibeden fitneler zuhûr etmiş, Kerbelâ'da aziz Pederi şehid edilirken Emevî ordusu kumandanı Ömer b. Sa‘d tarafından kurtarıldı. Medine’ye dönüp orada yerleşti.
Ehl-i beyt’in başına gelen felâketler görerek zalim idarecilerin şerrinden korunmak için dinî-siyasî hiçbir hizbin içinde yer almadı.
Hayatını daha çok ilim ve ibadetle geçiren Zeynelabidin, 713 - 94 hicri yılında Medine’de Hakk’ın rahmetine kavuştu ve Bâkî mezarlığında amcası Hazret-i Abbas'ın yanına defnedildi.Şiîler onun Halife Hişâm b. Abdülmelik tarafından zehirlendiğini şehid edildiğini öne sürer.
Dördü kız, on dört evlâdı olan Zeynelâbidin, vefat ettiği sırada geride, müminlere örnek olacak zühd ve takvâyla geçen bir hayat bırakmıştı. Hazret-i Zeynelâbidin on iki imamın dördüncüsu olup Beşinci imam ise Zeydiyye’nin kurucusu sayılan oğlu Muhammed Bâkır Zeyd bunlar arasındadır .
Zühd ve takvâda ümmetin önde gelenlerinden olan Zeynelâbidîn büyük bir tâbiîn idi. Babası ve amcası dışında Hz. Âişe, İbn Abbas, Ebû Hüreyre, Câbir b. Abdullah, Abdullah b. Ömer ve Ümmü Seleme gibi sahâbîlerden hadis rivayet etmiş, tâbiînden Saîd b. Cübeyr, Seleme b. Dînâr gibi kişilerle ilmî sohbetlerde bulunmuştur. Öğrencileri arasında başta Zührî olmak üzere Süfyân b. Uyeyne, Nâfi‘, Mukātil b. Süleyman gibi kimseler zikredilmektedir. En önemli Eserleri. eṣ-Ṣaḥîfetü’l-kâmiletü’s-Seccâdiyye. ve Risâletü’l-ḥuḳūḳ dur.
Zeynelâbidin ve soyundan devam edegelen Ehl-i Beyt mensupları, Sünnet-i Seniyye’nin en önemli takipçileri ve devam ettiricileri oldular. Gerek Zeynelabidin, gerekse ondan önce ve sonra gelen Ehl-i Beyt silsilenin Risâle-i Nur hizmetinde ayrı ve özel bir yeri vardır.Bediüzzaman, "Üveysi bir surette doğrudan doğruya hakikat dersimi Gavs-ı Azam’dan (k.s.) ve Zeynelabidin (r.a.) ve Hasan, Hüseyin (r.a.) vasıtasıyla İmam-ı Aliden (r.a.) almışım. Onun için, hizmet ettiğimiz daire onların dairesidir." (Emirdağ Lahikası, s. 61) demektedir.Zeynelabidin’in en büyük hizmetlerinden bir tanesi de Cevşenü’l-Kebir’in nakil vasıtalarından biri olmasıdır.İlim-irfan-evrad-u ezar yanında gece geç saatlerde sadece her şeyi görenin gördüğü inanç ve şuuruyla sırtında yiyecek çuvallarını taşıyarak fakirin, fukaranın evinin önüne hiç kimse görmeden bırakan Allah Rasulü’nün bu mübarek torunu için büyüğümüz onu anlatirken ‘Ben Zeynelabidin’i size sadece tanımanız için anlatmıyorum. Zeynelabidin gibi olmaya davet ediyorum’ demişti.
Kulubu Daria da 20 sayfada 15 farklı buutlarda yer alan Sahife-i Seccadiye, İmam Zeynel Abidin’in (a.s) en içten dua ve münacatlarını barındıran bir dua mecmuasıdır ve o donemin – özellikle Medine’nin- maneviyatta zirve seviyesini yansıtan mükemmel bir ayna gibidir.
14 asır önce Medine'den edilen bu duaların sanki Gunumuzde yaşanan zulümlere maruz kalan, yurtlarından yuvalarından tehcir edilen, herşeye rağmen sabırla metanetle Hakka teveccuhlerini daha da percinleyen, hayatını havf ve reca endeksli surduren, Hakkın hosnutluguna ulaşmak için sürekli değişik vesileler arayan İrfan ve marifet erleri ariflere zakirlere hitaben sanki onlar adına derinlemesine dua edilmis gibi olduğunu görebiliriz.
Işte Biz bu 15 farklı müthiş uzun yakarislarin ancak bazi kisimlarini okumaya çalışacagiz.
Feb 02, 202001:37:10
ZAKİRİN-43- AŞK-I  RESULULLAH-SALAVAT-I HABİBULLAH (Duaların Kabulune ve Şefaate Mazhariyet için En büyük Vesile Salavat Hakkında, Haftalık-Günlük En Mergub-Makbul Salavatlar-1-2

ZAKİRİN-43- AŞK-I  RESULULLAH-SALAVAT-I HABİBULLAH (Duaların Kabulune ve Şefaate Mazhariyet için En büyük Vesile Salavat Hakkında, Haftalık-Günlük En Mergub-Makbul Salavatlar-1-2

Günlük koşuşturmalarımız, meşgalelerimiz arasında unuttuğumuz nice önemli şeylerden biririside Allah'ın Habibi olan  Hz. Muhammed'i anmakdir. Aslında ümmeti olarak her gün O'nu (sallallahu aleyhi ve sellem) anmak, dilimizi ve gönlümüzü Peygamberimiz'e selam ve salât göndererek renklendirmek, O'nunla irtibatımızı kurmak O'na karşı duyduğumuz vefanın bir gereği.
hem bir edep hem de İslâmî bir gelenek, O'nun adı anıldığında salât göndermek ise vacib, namazda salât okumak Peygamberimiz'in sünnetidir
'Salâvat' kelimesi 'salât'ın çoğulu olup, tebrik, dua, istiğfar, rahmet gibi anlamlar taşıyor. Resûlullah'a (aleyhissalatu vesselam) salât u selam getirmek ümmetinin sorumluluklarından biri.
Peygamberimiz'e salavât getirilmesi  hakkında "Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygamber'e hep salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selâm verin."
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) de pek çok hadislerinde, dua ederken kendilerine salavât getirilmesini istemiş ve bunu duanın kabulü için bir vesile olarak zikretmişlerdir.
Ulema "Duanın başında ve sonunda getirilen salavât, iki makbul dua olması itibarıyla orada yapılacak duanın kabul olması için önemli bir sebeptir." demişlerdir.
Bizler Resûl-i Ekrem'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) salât ü selâm okumakla ahd ü peymânımızı yeniliyor ümmet olma isteği ile kendisine müracaat ediyoruz. Yani "Seni andık, seni düşündük; Hakk'ın senin kadrini yüceltmesi için dua ve dilekte bulunduk." diyor ve dehalet ediyor, arz-ı ihtiyaç ve arz-ı hâlde bulunuyoruz.
Salâvat-ı Şerif okurken kalp ve dilin irtibatına dikkat etmek gerekiyor. Nitekim dudaklarımızdan dökülen her salât ve her selama Efendimiz'in karşılık vereceği düşüncesiyle söylenmesi,  kendimizi Ravza-i Tahire'nin, muvâcehenin önündeymiş gibi hissederek Hayalen o mübârek Merkâd'in önüne varınca, ümîd ve emel heyecanıyla çırpınıp duran yüzlerce âşık ruh arasında, bir-iki kadem ötede Seygili'yle buluşacakmış gibi bir his ve heyecanla  dilimizin döndüğü kadarıyla Ona salât u selam okumali. salât u selamın kabul edileceği hususunda şüphe yoktur.
Cenâb-ı Hak, Şefaat-i Uzmâ sahibi Muhammed'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şefaatine bizi mazhar eylesin.

Deniliyor ki, her peygamberin kendi ümmetine verdiği bir şey vardır. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) buyurmuştur ki: "Ben, ümmetime vereceğimi, ahirete sakladım. O da şefaatimdir."
ZAKİRİN platformumuzda bir kısım sahabe, tabiin,İmam ve gavs hazretlerinin ,  birbirinden güzel salavât örneklerini okumustuk. Kulubudaria,  Delâilü'l-hayrât ve Delâilü'n-nur  eserlerine baktığımızda "Salât-ü Münciye"den "Mişşîşiye"ye, ondan "Tıbbu'l-kulûb" salât ü selâmına kadar en kapsamlı tazim ve dualarla Efendimiz'in anıldığını görürüz. Ve pek çok insan da bugüne dek salât ü selâmlarla alâkalı hem salât ü selâm derlemiş hem de salât ü selâmın faziletlerine dair pek çok eser ortaya koymuştur. 

Bu programda, Kulubu Daria da yer alan haftalık-günlük salavatlardan P.tesi günü okunması tavsiye edilen Salavatları AR ve TR açıklamalarıyla , Efendimiz hakkında söylenen mükemmel beyanları, Naat-Kasideleri müzikal enstrümanlar ile beraber  okuyacagiz

Jan 31, 202001:42:30
ZAKİRİN-42-BELA ve MUSİBETLERE Karşı Okunacak; Kenz-ül Arş, İmam-ı Azam Şifreli Kur'an ayetleri, Hz Geylani (KS) Nasr , Tevhidname ve Kabe Duaları

ZAKİRİN-42-BELA ve MUSİBETLERE Karşı Okunacak; Kenz-ül Arş, İmam-ı Azam Şifreli Kur'an ayetleri, Hz Geylani (KS) Nasr , Tevhidname ve Kabe Duaları

Duâ bir ubûdiyettir; ubûdiyet ise, semerâtı uhreviyedir. Dünyevî maksadlar ise, o nevi duâ ve ibâdetin vakitleridir; o maksadlar, gàyeleri değil. Meselâ, yağmur namazı ve duâsı bir ibâdettir. Yağmursuzluk, o ibâdetin vaktidir;  güneşin gurûbu, akşam namazının vaktidir; hem güneşin ve ayın tutulmaları, küsûf ve husûf namazları denilen iki ibâdet-i mahsusanın vakitleridir. Ve beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin tasallutu, bâzı duâların evkàt-ı mahsusalarıdır ki, insan o vakitlerde aczini anlar; duâ ile, niyaz ile Kadîr-i Mutlakın dergâhına ilticâ eder. Eğer duâ çok edildiği halde, beliyyeler def’ olunmazsa, denilmeyecek ki, "Duâ kabul olmadı." Belki denilecek ki, "Duânın vakti, kazâ olmadı." Eğer Cenâb-ı Hak, fazl ve keremiyle, belâyı ref’ etse, nurun alâ nur, o vakit duâ vakti biter, kazâ olur.Demek duâ, bir sırr-ı ubûdiyettir. Ubûdiyet ise, hâlisen livechillâh olmalı. Yalnız aczini izhâr edip, duâ ile Ona ilticâ etmeli; Rubûbiyetine karışmamalı. Tedbîri Ona bırakmalı, hikmetine itimad etmeli, rahmetini ittiham etmemeli.

ZAKİRİN Programlarımızda başta Peygamberimiz(SAV),Hulefa-i Raşidin,Sahabe,Tabiin,Muhadremun,Üveysi,İmamlar,Gavsları ve Üstadlarımızın dularını okumaya,paylaşmaya çalışıyoruz.

Başta güzel ülkemizin insanları olmak üzere bütün ümmet-i Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselam) her türlü musibetten kurtulup selâmete çıkması, maddî manevî sıkıntılardan sıyrılıp inşiraha kavuşması niyetiyle bu programda 4 büyük duayı paylaşacağız. 

Kenzül Arş Duası

Hz. Ali r.a tarafından düzenlendiği, ehlibeyt ve sahabeler tarafından onların aracılığı ile rivayet edildiği bilinen bir duadır. Kenzül Arş Duası asıl sûreti Kur’an-ı Kerim’den alınan muazzam hikmetleri sırları ve faziletleri olan bir duadır.Hazreti Ali kerremallahü vechehû buyuruyor ki:“ Ben bu duayı okuduğum vakit düşmanıma galebe çalardım. Kim ki Fâtiha’yı, İhlas Süresi’ni, Kâfirun ve Felak ve Nâs Suresi’ni üç kere okuyup sonra da bu duayı okursa Allah onu karşılaştığı bütün varlıkların şerrinden korur ve her türlü hastalıktan, her zalimin şerrinden onu emin kılar ve bütün isteklerini verir. Duânın başlangıç kısmı Allah’ın Erhamü’r-Râhimîn, Hannân, Mennan, Bedîü’s-Semâvâti ve’l-Arz, Zü’l-Celâli Ve’l-İkram isimlerine ve Allah’ın Kerîm zatını zikre tahsis edilmiş. Bu yüce isimlerin şefaatiyle özrümüzün kabulünü, ihtiyaçlarımızın giderilmesini, isteklerimizin verilmesini, günahlarımızın bağışlanmasını istiyoruz ve nitekim günahları Erhamü’r-Râhimîn olan Allah’tan başka hiç kimsenin bağışlayamayacağını dile getiriyoruz.Kur’ân’dan ve hadislerden alınan bu duâ metnini, sıkıntılı hallerimizde, günahlarımızdan af ve bağışlanma istediğimiz ve ihtiyaçlarımızın giderilmesini şiddetle arzuladığımız her an, Allah’ın merhametine ve şefkatine sığınmak için okuyabiliriz,dinleyebiliriz

KUR’ÂN‐I KERİM’DEN 15 AYET
İmam‐ı Âzam Ebû Hanîfe radiyallâhü anhın Kur’ân‐ı Kerim’den seçtiği onbeş ayet hakkında denilmiştirki; her kim bu ayetleri yazıp taşırsa
evine, bineğine asarsa, okursa , inşaallah dinlerse paylasirsa bütün zararlı  şeylerden emin olur.

Gavsu'l Azam, Sultanü’l Evliya, Kutbu’l Aktab,  Gavsü's Sakaleyn  Abdülkādir Geylânî Hazretlerinin Hizb-ün Nasr Duası

Tevhidname ve Kabe İmamlarının okuduğu Hazin Dualar..

Ya Rabbî! Dileklerimize icabet buyur, icabet buyur, icabet buyur ya Rabbî! Ey Nuh (aleyhisselam)’ın, kavmi hakkındaki duasına icabet eden, düşmanlarına karşı İbrahim (aleyhisselam)’a yardımda bulunan, Hazreti Yusuf’u babası Yakub Peygamber’e kavuşturan, Hazreti Eyyub’a dokunan zararı kaldıran, Zekeriya (aleyhisselam)’ın duasına kabul mührü vuran, Yunus ibn Metta (aleyhisselam)’ın tesbîhini makbul sayan Rabbim! Dualarına icabet ettiğin bu peygamberân-ı izam hürmetine bizim dualarımızı da kabul eyle.


Jan 26, 202001:02:30
ZAKİRİN-41- Duaların Kabulune En büyük Tılsım İSM-İ AZAM (Kur'anda ve Hadislerde geçen, Sahabe-İmam-Gavs ve Peygamberlere göre İsm-i Azam Dualari )

ZAKİRİN-41- Duaların Kabulune En büyük Tılsım İSM-İ AZAM (Kur'anda ve Hadislerde geçen, Sahabe-İmam-Gavs ve Peygamberlere göre İsm-i Azam Dualari )

İsm-i A'zam, Allah’ın bütün esmâ-i hüsnasının mânâsını içinde toplayan en kapsamlı isimdir.Kur’an’da; “Yüce Rabb’inin adını tesbih et” (Vâkı’a, 56/74, 96; Hâkka, 69/52;A’lâ, 87/1),“Azamet ve ikram sahibi Rabb’inin adı yücedir” (Rahmân, 55/78) buyurulmuş;
Hz. Peygamber (s.a.s.)’in bazı hadislerinde ism-i a`zamdan bahsedilmekte, bu isimle dua edildiği zaman, duanın mutlaka kabul edileceği müjdesi biliniyor iken, hangisinin ism-i azam olduğunu araştırmak çok önemli olsa gerek.
Hangi ismin ism-i â'zam olduğu kesinlikle bilinmemektedir. Bu ismin gizli bırakılmasının hikmeti, bütün isimlerin, ism-i â'zam olabileceği ihtimaliyle zikredilmelerini teşviktir. İsm-i a'zam, kişiden kişiye göre değiştiği gibi her ismin de azamî bir mertebesinin oldugu belirtilmistir.Evliyanın ism-i â'zamı farklı görmeleri, kendilerinin mazhar oldukları esmânın farklı oluşuyla izah edilir. Kur’an-ı Kerim’in yüzlerce ayetinin sonunda Cenâb-ı Hak, önce has ismini zikrediyor, sonra sıfatlarını nazara veriyor.

Hadislerde de farklı isimler geçmektedir. a) Allah lafzı ve O’na işaret eden huve zamiri.  Çünkü Allah lafza-i celali bütün esma-i ilahiyeyi içinde barındıran en kapsamlı esmasıdır. b) Lâ ilâhe illâ hû ,el-Hayyü’l-Kayyûm (diri ve kayyûm) er-Rahmânve er-Rahîm.c)Hz. Aişe validemiz, “Hz. Peygamber beni dua ederken duydu ve, `ism-i a’zam, mutlaka dua ettiğin isimler arasındadır’ buyurdu” demiştir. Bu hadiste dört isim; Allah, Rahmân, Rahîm, ve Berr) geçmektedir ancak Hz. Aişe Allah’ın bütün isimlerinle atıfta bulunmuştur.
d)"Ve ilahüküm ilahün vahid, la ilahe illa hüverrahmanürrahim" âyeti ile "Allahü la ilahe illa hüvel hayyül kayyum" âyeti,La ilâhe illâ Ente Sübhâneke İnnî Küntü minez-zalimîn (Enbiya/87) ile birlikte “Allah’ın ism-i a’zamı şu iki âyettedir” buyurulmuş ve Bakara/163  âyeti ile Âl-i İmrân sûresinin 2. ayeti zikredilmiş."O Allah’ki O’ndan başka ilah yoktur O’ ulu arşın Rabbidir. (Neml/26)
d) Tirmizi’nin rivayetinde Allah’ın 5 ismi geçmektedir Bunlar; İlâh, el Mennân, (Bol nimet veren), Bedî’üs-semâvâti ve’l ard. (yerleri ve gökleri yaratan). Zül Celâl ve Zül İkrâm (Celâl ve İkram sahibi.), Lâ ilâhe illâ Ente (senden başka ilâh yoktur) , Bedî’u’s-semâvâti ve`l-ard, Zü’l-celâli ve’l-ikrâm, Allah, Ya Rabbi, ya Rabbi ve Ya LATİF esmasına işaretler vardır. e)İmam-ı Gazalî Hazretleri, Esma-yı İlâhiye’den “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs” isimlerini İsm-i A’zam (en büyük isim) olarak kabul etmiş f)Said Nursi Hazretleri Hakim , Mevlana Hazretleri “Vedud” esmasına ism-i azam olarak mazhar bir veli olarak bilinir. g)Fettah esması ism-i azam sırrı taşır. Son Mehdi’de bu esma ism-i azam olarak açığa çıkar. Kutsi havarileri bile bu esma bereketiyle dünyanın dört bir yanına açılıp fetih bulurlar.

Demek ki, sadece bir insanın bildiği, yalnız bir kitapta zikredilmiş, tek bir salih kul, cin veya meleğe bildirilmiş ya da nezd-i Uluhiyette mazhar-ı isti’sâr olmuş (kimseye bildirilmeyip ilm-i İlâhîye has kılınmış) isimler de vardır.Inananlar esma-yı hüsnadan kendine fıtratına kalbine bakan  esmayi keşfedebilir.Herbir Esmaul Hüsna icin ebcet tabloları hazirlanmis.(yakaran gönüller de de var) bu ebcet değerindeki  esmayı  mutad bu miktarlarda okumasiyla ihsanlara Mazhar olacağı yorumlanmış .Kul samimi olursa Allah bunu gönlüne ilham eder…

Zât-ı Ulûhiyeti tanımanın, ancak Esmâ-i İlâhiye’yi bilmekle mümkün olacağını kabul etmeli. Bütün kalbiylzle esmanın-ism-i azamın  arkasına düşmeli. Bir gönül insanı olarak bu isimleri bilmeli ve zikretmeliyiz 

Bu programda ayrıca İmam‐ı Âzam Ebû Hanîfe(RA)ın Kur’ân‐ı Kerim’den seçtiği  her kim bu ayetleri yazıp taşırsa
evine, bineğine asarsa, okursa , (inşaallah dinlerse paylasirsa) bütün zararlı  şeylerden emin olur dediği onbeş ayeti ve Kulubud Daria da yer alan bazı Sahabelerin, Tabiinin ve Peygamberlerin -ismi azam taşıdığı inanılan-tesbihatını ve dualarını TR açıklamaları ile okuduk

Jan 20, 202001:16:15
ZAKİRİN-40- İMAM-I AZAM EBU HANİFE Hayatı, DÜRR‐Ü MEKNÛN (Saklı inci) Kasidesi ( AR ve TR açıklamalı )

ZAKİRİN-40- İMAM-I AZAM EBU HANİFE Hayatı, DÜRR‐Ü MEKNÛN (Saklı inci) Kasidesi ( AR ve TR açıklamalı )

Hanefi mezhebinden olanlara Allah in büyük ihsanı;Peygamber varisi Hanefî mezhebinin imamı, büyük müctehid,fakihlerin şerefi,âlimlerin izzeti Şehid İmam-ı Azam Ebu Hanife Nu‘mân (d.80 (699), ö. 150/767)  Kûfe’de doğdu.
İslâm’da hukukî  ve ictihad anlayışının gelişmesinde önemli payı olup daha çok Ebû Hanîfe veya İmâm-ı Âzam diye şöhret bulmuştur.Ebû Hanîfe ticaretle uğraşan varlıklı bir ailenin çocuğudur. Kendisi de ilim öğrenmeye başlamadan önce kumaş tüccarlığı yapmıştır.Devrinin seçkin âlimlerinin pek çoğu ile görüşme ve onlardan ilmî yönden faydalanma imkânı bulan Ebû Hanîfe’nin asıl hocası,  Hammâd b. Ebû Süleyman’dır. Ebû Hanîfe, 102 (720) yılından itibaren hocasının vefatına kadar on sekiz yıl süreyle onun ders halkasına devam etmiş, en seçkin öğrencileri arasında yer almış,Ebû Hanîfe’nin ilmi, hocası Hammâd’ın aracılığıyla ders aldığı ulema sınır nin dayandığı  sahâbenin en âlimlerinden olan Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah b. Mes‘ûd ve Abdullah b. Abbas gibi fakih sahâbîlerin görüş ve fetvalarını öğrenme imkânı bulmuştur.
Çeşitli vesilelerle Mâlik b. Enes, Süfyân b. Uyeyne, İmam Zeyd b. Ali, Muhammed el-Bâkır, Abdullah b. Hasan b. Hasan, Ca‘fer es-Sâdık da dahil birçok âlimle görüşerek onlarla bilgi ve fikir alışverişinde bulunmuştur.
100’e yakın tâbiîn âlimiyle görüştüğü ve birçok kimseden hadis dinlediği rivayet edilir. O, ikinci nesil olan Tabiîn kuşağından olmuş, böylece Rasûlullah’ın (s.a.s.) tarafından övülen mübarek üç kuşağın içine girmiş, bu müjdenin kapsamına dâhil olmuştur.Onun tâbiînin küçüklerinden, tebeu’t-tâbiînin büyüklerinden olduğu söylenmiştir.
Ustad Bediuzzaman Hz. Eimme-i Erbaa-4 mezheb imamının , külli fazilet noktasindan Sahabeden ve Mehdîden sonra  tasavvuf büyüklerinden, gavs ve şahlardan, aktablardan daha efdal olduğunu belirtir.(Mektubat 271)

Süfyan b. Uyeyne diyor ki; “Bizim yaşadığımız dönemde Mekke’ye Ebu Hanife’den daha fazla namaz kılan kimse gelmedi.”der.Kur’an-ı Kerim okurken ayetler ruhunda hafakanlar oluşturur, yüksek sesle ağlardı.

Ebû Hanîfe derin fıkıh bilgisinin yanı sıra, inandığını ve doğru bildiğini söylemekten ve onun mücadelesini vermekten çekinmeyen güçlü bir ideal ve cesarete de sahipti. Hayatı bu yönüyle de mücadele içinde geçmiş, bu uğurda birçok sıkıntı ve mahrumiyete katlanmıştır.

Ömrünün elli iki yılı Emevîler, on sekiz yılı Abbâsîler döneminde geçen Ebû Hanîfe, bu dönemlerde geçen bütün olaylara şahit oldu.(747-48) yılında Ebû Hanîfe’nin Ehl-i beyt’e karşı kalbî yakınlık ve bağlılık duyduğu ve Hz. Ali evlâdını sevdiği kesindir. Bu sebeple Emevîler de Son halife II. Mervân, hapsedilmiş ve dövülmüştür.Bilahere güç zehirlenmesi ile malul Abbasî yöneticileri de Emevilere benzer bir siyasete devam etmis Pek çok âlim ve âbide zulmetmiş,Abbasi Halifesu Mansûr, Ebû Hanîfe’nin kendisine bağlılığını da denemek amacıyla yeni kurulan Bağdat şehrinin  kadılığı teklifini kabul etmemiş, bunun sonucu olarak tekrar Bağdat’ta hapse atılmış, işkence edilmiş ve dövülmüştür.Sokaklarda milletin huzurunda kırbaçlandı; hakarete uğradı. Ders okutmasına, fetva vermesine engel olundu.
Ebû Hanîfe 150 yılının Şâban ayında (Eylül 767) Bağdat’ta vefat etti. Zehirlenerek öldürüldüğü ve hapisten cenazesinin çıktığı da söylenir .İmam Şafiî 67-68 yaşlarında vefat etti. 

İmam Muhammed, İmam Ebû Yusuf,İmam Vekî, Abdullah b. Mübarek talebesidir

Ebû Hanîfe'nin en büyük eseri Mektubat yanında 7. el-Ḳaṣîdetü’n-Nuʿmâniyye Hz. Peygamber için yazdığı na‘t olup  Ravza‐ı mutahharayı ziyareti esnasında  tekellüm eylemişlerdir. Müezzinlere Rüya aleminde Rasûlüllah (SAV) bu kasideyi minarelerden okunmasını istemiş ve okunmuş
Bu kaside‐i okumaya devam edenlere afetler, bulaşıcı hastalıklar,kaza ve belalar uğramaz, büyü işlemez,günahları affolunur, dilekleri gerçekleşir,fakirlik görmez, ayrıca RasûlüllahiSAVgörmek niyetiyle okunursa rüyada görür diye... Ibni Abas haber vermis.


Jan 15, 202001:31:39
ZAKİRİN-39- GÜNLÜK MUTAD Evrad ve Ezkarlar, Salavatlar, Tevhidname Yakarışları

ZAKİRİN-39- GÜNLÜK MUTAD Evrad ve Ezkarlar, Salavatlar, Tevhidname Yakarışları

فَاذْكُرُون۪ٓي اَذْكُرْكُمْ وَاشْكُرُوا ل۪ي وَلَا تَكْفُرُونِ۟ Öyle ise beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim. Ve bana şükredin ve beni inkâr etmeyin.”
وَاذْكُرِ اسْمَ رَبِّكَ وَتَبَتَّلْ اِلَيْهِ تَبْت۪يل“Ve Rabbinin ismini zikret ve her şeyden kesilerek O’na ulaş.”
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اذْكُرُوا اللّٰهَ ذِكْراً كَث۪يراًۙ ﴿٤١﴾
وَسَبِّحُوهُ بُكْرَةً وَاَص۪يلاً “Ey imân edenler! Allah’ı çok zikirle zikredin.” Sabah akşam O’nun yücelik ve eşsizliğini dile getirin.
فَاِذَا قَضَيْتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذْكُرُوا اللّٰهَ قِيَاماً وَقُعُوداً وَعَلٰى جُنُوبِكُمْۚ فَاِذَا اطْمَأْنَنْتُمْ فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَۚ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ كِتَاباً مَوْقُوتاً
“Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin!”
“Rabbini zikredenle etmeyenin hâli diri ile ölünün hâli gibidir.”Hadis Buharî,
Peygamber efendimiz kendileri istiğfara devam etmiş, ümmetini de teşvik etmiştir (Buhârî, Deavât, 3; Tirmizî, Tefsîru Sûre, 47/1; İbn Mâce, Edeb, 57).
Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre Peygamberimiz: "Vallahi ben Allah'a günde yetmiş defadan çok istiğfar ediyorum" buyurmuştur. Başka bazı hadislerde Hz. Peygamberin günde yüz defa istiğfar ettiği belirtilir (bk. Müslim., Zikr, 41; Ebû Dâvud, Vitr, 26; Tirmizî, Sûre, 47/1). Bu nedenle Ebû Hüreyre: "Peygamberden daha çok istiğfar edeni görmedim"
İstiğfarın Allah nezdindeki değeri bir hadiste şöyle ifade edilir: "Kim yatağına girince üç defa; "estağfirullâhe'l-Azîm ellezî Lâ İlâhe İllâ hüve'l Hayyu'l-Kayyûm (Kendisinden başka hiç bir ilâh olmayan, diri ve her an yaratıklarını gözetip duran yüce Allah'tan bağışlanmamı dilerim)" derse, Allah günahlarını deniz suyunun damlaları kadar çok olsa da bağışlar" (Tirmizî, Deavât, 17) buyurulmuştur.
"Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in, O'nun elçisi olduğuna şehadet getirerek Allah'a mülaki olan kimse cennete girer"
Kelime-i tevhîd, Allah (c.c.)’ye vâsıl oluncaya kadar perdeleri kaldırır. Tirmizî’de Abdullah b. Amr’dan Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şöyle buyurduğu rivayet edilir:Ebû Hüreyre’den rivâyete göre Nebiyy-i Ekrem (asm) Efendimiz:“İki kelime vardır ki Rahman Teâlâ’ya sevgili, lisanda hafif mizanda da ağırdırlar. Bunlar, 'Subhanallahi ve bi hamdihi subhanallahi’l azîm.' kelimeleridir.”
Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi, zikrini çok ediniz. Zîrâ o, cennetin hazinesidir.”

TEVHİDNAME; Allah Teâlâ’nın varlığından, birliğinden, zât, sıfat ve fiillerinden, sonsuz kuvvet, kudret ve azametinden, eşsiz merhametinden bahseden, O’nun yüceliği karşısında başta insanoğlu olmak üzere bütün mahlûkatın aciz ve O’na muhtaç olduğunu anlatan edebî türe “tevhid” veya “tevhidname” ismi verilir.Fuzulî, Şeyhî, Nâbî ve Niyâzi Mısrî, M. Akif Ersoy ve Günümüzde ise Hocaefendi bir “Tevhîdnâme” yazmıştır.122 bahirden oluşmuştur. Son bahirde; Ey darda kalanların, canı gırtlağına dayananların, dergâh-ı ulûhiyetinin kapısının tokmağına dokunanların çağrılarına icabet buyuran Allah’ım! Hâl-i pür-melâlimiz Sana ayân.. canlarımız gırtlakta ve son kelime dudakta.. azıcık acı bize.. Hak duygusunun gönlümüzde hâsıl ettiği heyecan ve hafakandan, bâtıl duygu ve düşüncesine karşı koyma cehdi ve gayreti sebebiyle; yeryüzü bütün genişliğine rağmen daraldıkça daraldı; sadırlarımız ve nefsimiz bizi sıktıkça sıkmaya başladı. Ne olursun bizlere tez zamanda ferec ve mahrec nasip buyur!Benzer hâlet-i ruhiye yaşayan Hazreti Yakub gibi biz de yüce dergahının kapısına geliyor; şekvâmızı Sen’den değil, Sana yapıyoruz.. Evet, dağınıklığımızı, üzüntü ve kederimizi, ıztırap ve elemlerimizi Sana şikayet ediyor ve “Bir çâre!” diye yalvarıyoruz.Allah’ım! Sırlar semasının güneşi, zuhur eden nurların mücessem şekli, Celâl sıfatının mihveri ve Cemal burcunun merkez kutbunu teşkil eden Efendimiz Hazret-i Muhammed’in (sallallahu aleyhi vesellem) Ehadî tecellilere mazhar biricik ve latif zatına salat eyle!

Jan 02, 202055:03
ZAKİRİN-38-İMAM RABBANİ (KS) Hayatı,Sözleri- Hocası Baki Billah Hz. ve Talebesi Dehlevi Hz.- Bediuzzaman ile İrtibatı, Rabbani Salavatı

ZAKİRİN-38-İMAM RABBANİ (KS) Hayatı,Sözleri- Hocası Baki Billah Hz. ve Talebesi Dehlevi Hz.- Bediuzzaman ile İrtibatı, Rabbani Salavatı

Hindistan'da yetişen en büyük veli ve alim. "Silsile-i aliyye" denilen İslam alimlerinin yirmi üçüncüsü,Nakşibendiyye tarikatının Müceddidiyye kolunun kurucusu,İmâm-ı Rabbânî (ilâhî bilgilere sahip  kendisine ilim ve hikmet verilmiş, ilmi ile amel eden, ilim ve amel bakımından eksiksiz ve kamil, olgun alim) ve “müceddid-i elf-i sânî” (hicrî II. binyılın müceddidi) unvanlarıyla tanınan;  ahkam-ı İslamiye ile tasavvufu birleştirmesi sebebiyle, "Sıla" ismi de verilen, Hazret-i Ömer'in soyundan olduğu için ,"Faruki" nesebiyle anılmış, Serhend şehrinden olduğu için de oraya nisbetle, "Serhendi" denilen;Ahmed bin Abdülehad bin Zeynel'abidin, Lakabı Bedreddin, künyesi Ebü'l-Berekat olan Şeyh Ahmed-i Faruki Serhendi'dir. (kuddise sirruh)1563 (H.971) senesinde Hindistan'ın Serhend (Sihrind) şehrinde doğdu.
İmam-ı Rabbani Hazretleri ilk tahsiline, babasından ders alarak başladı. Babasından okuyup Arapçayı öğrendi. Küçük yaşta Kur'an-ı Kerimi ezberledi.

Delhi’de, Nakşibendiyye tarikatını Hindistan’da yayan Hâce Bâkī-Billâh ile karşılaştı, bir süre onun yanında kaldı; ona intisap etti. Sirhindî kısa bir süre sonra şeyhin en önemli halifesi konumuna geldi.Ömrünün son zamanlarında dahi talebelerine ilim tahsilini sıkı sıkı emreder, buna çok önem verirdi. 20 Kasım 1624 de vefat etti. Sirhind’de defnedildi. En önemli eserleri; 1) Mektubat: Mektubat, üç cild olup, beş yüz yirmi altı mektubunun toplanmasından meydana gelmiştir. İtikad,Kelam ve fıkıh bilgilerini, tasavvufun marifetlerini açıklayan uçsuz bir derya gibi eşsiz bir eserdir.
2) Redd-i Revafıd: Farisi olup, Rafızileri reddeden bir eserdir 3) İsbatün-Nübüvve 4) Mebde' ve Me'ad,5) Adab-ül-Müridin,6) Ta'likat-ül-Avarif,

Müceddîd-i Ahirzaman ( Ahirzaman Müceddidi) olan Büyük İslam Alimi Bediüzzaman Said Nursi, Müceddîd-i Elf-i Sânî (İkinci bin senesinin müceddidi) olan Büyük İslam Alimi İmam-ı Rabbani hakkında  ..Mektûbat’ında da, Nakşî Tarikatı’nın üç perdesinden bahsederken konuyla ilgili İmam-ı Rabbanî’nin;“Hakaik-ı imaniyeden bir mes’elenin inkişafını, binler ezvak ve mevacid ve keramata tercih ederim..” “Bütün tariklerin nokta-i müntehası, hakaik-ı imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır."  hükmünü naklettikten sonra :" Ben tahmin ediyorum ki, eğer Şeyh Abdülkadir Geylânî (r.a.) ve Şah-ı Nakşibend (r.a.) ve İmam-ı Rabbânî (r.a.) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakâik-i îmâniyenin ve akâid-i İslâmiyenin takviyesine sarf edeceklerdi.”Nitekim “İmam-ı Rabbânî de (r.a.) âhir zamanında ona sülûk etmiştir.”

İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin de hocasi Hace Muhammed Baki Billah,Altın Silsile’nin 22’nci halkası,  Kâbil’de dünyaya geldi. Kendisini tamamen tasavvufa ve tasavvufî eserleri okumaya verdi. Pek çok tarîkatten icâzet aldı.Hindistan’a giderek Delhi de tekke kurdu ve irşâda devam etti.

ABDULLAH Dehlevî,Dehlevî Hindistan’da yaşayan âlim ve evliyânın en büyüklerinden, Altın Silsile’nin 28’inci halkası;  Pencap vilâyetinde doğmuştur. Nesebi Hazret-i Ali’ye ulaşır.İmam-ı Rabbanî’nin talebesi olan ve Delhi’de 1824’te vefat eden Dehlevî Hazretleri Nakşînin son büyük kahramanı ve bir önceki asrın müceddidi Mevlânâ Halid-i Bağdadî’nin Hocasıdır.Memlüklüler’den sonra durma noktasına gelen Hadis ilminin yeniden canlanmasında önemli pay sahibidir. Mevlânâ Halid de önce bu coğrafyada hizmet etmiş, sonra  Bağdat’a intikal etmiş ve böylece Nakşîliği tecditle birleştirerek Maveraünnehir’de yaymıştır.İmam Rabbani Hocasının vefâtından sonra, onun halîfesi olarak, talebe yetiştirmeye başladı.

İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât’ının birinci cildinden özet olarak seçmeler:“Edebi gözetmek, zikrden üstündür. Edebi gözetmeyen, hakka kavuşamaz.”“Farzı bırakıp, nafile ibâdetleri yapmak boşuna vakit geçirmektir.”“Gına sahiblerinin ya’nî zenginlerin, alçak gönüllü olması güzeldir. Fakirlerin ise onurlu olması lâzımdır.”“Haram sebeple elde edilen herşey de haramdır.”

Jan 02, 202001:23:39
ZAKIRIN-SUFI-37- DHIKR and PRAYERS For ALLAH "O ye who believe! Celebrate the praises of Allah, and do this often,"

ZAKIRIN-SUFI-37- DHIKR and PRAYERS For ALLAH "O ye who believe! Celebrate the praises of Allah, and do this often,"

Dhikr (also Zikr, Zekr, Zikir, Jikir, and variants; Arabic: ذِكْر‎, ) : primarily in Sufi Islam,in which short phrases or prayers are repeatedly recited silently within the mind or aloud. It can be counted on a set of prayer beads (Misbaha مِسْبَحَة) or through fingers of the hand. A person who recites the Dhikr is called a ḏākir ([ˈðaːkɪr] ذاكر). Tasbih (تسبيح) is a form of dhikr that involves the repetitive utterances of short sentences glorifying God. The content of the prayers includes the names of God, or a duʿāʾ (prayer of supplication) taken from the hadith or the Quran.

There are several verses in the Quran that emphasize the importance of remembering the will of God by saying phrases such as "God willing," "God knows best," and "If it is your will.' This is the basis for dhikr. Sura 18 (Al-Kahf), ayah 24 states a person who forgets to say, "God Willing," should immediately remember God by saying, "May my Lord guide me to do better next time."Other verses include sura 33 (Al-Ahzab), ayah 41, "O ye who believe! Celebrate the praises of Allah, and do this often,"and sura 13 (Ar-Ra'd), ayah 28, "They are the ones whose hearts rejoice in remembering God. Absolutely, by remembering God, the hearts rejoice."[5] Muhammad said, 'The best [dhikr] is La ilaha illa’llah ("there is no God but God"), and the best supplicatory prayer is Al-hamdu li’llah ("praise be to God").
Muslims believe dhikr is one of the best ways to enter the higher level of Heaven and to glorify the Oneness of Allah.[
- To Sufis, dhikr is seen as a way to gain spiritual enlightenment and achieve union (visal) or annihilation (fana) in God. All Muslim sects endorse individual rosaries as a method of meditation, the goal of which is to obtain a feeling of peace, separation from worldly values (dunya), and, in general, strengthen Iman (faith).

Allāh- الله is the Arabic word for God and mentioned in Quran most of the verses.
Allāhu ʾakbar (Takbir) - الله أَكْبَر means "God is greater" or "God is the greatest"
Subhan Allah (Tasbih) - سبحان الله means "Glory be to God" or "How pure is God" or "Exalted be God"
Alhamdulillah (Tahmid) - الحمد لله means "All praise is due to God", an expression of gratitude
Lā ʾilāha ʾillā llah (Tahlil) - لا إله إلا الله means "There is no god but Allah"
Lā ḥawla wa-lā quwwata ʾillā bi-llāh (Hawqala) - لا حول ولاقوة إلا بالله means "There is no power or strength except with God."[8]
Bi-smi llāhi r-raḥmāni r-raḥīm (Basmala) - means "In the name of God, the gracious, the merciful", said before anything of spiritual significance ; e.g. eating, wudhu, salaat, rising from and going to sleep, before work, etc.
ʾastaġfiru llāh (Istighfar) - means "I seek forgiveness from Allah".
Audhubillah (Ta'uidh) - means "I seek refuge in Allah".
Laa ilaaha illal laahu wahdahoo laa sharikalahoo lahul mulku wa lahul hamdu wa huwa 'alaa kulli shai'in qadeer - means "There is no god but Allah, alone, without partner. His is the sovereignty, and His the praise, and He has power over everything".[9]
SubhanAllah wa biHamdihi - means "Glory be to Allah and Praise Him".
SubhanAllahi wa biHamdihi, Subhan-Allahi 'l-`adheem (Glory be to Allah, and Praise Him, Glory be to Allah, the Supreme)
Some of these can be said together.e.g

Subhan'Allahi wal hamdulillaahi wa laa ilaaha ilallaahu wAllahu Akbar - means "Glory be to Allah, All Praise is for Allah, There is No God but Allah, Allah is the Greatest".
Subhan'Allahi wal hamdulillaahi wa laa ilaaha ilallaahu wAllahu Akbar wa laa hawla wa laa quwwata illaa billaahil 'aleeul azeem.
Laa ilaaha illal laahu wahdahoo laa sharikalahoo lahul mulku wa lahul hamdu wa huwa 'alaa kulli shai'in qadeer - means "There is No God But Allah Alone, who has no partner. His is the dominion and His is the praise, and He is Able to do all things".

Jan 02, 202058:13
ZAKİRİN-36- HÜZÜN-HİCRET-İLTİCA-SEKİNE-YAKARIŞ (Alvarlı Hz.-Sefinem Gark Oldu,Sultan Bayramlık Verir-HE,İlticaname,Hicret-Arafat Duası-Mevlana,Uzulme-Hz Sazeli Nasr (Yardım)Duası)

ZAKİRİN-36- HÜZÜN-HİCRET-İLTİCA-SEKİNE-YAKARIŞ (Alvarlı Hz.-Sefinem Gark Oldu,Sultan Bayramlık Verir-HE,İlticaname,Hicret-Arafat Duası-Mevlana,Uzulme-Hz Sazeli Nasr (Yardım)Duası)

Alvarlı Efe Hz Beyitleri;

Sefinem gark oldu, dert deryasına,
Sahra-yı sinemi, sel aldı gitti.
Hasretkeş olmuştur dil leylasına,
Bülbül-teg zarımı gül aldı gitti.

Kuy-ı cananıma varayım derdim.
Bir zaman zevk-i safa süreyim derdim.
Didar-ı dildarı göreyim derdim.
Nevbetim elimden, el aldı gitti

********

kanun-u kadîmdîr ezel ezelden
kullarına sultan bayramlık verîr
îhsan umanlar vechî güzelden.
kullarına sultan bayramlık verîr.

îltîca eylerler kîramın nase
muhabbetler eyler allah şînase
îtîbar eylerler elbet hasase
kullarına sultan bayramlık verîr.
îkram eylerler sabî-î sübyâne

***********

Mevlana Hz.

lâ tahzen / üzülme..
çünkü hüzün, düşmanı sevindirir, dostunu üzer, haset edenin diline düşürür.
lâ tahzen / üzülme..
çünkü hüzün, kaybolanı geri getirmez, öleni diriltmez, kaderi değiştirmez, hiçbir fayda getirmez.
lâ tahzen / üzülme..
çünkü hüzün sinirleri yıpratır, kalbini yorar, gecelerini mahveder.
lâ tahzen / üzülme..
eğer günah işlediysen tövbe et, istiğfarda bulun, yanlış yaptıysan düzelt, o'nun rahmeti sonsuz, kapısı hep açıktır.
lâ tahzen / üzülme..

*************

HE Hicret;

Hicret nedir bilmez ki onu, hiç göç etmeyen,
Bir gurûbdur ümidi, inkisarı bitmeyen...
Kan damlar gibi damlar sînelere her zaman,
Bir başka hasret, başka tasa ve başka hicran.
Günlerin aylar, ayların yıllar uzunluğu..
Ve rûhların ahbab, sıla, vuslat susuzluğu,
Duyulur gönlün derinliklerinde sessizce;
Ne melâl türküleri dinler insan her gece!.
Kederi gibi sevinci de boldur hicretin,
Hakk’a götüren yollar arasında en metin;
Büyüklüğe yürüyenler için o bir köprü,
Herkes ona uğramalıydı bundan ötürü.!

*************

İmam Şazeli Hz'nin Nasr-Yardım Duası Allahım!

Senin kahreden güç ve kuvvetine, süratle yetişen yardım ve nusretine, çizdiğin sınırların aşılması karşısındaki mukaddes gayretine ve talep edenleri içine aldığın himayene sığınıyoruz. Allahım! Her şeyi işiten, her nidaya icabet eden, her şeye her şeyden daha yakın olan, fermanlarını süratle gerçekleştiren, intikam ve kahrı şiddetli, derdest edip yakalaması çabuk ve güçlü olan yalnız Sensin. Zorbaların kaba kuvvetleri Senin takdirini asla engelleyemez ve ister kral, ister kisra, isterse zulme saplanmış başka herhangi bir zorba olsun, o mütemerritlerden hiçbirinin helaki Sana katiyen ağır gelmez. Rabbimiz! Bize tuzak hazırlayanları, arkamızdan düzen kuran komplocuları, bize çukur kazmak ya da başka bir yolla bizi aldatmak isteyen art niyetli insanları Sana havale ediyoruz. Tuzaklarını kendi başlarına dola, onları kazdıkları çukurlara düşür ve attıkları ağlara kendi ayaklarını bağla.

Allahım!

“Kâf Hâ Yâ Ayn Sâd”hakkı için, düşmanlık besleyenlerin art niyetlerinden bizi muhafaza buyur. Onları gerisin geriye döndür. Hepsi Senin sevdiklerine feda olsun. Gazabını acilen onlara musallat eyle. Allahım, birliklerini boz. Allahım, topluluklarını parça parçaet. Allahım, kılıçlarını körelt (mühimmatlarını kullanılamaz hale getir) ve sayılarını azalt. Allahım, başlarına musibet yağdır. Allahım, üzerlerine azabını gönder. Allahım, onları hilm ve lütuf sahandan çıkar, onlara verdiğin süreyi sonlandır, ellerini boyunlarına bağla ve kalplerine rapteyle. Bizim için planladıkları kirli emellerine ulaşmalarına müsaade etme. Allahım, geçmiş dönemlerde peygamberlerine ve diğer dostlarına yardım ederken yaptığın gibi, bugün de bize yardım et ve bu çaresiz kullarına düşmanlık besleyenleri paramparça eyle. Sana düşmanlık edenlere karşı sevdiklerini tutup kaldırdığın gibi bizi de tutup kaldır.Allahım, düşmanca tavır sergileyenlere, Senin kapının kıtmirlerine zarar verebilecekleri güç ve kuvveti verme ve onları o konumlara getirme. Günahlarımızdan dolayı onları bize musallat etme Allahım!

Dec 28, 201901:06:39
ZAKIRIN-SUFI-35- Prophet Jesus and Prophet Muhammad in the Qur'an for Inter-Religious and Believers Dialogue

ZAKIRIN-SUFI-35- Prophet Jesus and Prophet Muhammad in the Qur'an for Inter-Religious and Believers Dialogue

Christmas is an annual festival commemorating the birth of Jesus Christ, observed primarily on December 25[a] as a religious and cultural celebration among billions of people around the world. İs celebrated religiously by a majority of Christians, as well as culturally by many non-Christians,

Belief in (Jesus, Musa, Muhammed and all) Prophets (May Allah's Peace be upon all of them).

Islam emphasizes the universality of the institution of prophethood. It is an Islamic article of Faith to believe in all Prophets; from Adam through Abraham, Moses, Jesus to Muhammad (peace be upon them) [Qur'an 2:184] all Prophets were models of excellence who were commissioned to guide humankind [Qur'an 2:213] 

The significance of Jesus in Islam is reflected in his being mentioned in the Quran in 93 verses with various titles attached such as "Son of Mary" and other relational terms, mentioned directly and indirectly, over 187 times.

According to the Quran, Muhammad is the last in a chain of prophets sent by God (33:40).Muhammad is also referred to with various titles such as the Messenger of Allah, Prophet, unlettered, Nabi-Allah (the Prophet of Allah), Abdullah (the Servant of Allah), Fakhr al-Kainat, Fahr al-‘Alam, Mafhar al-‘Alam etc. and many verses about Muhammad refer directly or indirectly to him.

All sincere ones would do well to reflect on the verse in the Quran reaffirming Islam's eternal message of spiritual unity: "Say: 'We believe in God and the revelation given to us and to Abraham, Ishmael, Isaac, Jacob, and the Tribes, and message given to Moses and Jesus, and that given to all Prophets from their Lord. We make no distinction between any of them, and it is unto Him that we surrender ourselves." [Qur'an 2:136]

Interfaith engagement, especially with the People of the Book, is a way to build understanding, find commonalities of belief and social responsibility, and encourage one another in faith and good works. 

It was a Christian priest, Waraqah, cousin of Khadija (Prophet Mohammad’s first and only wife for 25 years) who first testified that Prophet Mohammad (p) had received divine revelation. 

And a Christian king, Najashi of Abyssinia (Ethiopia), gave asylum to 80 Muslims who migrated from Mecca because of persecution by pagan Arabs. In fact, the Quran says, “…nearest among them in love to the believers will you find those who say, ‘We are Christians’ because among these are men devoted to learning and men who have renounced materialism, and they are not arrogant” (5:82).

Dialogue allows different others to understand one another, accommodate misperceptions, and approach a process of mutual learning, and ultimately, reciprocal recognition.

 Indeed, through dialogue different people remain respectful to the acts and thoughts of one another. Belief in the one God who reaches out to us in dialogue and elevates every human being to this dialogue of salvation and love of God and one another is the single first principles which makes all equal. 

Thus, inter religious dialogue does not simply aim at mutual understanding and respect, as much as the world today needs these among all peoples; rather, inter religious dialogue reaches its deepest level in spiritual companionship when believers join with one another, though they may practice differently and hold in-commensurable doctrines, in serving God and one another. 

I believe that Said Nursi’s interfaith initiative in Turkey has been instrumental in encouraging Muslim scholars and religious leaders to pursue interfaith dialogue in their own communities. 

On the global stage, an outstanding Muslim leader promoting inter-religious dialogue is Fethullah Gülen. The movement to which his ideas and recommendations have given inspiration is one of the primary advocacy groups for dialogue in the world today. 

Dec 24, 201901:04:29
ZAKIRIN-SUFI- 34 - 1- HEALING THERAPY and PRAYERS for GOD and Best Spiritual Songs

ZAKIRIN-SUFI- 34 - 1- HEALING THERAPY and PRAYERS for GOD and Best Spiritual Songs

"For You, Illness is Good Health": Said Nursi’s Advice in Time of Illness"

In a recent survey held in Europe, respondents showed a decreasing interest in “religion” but, surprisingly, a corresponding increasing interest in “spirituality.” Although this would appear to be an inconsistency, I believe that there is an explanation.  However, through his spirituality, the believer is rooted in the Divine message and nourished by faithful practice and as a result has access to additional resources of God’s guidance and grace which can strengthen him to face the critical moment.

Illness and spirituality

One moment of crisis that afflicts everyone at some point in their lives, and afflicts most people more than once, and some for lengthy periods, is physical illness. Even those fortunate few who manage to pass a whole lifetime in unbroken good health must still face the multiple crises which arise from illness as they accompany and care for spouses, parents, children, friends, and relatives who have been struck with poor health. A person’s approach to this most common of human crises tells much about that person’s spirituality.

“Message for the Sick,” Nursi coins a startling paradox. “For you,” he tells the readers of the Risale-i Nur, “illness is good health, while for some of your peers good health is a sickness.”

First of all, it should be noted that Said Nursi is more concerned about what he calls “spiritual sickness” or “sickness of the spirit” than about physical illness; he is more interested in the causes of social ills than individual complaints.

He regards the identification of the weaknesses and incapacities of modern culture as one of the principal tasks of the community of his disciples, along with the presentation of Qur’anic teaching as a healing message for this world.

The sickness of the heart that Nursi sees as afflicting modern men and women is one caused by a lack of faith. It is the sense of ennui, a feeling of being without direction or hope, the incapacity to love and a conviction of the absurdity of life that afflicts those whose life is not informed by faith. Positivist materialism, belief in nothing beyond what one can see and touch, is thus a common spiritual sickness of our time.

Praying for health and illness

In one of his prayers included in the Risale-i Nur, Nursi makes such an appeal: “Forgive me my sins, O God, bear with me, and heal my ills ... Pardon all my sins, and grant me health from all sicknesses, and be pleased with me for all eternity!”

On the other hand, good health is not an absolute good. The believer can also find himself asking God to grant ills and their remedies, if that be God’s will.

“O God! Grant blessings to our master Muhammad and to the family of Muhammad, to the number of ills and their remedies; bless him and them, and grant them unending peace.” ...

He goes on to note that the prayer inspires him to see the world as a huge hospital, full of sick people, who come before God as the compassionate Healer who answers the needs of all. His spirituality leads him to understand that since both health and illness come from God, true faith consists of accepting willingly and patiently whatever God sends and placing one’s trust in God who is the healer of bodies and souls.

In this program, we read twenty-five remedies which may offer true consolation and a beneficial cure for the sick and those struck by disaster, who form one tenth of mankind with the Arabic (Tahmidiye -with 6 ism-i Azam and a verse from the Qur'an ) prayers and  Best Spiritual Songs

Dec 16, 201953:44
ZAKİRİN-33- 1 - ŞİFA TERAPİSİ (Hastalar Risalesi-1) ve ŞİFA (Tahmidiye AR-TR ) DUALARI-1

ZAKİRİN-33- 1 - ŞİFA TERAPİSİ (Hastalar Risalesi-1) ve ŞİFA (Tahmidiye AR-TR ) DUALARI-1

Ustad Bediuzzaman Hz nin yazdığı 25.Lem'a-Hastalar risalesi , nev-i beşerin on kısmından bir kısmını teşkil eden musibetzede ve hastalara hakiki bir teselli ve nâfi’ bir merhem olabilecek yirmi beş devayı icmalen beyan ediyor.Hastalara bir merhem, bir teselli, manevî bir reçete, bir iyadetü’l-mariz ve geçmiş olsun makamında yazılmıştır.

İnsanin yaşamındaki hastalık sıkıntı ve musibetler dua ve ibadetin  vaktidir. Nasıl ay ve güneş tutulması Hüsuf ve Kusüf namazının vakti ise, sıkıntı ve musibetler de dua ve ibadetlerin vaktidirler. Bu durumlarda şimdi sağlık nimetinin kadrini daha iyi anlamanin, hastalıklara sabretmenin , kadere razı olmanın ve tam duaların vaktidir diyerek bu anları değerlendirerek sırf Allah rızası için tavsiye edilen duaları okumali,dinlemelli paylaşmalı
Şayet dua ve ibadeti sırf bir musibet ve sıkıntıdan kurtulma aracı görürsek, ya da bir menfaat elde etmeyi maksut yaparsak, bu duanın Allah katında bir değeri olmayabilir. Ama niyetimiz sırf Allah rızası iken, duamıza hemen cevap ve kabul edilir ise, bu da Allah’ın kerem ve lütfundandır der, şükrederiz.

Bediüzzaman, maddi-hakiki hastalık dediği kısmı hekimlere ve onların tedbirlerine bırakarak vehmi hastalıklar dediği, habbeyi kubbe yaparak hastalığını gözünde büyüterek korkusunda boğulan insanlardaki vehmi ortadan kaldıracak tedbirler söyler.
Meyus ve ümitsiz bir hastaya manevî bir tesellî, bazan bin ilâçtan daha ziyade nâfidir.
Hastalar Risalesi Hastaları teselli eder, moral verir. Âdeta hasta olmayı insanlara sevdiren bir üslûpla insanların kötü gördüğü hastalığın iç yüzünde sayısız güzellikler olduğunu ispat eder. Hastalığı belki de on katına çıkaran evhamı, yani gereksiz korkuyu, telâş ve paniği çok zararlı bulur. Kişinin, hastalığını yenebileceğine inanması ve onu küçük görmesi gerektiğini anlatılır.

Hastalar Risalesi okumak ve dinlemekle şifaya vesile olan kerametli bir kitaptır. Samimi bir niyetle defalarca okuyan kimselerde şifaya vesile olduğuna veya iyileşmeye katkıda bulunduğuna dair birçok olay vardır.

Üstad Hz  maddi ve manevi musibetlere ve hastaliklara Tahmidiye okumayı tavsiye etmektedir.
Tahmidiye, Cevşenin on iki bölümünden bir bölümünü oluşturan çok müessir bir duâdır.
Allah’ın (cc) ihsan ettiği nimetler için çok geniş ve küllî hamdleri içine alan bu Tahmidiye duasının, pek çok maddî ve mânevî hastalığa da şifa olduğu belirtilmektedir.

Hazreti Ali (ra) Efendimiz ismi azam olarak kendine kabul ettiği Ferd, Adl, Hay, Kayyum, Hakem, Kuddüs olan altı esmayı, 19 ukdeden oluşan ve bu isimleri şefaatçi  ederek duâ ettiği çok tesirli, küllî bir duâdır. Bu tesirli duânın pek çok maddî ve manevî olan hastalıklara şifa olduğu belirtilmiştir. Bu duâyı birçok büyük zatlar hasta oldukları zaman okudukları rivayet edilmiştir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin de hastalandığı zaman, özellikle zehirlendiği durumlarda bu duâyı daha çok okuduğu ve bunun neticesinde şifa bulduğu bilinmektedir.

Bediüzzaman hazretlerinin okuduğu şekliyle (Her sabah bahusus aç karina baştan sona kadar 19 defa okunması ve her defasında bir yudum su, çay ya da tercihen zemzem içilerek)okunması  tavsiye ediliyor.7, 9 ya da 11 gün buna devamın güzel olacağı belirtilmekle beraber, asıl duayı kalbde duymanın ve manalarini tefekkür ederek vicdanda hissetmeye çalışmanın önemli olduğu vurgulanıyor.)

Biz bu programda Hastalar risalesinden devalari okurken, yine Üstad Hz nin tavsiyesi ile maddi ve manevi musibetlere ve hastaliklara şifa olan Tahmidiye yi TR aciklamalari ile ve bazı salatu selamlarla birlikte okuduk.

Ayrıca Yabancı dostlarımız için İngilizce seslendirilen Hastalar risalesinden devalari ve değişik zamanlarda ve mekanlarda edilen dua ve yakarışları bazı ezgi kaside ve müzikal enstrumanlarla birlikte "özel" bir İngilizce program hazırladık.

Dec 16, 201901:15:34
ZAKIRIN-SUFİ-32- BEDIUZZAMAN SAID NURSI(The great mujaddid of the 20th century and the commentator of the Qur'an for all people and religions) and RISALE-I NUR Collection and WORDS

ZAKIRIN-SUFİ-32- BEDIUZZAMAN SAID NURSI(The great mujaddid of the 20th century and the commentator of the Qur'an for all people and religions) and RISALE-I NUR Collection and WORDS

BEDIUZZAMAN SAID NURSI-The great mujaddid of the 20th century and the commentator of the Qur'an for all people and religions. RISALE-I NUR Collection and WORDS

Bediuzzaman Said Nursi was born in 1876 in Eastern Turkey (the Village of Nurs) and died in 1960 in Urfa in Turkey.

The Risale-i Nur collection is a six-thousand-page commentary on the Quran written by Bediuzzaman Said Nursi in accordance with the mentality of the age. Since in our age faith and Islam have been the objects of the attacks launched in the name of so called science and logic, Bediuzaman Said Nursi therefore concentrated in the Risale-i Nur on proving the truths of faith in conformity with modern science through rational proofs and evidence, and by decribing the miraculous aspects of the Quran that relate primarily to our century. This collection now has millions of readers both in and outside of Turkey.

Bediuzzaman understood an essential cause of the decline of the Islamic world to be weakening of the very foundations of belief.

His method was to analyse both belief and unbelief and to demonstrate through clearly reasoned arguments that not only is it possible, by following the method of the Quran, to prove rationally all the truths are the only rational explanation of existance, man and the universe.

Bediuzzaman thus demonstrated in the form of easily understood stories, comparisons, explanations, and reasoned proofs that, rather than the truth of religion being incompatible with the findings of modern science, the materialist interpretation of those findings is irrational and absurd. Indeed, Bediuzzaman proved in the Risale-i Nur that science's breathtaking discoveries of the universe's functioning corroborate and reinforce the truths of religion.

The Risale-i Nur shows that true happiness is only to be found in belief and knowledge of God, both in this world and the Hereafter. And it also points out the grevious pain and unhappiness that unbelief causes man's spirit and conscience, which generally the misguided attempt to block out through heedlessness and escapism, so that anyone with any sense may take refuge in belief.

Bediuzzaman displayed an extraordinary intelligence and ability to learn from an early age, completing the normal course of Madrasa (religious school) education at the early age of fourteen, when he obtained his diploma. He became famous for both his prodigious memory and his unbeaten record in debating with other religious scholars. Another characteristic Bediuzzaman displayed from an early age was an instinctive dissatisfaction with the existing education system, which when older he formulated into comprehensive proposals for its reform.

Contrary to the practice of religious scholars at that time, Bediuzzaman himself studied and mastered almost all the physical and mathematical sciences, and later studied philosophy, for he believed that it was only in this way that Islamic theology (Kalâm) could be renewed and successfully answer the attacks to which the Qur'an and Islam were then subject.

Risale-i Nur Collection, Subcategories:A Guide for Youth,Al-Mathnawi al-Nuri,Gleams of Truth,Humanity's Encounter with the Divine Series,25 Remedies for the Sick,33 Windows to the Truth,Belief and Unbelief,Belief and Worship,Existence and Divine Unity,Hope and Solace for the Elderly,Nature Cause or Effect,Prophet Muhammad and His Miracles,Reflections on the Divine,Sincerity and Brotherhood,The Miraculous Quran and Some of Its Mysteries,The Resurrection and the Hereafter,Ramadan, Frugality, Thanksgiving,The Gleams,The Letters,The Rays,The Reasonings,Words

Dec 16, 201901:36:45
ZAKIRIN - SUFI -31 Hz. MEVLANA (About of Maulana Jalal ad-Din Rumi and Masnavi, Advice-Poetry from Masnavi, Sufi Music, Dhikr ,Tolerance - Peace Songs)

ZAKIRIN - SUFI -31 Hz. MEVLANA (About of Maulana Jalal ad-Din Rumi and Masnavi, Advice-Poetry from Masnavi, Sufi Music, Dhikr ,Tolerance - Peace Songs)

Mevlana Celaddiin-i Rumi is a 13th century Muslim saint and Anatolian mystic known throughout the world for his exquisite poems and words of wisdom, which have been translated into many languages. Rumi, as he is known in the west, is the best selling poet in USA. The United Nations declared 2007 The Year of Rumi and celebrations were held world wide.

Mevlana was a Muslim, but not an orthodox type. His doctrine advocates unlimited tolerance, positive reasoning, goodness, charity and awareness through love. To him all religions were more or less truth. Mevlana looked with the same eye on Muslim, Jew and Christian alike. His peaceful and tolerant teachings have appealed to men of all sects and creeds. In 1958, Pope John XXIII wrote a special message saying: “In the name of the Catholic World, I bow with respect before the memory of Rumi.”

Hz. Mevlana, passed away on 17 December 1273 following a brief time on his sickbed and reached out to his Allah and his beloved prophet. and was laid to rest beside his father in Konya, in present day Turkey. Mevlevi disciples call this night Seb-i Arus (wedding night), the night of unity.

Mevlana's Works

In addition to his best-known book of verse, Masnawi, the first eighteen lines of which were written down personally and the rest dictated to his student, Chalabi Husameddin, he also wrote Divan-i Kebir; Fih-i Ma-Fi, Mecalis- i Seb’a and Mektubat.
Masnawi
It contains 26 thousand couplets in six volumes, consisting of stories inspired by the Quran’s teachings about all that is created, as well as Hz. Mohammad’s words and their morals.
Divan-i Kebir
Preceding Masnawi, it is a collection of poems recited by Hz. Mevlana over a wide span of time. It contains approximately 40 thousand couplets within twenty-one moderate-size divans, as well as one “Divan-i Rubai”
Fih-i Ma-Fih
It connotes “What’s within is within” and contains Hz. Mevlana’s lectures. Mecalis-i Seb’a: As the meaning of the title “Seven Sermons” implies, it contains Hz. Mevlana’s seven lectures.
Mektubat
It consists of the 147 letters Hz. Mevlana wrote to relatives, including his son Sultan Veled, and to friends, rulers, and officials of the State.
The daily language of the time was Turkish, the scientific language was Arabic, while Persian was the language of literature. For this reason Hz Mevlana’s books are all in Persian. They were all translated into Turkish at a later time.

In his books, Hz. Mevlana talks about how to be a wholesome human being: one who has inner peace and harmony, one who is both aware of and appreciates God’s blessings, one who takes a stand in the face of life’s hardships, one who is tolerant and loving.

The Mevlevi life is based on “adab and erkan” (discipline and rules of conduct). In their conduct, they are very kind, graceful, and discreet and they never go to extremes in behaviour or in speech. In salute, they place their right hand on their heart and incline their head slightly, implying “you are in my heart”. Even their handshake is peculiar to their discipline. They seize and kiss the back of each others hands, indicating mutual respect and equality. This is a greeting from ”soul to soul” and denotes equality of existence. Every part of the Mevlevi system of behavior bears a symbolical meaning, such as taking soft steps or showing respect to their daily appliances, and they can be observed in the act of the whirling dervishes in ‘Sema’ rituals, which are considered an extension of their daily lives.

Dec 11, 201937:58
ZAKİRİN-30- CEVŞEN-ÜL KEBİR (1001 Esma-ul Hüsna ile Yakarışlar - AR ve TR Açıklamalı)-1-2

ZAKİRİN-30- CEVŞEN-ÜL KEBİR (1001 Esma-ul Hüsna ile Yakarışlar - AR ve TR Açıklamalı)-1-2

Bediüzzaman Hz. nin neşrettirdiği Cevşenü'l-Kebir münacatının başında yazdığı kısa bir takdim yazısında, Cevşen'in senedi hakkında şunları söylemiştir:"Hz. Peygamber'e Cebrail'in vahiy ile getirdiği ve 'Zırhı çıkar bunu oku.' dediği, gayet yüksek ve çok kıymettar bir münacat-ı peygamberi'dir ki İmam Zeynelabidin (r.a)'den tevatürle rivayet edilmiştir."
Üstad "binbir esma-i ilahiyi havi" "Kur'an'ın hakiki ve tam bir nevi münacaatı ve Kur'an'dan çıkan bir çeşit hülasası olan Cevşen-i Kebiri her gün okumuş,  bu adetini hayatı boyunca terketmemiştir:
"Bin bir esma-i ilahiyyeye sarihan ve işareten bakan ve bir cihette Kur'an'dan çıkan bir harika münacat olan ve marifetullahta terakki eden bütün ariflerin münacatlarının fevkinde bulunan ve bir gazvede 'Zırhı çıkar bu Cevşen'i oku' diye Cebrail'in vahiy olarak getirdiği Cevşenü'l-Kebir münacatı içindeki hakikatler ve tam tamına Rabbine karşı  tavsifler, Hz. Muhammed'in (asm) risaletine ve hakkaniyetine şehadet eder."
Cevşen'de 250-251 adet Allah in esmasi ve 750 adet sıfatı ile birlikte 1001 esma-ul Hüsna ve sifat-ul ulya  yer almaktadir. Nitekim Cevşen 'in sonunda bulunan duada yer alan "Allah'ım, senin o çok kıymetli ve şerefli isimlerin ile, o pek haşmetli ve incelik dolu sıfatların hakkı için istiyor ve sana yalvarıyorum" mealindeki ifadeden bunu anlamak mümkündür.
Cevşen duası yüz (100)  (bölümden) meydana gelmiştir. Her bolumde on isme yer verilmektedir. Münacatta her 10 esmadan sonra tekrarlanan ve ateşten kurtulma dileğini ihtiva eden 100 defa tekrarlanan [Subhaneke ya la ilahe illa ente el-Eman, el-Eman ...dedikten sonra  30 adet "hallisna" 30 defa "ecirna" 30 defa "neccina" tekrar 10 defa "hallisna" şeklinde ifade edilmektedir.
"Kur'an'ın hakikî ve tam bir nevi münacatı ve Kur'an'dan çıkan bir çeşit hulasası olan Cevşenü'l-Kebir namındaki münacat-ı Peygamberi'de (asm) yüz defa "Subhaneke ya la ilahe illa ente el-Eman el-Eman hallisna ve ecirna ve neccina mine' n-nar" cümlesinin tekrarında tevhid gibi kainatça en büyük hakikat ve mahlukatın rububiyete karşı tesbih ve tahmid ve takdis gibi üç muazzam vazifesinden en ehemmiyetli bir vazifesi ve şekavet-i ebediyeden kurtulmak gibi nev'i insanın en dehşetli meselesi ve ubudiyet ve acz-i beşerin en lüzumlu neticesi bulunması cihetiyle binler defa tekrar edilse yine azdır."
"Düşmanlarımın maddi-manevi zehirlerine karşı Cevşen ve Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa kudsiyetleriyle kurtardılar." demiştir.
Cevşen hâlisâne yapılmış bir duadır. Onun hangi cümle ve kelimesi ele alınırsa alınsın, damla damla ihlâs ve samimiyet yüklü dua takattur eder.
Cevşen baştan sona peygamberane ifadelerle bezeli bir edaya sahiptir
İmam Gazzâlî gibi bir allâme, Gümüşhanevî gibi bir büyük veli ve Bediüzzaman gibi bir sahibkırân, Cevşen'i kabullenip onu vird edinmişlerdir. Hatta İmam Gazzâlî ona bir şerh yazmıştır. Cevşen'in me'hazindeki kuvvet ve kudsiyete ait başka hiçbir delil ve burhan olmasa, sadece isimlerini verdiğimiz büyüklerin bu kabullenişleri ve yüzbinlerce insanın Cevşen'e gönülden bağlanıp değer atfetmeleri, Cevşen in makbuliyeyine deliller olsa gerek.

Bediüzzaman Hz nin talebelerinden İbrahim Hulusi Yahyagil diyorduki ,"Üstadım Bediüzzaman Hazretleri, dualarında "ecirna min'en-nar" ifadesini kullanırken, 'nar' kelimesini dört elif miktarı uzatır ve her bir uzatmanın ayrı bir ateşe işaret ettiğini söylerdi. Bu dört ateşi ise: dünya fitneleri ateşi, berzah (kabir)azabı ateşi, kıyamet günü dehşet ateşi ve cehennem ateşi olarak değerlendiriyordu."
Bizde bu tavsiyeye binaen TR açıklamalarında bu usule göre okuduk.

Allah'tan, 1001 Esma-ül Hüsna kapsamlı Cevşen hürmetine, bizi Cevşen sahibinin şefaatine mazhar etmesini diliyor; iyi hizmetlerde tevfikini lütfetmesini niyaz ediyoruz.  zakirin4444@gmail.com


Dec 01, 201902:06:37
ZAKIRIN-SUFI- 29 - 1- Great Call to GOD (Al-Jawshan-al-Kabir - that contains 1000 names and attributes of God) AR and EN prayers and beautiful spiritual hymns

ZAKIRIN-SUFI- 29 - 1- Great Call to GOD (Al-Jawshan-al-Kabir - that contains 1000 names and attributes of God) AR and EN prayers and beautiful spiritual hymns

Al-Jawshan-al-Kabir (that contains 1000 names and attributes of God) AR and EN  prayers

Transmitted from the Prophet Muhammad, "Al-Jawshan-al-Kabir" (that contains 1000 names and attributes of God)  prayers is one of the prayers most frequently recited by Muslims; its contents have deep meanings, its expressions are elegant, and various hadiths relate the rewards that one may receive in this world as in the hereafter for reciting it. 

Our read (Arabic)Jawshan Kabeer  is a long  prayer that contains 1000 names and attributes of God.  

Al-Kaf-ami narrates in al-Balad al-Ameen and al-Misbah that Hz. Imam Ali as-Sajjad (AS) related from his father, from his grandfather the Prophet of Allah (S) that this supplication was taught by the Angel Jibraeel (AS) to the Prophet during one of the battles Jibrael (AS) explained the greatness of this supplication which includes that whoever reads it with a pure intention the always, Allah will grant him sustenance on the Night of Power and will create for this person 70,000 Angels who will all be busy in the praising and glorification of Allah and will give this reward to the person who has read this supplication.

In addition, whoever reads this supplication three times during , Allah will make the hell-fire forbidden on him and would make it obligatory for that person to go into Paradise. For such a person, Allah will also appoint two Angels to protect that person from all evils and he would be in the protection of Allah for as long as he is alive.

Then Imam Husain ibn Ali (as) said, “My father Ali ibn Abi Talib (AS) had bequeathed to me that I should memorise and protect this supplication and write it on his Kafan (burial shroud) and that I should teach it to my family and encourage them to read it as it contains 1,000 names of Allah and within these names is the Greatest Name of Allah (Ism-e-Azam).


Dec 01, 201948:53
ZAKIRIN- SUFI- 27- 2 - Everything is a mirror to God (Evidences about God and Prayers and Spiritual Best Songs)

ZAKIRIN- SUFI- 27- 2 - Everything is a mirror to God (Evidences about God and Prayers and Spiritual Best Songs)

The love of God is the essence of everything and is the purest and cleanest source of all love. Compassion and love flow to our hearts from Him. Any kind of human relation will develop in accordance with our relation to Him. Love of God is our faith our belief and our spirits in the physical body. He made us live when we did. If we are to live today it is only through him. The essence of all existence is His love and the end is an expansion of that divine love in the form of Paradise. Everything He created depends on love and He has bound His relationship with humankind to the holy pleasure of being loved.

Everything is a mirror to God

Consider the sun: from the planets to drops of water to fragments of glass and sparkling snow-flakes a radiant effect particular to the sun is apparent. If you do not accept the tiny suns apparent in these innumerable things to be the manifestations of the sun's reflection then you will have to countenance the absurdity of accepting the actual existence of a sun in each drop of water and in each fragment of glass and transparent object facing the light of the sun. If the images or reflections of the sun in drops of water and fragments of glass and various colors in flowers are not attributed to the sun then it will be necessary to accept the existence of innumerable suns in place of the one sun which is an utterly inconceivable superstition. In just the same way if everything in the universe is not attributed to One God the Absolutely All-Powerful One it will be necessary to accept in place of One God as many gods as the particles in the universe. This will mean falling to the degree of accepting a hundred-fold inconceivability.Everything is a mirror to God

God raises to life in spring and summer hundreds of thousands of species of plants and animals with complete differentiation and specification and perfect orderliness and separation amid infinite intermingling and confusion.

He 'inscribes' on the face of the earth the individual members of hundreds of thousands of different species all together without fault forgetting mistake or deficiency and in most well balanced well-proportioned well-ordered and perfect fashion. This evidently points to One of Majesty an All-Powerful One of Perfection an All-Wise One of Grace and Beauty. One who has an infinite Power all-encompassing Knowledge and a Will capable of governing the whole universe.

The content of the prayers includes the names of God, or a duʿāʾ (prayer of supplication) taken from the hadith or the QuranThe work read in this program, "Words" forms the first part of the Risale-i Nur collection, an approximately 6,000-page Qur'anic commentary.  Subjects discussed are God, resurrection, prophet hood, destiny, ego, worship, and how the truth of these matters is revealed through nature. 

Transmitted from the Prophet Muhammad, "Al-Jawshan-al-Kabir" prayers is one of the prayers most frequently recited by Muslims; its contents have deep meanings, its expressions are elegant, and various hadiths relate the rewards that one may receive in this world as in the hereafter for reciting it. 

Nov 30, 201947:39
ZAKIRIN-SUFI-27- Thanksgiving (for any time) Prayers for Allah

ZAKIRIN-SUFI-27- Thanksgiving (for any time) Prayers for Allah

Thanksgiving is a wonderful time to gather with family and friends and reflect on the blessings of the last year. Many of us experience renewed hope and faith during the Thanksgiving holiday because we turn our eyes onto what is most important. What if we spent time each day in giving thanks and prayer? How could God grow out faith and trust if we lived a life of thanks through all seasons and not just Thanksgiving time? When your heart is filled with gratitude, there is little room to worry or complain.

We would love to encourage and help you along the way toward greater hope and joy! This in the video are 10 thanksgiving prayers you can use not only for Thanksgiving day but throughout the year. Start listened out the promises of God  and have it to the full. 

Dhikr , in which short phrases or prayers are repeatedly recited silently within the mind or aloud.

A person who recites the Dhikr is called a ḏākir ([ZAKIRIN] ذاكر). 

The content of the prayers includes the names of God, or a duʿāʾ (prayer of supplication) taken from the hadith or the Quran.

There are several verses in the Quran that emphasize the importance of remembering the will of God by saying phrases such as "God willing," "God knows best," and "If it is your will.' This is the basis for dhikr. Sura 18 (Al-Kahf), ayah 24 states a person who forgets to say, "God Willing," should immediately remember God by saying, "May my Lord guide me to do better next time." Other verses include sura 33 (Al-Ahzab), ayah 41, "O ye who believe! Celebrate the praises of Allah, and do this often,"and sura 13 (Ar-Ra'd), ayah 28, "They are the ones whose hearts rejoice in remembering God. Absolutely, by remembering God, the hearts rejoice."Muhammad said, 'The best [dhikr] is La ilaha illa’llah ("there is no God but God"), and the best supplicatory prayer is Al-hamdu li’llah ("praise be to God").

All theist-prayerfull- believe dhikr is one of the best ways to enter the higher level of Heaven and to glorify the Oneness of Allah.

To Sufis, dhikr is seen as a way to gain spiritual enlightenment and achieve union (visal) or annihilation (fana) in God. All theist sects endorse individual rosaries as a method of meditation, the goal of which is to obtain a feeling of peace, separation from worldly values (dunya), and, in general, strengthen Iman (faith).

Our read (Arabic)Jawshan Kabeer  is a long  prayer that contains 1000 names and attributes of God.  

Dear God, Thank you for your amazing power and work in our lives, thank you for your goodness and for your blessings over us. Thank you for your great love and care. Thank you for your sacrifice so that we might have freedom and life. Forgive us for when we don't thank you enough, for who you are, for all that you do, for all that you've given. Help us to set our eyes and our hearts on you afresh. Renew our spirits, fill us with your peace and joy. We love you and we need you, this day and every day. We give you praise and thanks, 

Lord, teach me to offer you a heart of thanksgiving and praise in all my daily experiences of life. Teach me to be joyful always, to pray continually and to give thanks in all my circumstances. I accept them as Your will for my life . I long to bring pleasure to Your heart daily. Break the power of the enemy in my life. Defeat Him through my sacrifice of praise. Change my outlook and attitude into one of joyful contentment with my present circumstances. I thank You for… [Name a difficult circumstance in your life presently and thank God for it.]

ZAKIRIN also has 10 different prayer programs. Wait and listen to the other (prayers)topics. From contact: zakirindede@gmail.com

Nov 29, 201957:50
ZAKİRİN-26-Hz Ali (RA) Faziletleri,Duaları(Kaside-i Mecdiyye,Sekine,Kenzul Arş)

ZAKİRİN-26-Hz Ali (RA) Faziletleri,Duaları(Kaside-i Mecdiyye,Sekine,Kenzul Arş)

Hz. Ali (RA)'nin Fazileti
Dördüncü halife olan Hz. Ali'nin (RA) künyesi Ebû'l-Hasan, lâkabı Haydar, yani Allah'ın Arslanıdır. Ünvanı ise, Emîrü'l-Mü'minîn'dir. Beş yaşından itibaren Resûlüllah Efedimizin yanında bulunmuş, O'nun zülâl-i marifetinden içmiş, ta'lim ve terbiyesinden geçmiş, feyz ve irfanından had safhada istifade etmiştir. İslâm'a girenlerin üçüncüsüdür. Kadınlardan ilk Müslüman Hz.Hatice (R.Anhâ), erkeklerden Hz.Ebûbekir (RA), çocuklardan ise Hz. Ali'dir. Hz. Ali (RA), Peygamber Efendimizin (SAV) hem amcazadesi, hem damadıdır. Vahyin ilk kâtiplerindendir. Peygamber Efendimizi yıkayıp kefenlemek de O'na nasib olmuştur. 

O'nun yüksek seciyeleri, insanî meziyetleri sayılamayacak kadar çoktur. Bunlardan en önemlisi ilim ve irfandaki erişilmez mertebesiydi. Sahâbeler arasında ilimde en ileriydi; en müşkil meseleleri o hallederdi. Kur'an'ın ahkâm ve esrarına derin bir vukufiyeti vardı. Muğlak mes'eleleri çözmede büyük bir maharet sahibiydi. Sahâbelerin çoğu ilmî mes'elelerde O'nun re'yine müracaat ederlerdi. İlimdeki bu iktidarından dolayı Hz.Ebûbekir ve Hz.Ömer'in müşavirliklerinde bulunmuş ve şeyhülislâmlık görevini deruhte etmişti.O, hakikaten bir ilim ve marifet çeşmesiydi. Cenâb-ı Hak, O'nun ilim ve marifetine öyle bir bereket ihsan etmişti ki, günümüze kadar gelen bütün âlim ve ârifler O'nun ilim ve marifetinin meyveleri olmuşlardır. Evet, bütün İslâm âlimleri, ilimlerini temelde Hz. Ali'ye borçludurlar. Sarf ve nahiv ilmini ilk defa istihraç eden O'dur. Bu bakımdan kendisine "İlmin bânîsi" de denilmektedir.

Hz. Ali Efendimizin (ra) okunmasını istediği Sekine, Allah’ın altı İsm-i Azamı olan “Ferd, Hayy, Kayyûm, Hakem, Adl, Kuddûs” isimleri ile bir münacattır. Bu dua Mecmuatü'l-Ahzabta “Kaside-i Ercûze”nin içinde geçmektedir.Bediüzzaman tarafından düzenlenen elimizdeki şekliyle “sekine“ duası, değişik yönlerden on dokuz sayısını göstermektedir. On defa Allahu Ekber (Allah en büyüktür) diye tekbir getirildikten sonra ism-i Azam olduğu rivayet edilen 6 esmadan sonra  on dokuz harfli besmele ile Allah'ın on dokuz harfli altı ismine yer verilmektedir.Söz konusu on dokuz âyetin birinin harfleri de on dokuzdur

Kenzül Arş Duası Hz. Ali r.a tarafından düzenlendiği, ehlibeyt ve sahabeler tarafından onların aracılığı ile rivayet edildiği bilinen bir duadır.
Kenzül Arş Duası asıl sûreti Kur’an-ı Kerim’den alınan muazzam hikmetleri sırları ve faziletleri olan bir duadır.Hazreti Ali kerremallahü vechehû buyuruyor ki:“ Ben bu duayı okuduğum vakit düşmanıma galebe çalardım. Kim ki Fâtiha’yı, İhlas Süresi’ni, Kâfirun ve Felak ve Nâs Suresi’ni üç kere okuyup sonra da bu duayı okursa Allah onu karşılaştığı bütün varlıkların şerrinden korur ve her türlü hastalıktan, her zalimin şerrinden onu emin kılar ve bütün isteklerini verir.
Duânın başlangıç kısmı Allah’ın Erhamü’r-Râhimîn, Hannân, Mennan, Bedîü’s-Semâvâti ve’l-Arz, Zü’l-Celâli Ve’l-İkram isimlerine ve Allah’ın Kerîm zatını zikre tahsis edilmiş. Bu yüce isimlerin şefaatiyle özrümüzün kabulünü, ihtiyaçlarımızın giderilmesini, isteklerimizin verilmesini, günahlarımızın bağışlanmasını istiyoruz ve nitekim günahları Erhamü’r-Râhimîn olan Allah’tan başka hiç kimsenin bağışlayamayacağını dile getiriyoruz.Kur’ân’dan ve hadislerden alınan bu duâ metnini, sıkıntılı hallerimizde, günahlarımızdan af ve bağışlanma istediğimiz ve ihtiyaçlarımızın giderilmesini şiddetle arzuladığımız her an, Allah’ın merhametine ve şefkatine sığınmak için okuyabiliriz,dinleyebiliriz

Nov 22, 201901:14:10
ZAKİRİN-25-VELADET-İ NEBEVİ (Süleyman Çelebi Mevlidi, İbn-i Meşiş-Abdulkadir Geylani Hz. Salavatları, Mevlana-Alvarlı Efe Hz. Kasideleri)

ZAKİRİN-25-VELADET-İ NEBEVİ (Süleyman Çelebi Mevlidi, İbn-i Meşiş-Abdulkadir Geylani Hz. Salavatları, Mevlana-Alvarlı Efe Hz. Kasideleri)

ZAKİRİN-25-VELADET-İ NEBEVİ (Süleyman Çelebi Mevlidi,İbn-i Meşiş-Abdulkadir Geylani Hz. Salavatları, Mevlana-Alvarlı Efe Hz. Kasideleri)

 İftihar Tablosu’nun doğumu, topyekûn insanlığın da yeniden doğumu sayılır. O’nun dünyayı şereflendireceği güne kadar akın karadan, gecenin gündüzden, gülün de dikenden farkı yoktu; dünya âdetâ umumî bir mâtemhâne, varlık da tıpkı bir kaostu. O’nun eşyanın yüzüne çaldığı nur sayesinde, zulmet ziyâdan ayrıldı, geceler gündüze kalboldu; kâinat kelime kelime; cümle cümle, fasıl fasıl okunur bir kitap haline geldi.. ve her şey âdetâ yeniden dirildi ve gerçek değerini buldu

O vahşet devrinde kâinat ufkundan Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi,bir güneş doğdu. Bu güneş âhir zaman Peygamberi Hz. Muhammmed Aleyhissalâtü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü idi.

Bediüzzaman'a göre Mevlid-I Nebevi;

"Mevlid-i Nebevi ile Miraciye'nin okunması gayet faydalı ve güzel bir adettir ve iyi, hoş bir adet-i İslamiye'dir. Belki hayat-ı ictimaiye-i İslamiye'nin gayet latif, parlak ve tatlı bir sohbet sebebidir. Belki, hakaik-i imaniyenin hatırlatılması için en hoş ve şirin bir derstir. Belki imanın envarını, muhabbetullahı ve aşk-ı Nebevi'yi göstermeye ve tahrike en müheyyic (heyecan uyaran) ve müessir bir vasıtadır."

İşte bu geceye Veladet-i Nebi Gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz.

Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir.

*Her fırsatta, Peygamber Efendimiz’e (aleyhissalatu vesselam) salât u selam getirmemiz O’na karşı vefamızın gereğidir. Çünkü, salât u selamlarla O’nu her anışımız, hem O’nun peygamberliğini bir tebrik, hem getirdiği saadet-i ebediye müjdesine karşı bir teşekkür ve hem de bildirdiği fermanlara itaatimizi ve biatımızı yenilememiz manasına gelmektedir.

Efendiler Efendisi’ne salât u selâm okumakla, ahd-ü peymanımızı yenilemiş, ümmeti arasına bizi de dahil etmesi isteği ile kendisine müracaat etmiş oluyoruz. “Seni andık, Seni düşündük; Allah Teala’ya Senin kadrini yüceltmesi için dua ve dilekte bulunduk” demiş ve O’nun engin şefkat ve şefaatine sığınmış oluyoruz. Dolayısıyla, salât u selama Efendimiz’den daha çok biz muhtaç bulunuyoruz. O’na müracaatımızla mevcudiyetini, büyüklüğünü kabullenmiş ve küçüklüğümüzü, hiçliğimizi ilan etmiş; aczimiz ve fakrımızla beraber, şiddetli ve çok büyük bir günün endişesiyle melce ve mencâ olarak Rasul-ü Ekrem’e dehâlet etmiş, arz-ı ihtiyaç ve arz-ı halde bulunmuş oluyoruz.

Bu programda Süleyman Çelebi’nin Viladet ve Merhaba bahirleri , Kulubuddaria da bulunan İbn-I Meşiş ve Abdulkadir Geylani Hazretlerinin Salavatları, Mevlana Hz nin "O Geliyor 0" beyitleri ve Alvarlı Efe Hz nin "Nenni Muhammedim Nenni" Kasidesi okundu

Ey güzeller güzeli Sevgili gel, bir kere daha yeniden misafirimiz ol. Tahtını sinelerimize kur ve bize buyurabildiğin her şeyi buyur. Gel, gönüllerimizdeki karanlıkları kov, bütün benliğimize ruhunun ilhamlarını duyur ve bize yeniden diriliş yollarını göster. Gel, her gün biraz daha azgınlaşan şu zulmetleri güneşlere taç giydiren ışığınla dağıt ve herkesi inleten zulüm ve adaletsizlik ateşini söndürüver. Gel, her şekliyle kine, nefrete, düşmanlığa kilitlenmiş şu zavallı ruhların boyunlarındaki zincirleri çöz; sevgiye, merhamete, şefkate hasret giden sinelerimizi muhabbetle, hoşgörüyle coştur. Gel, ruhlarımızı aklın aydınlığı, gönüllerimizi de mantık ve muhakeme enginliğiyle buluştur ve bizi kendi içimizdeki kopukluklardan kurtar. ne olur artık ağlayan gönüllerimize acı da gel; doğ canlarımıza Yaratan aşkına, bizi yalnız bırakma; yalnız bırakıp ruhlarımızı Sensizlik ateşine yakma.

Nov 07, 201901:12:46
ZAKİRİN-24-SABAH-İKİNDİ NAMAZ TESBİHATI ( TR AÇIKLAMALI)

ZAKİRİN-24-SABAH-İKİNDİ NAMAZ TESBİHATI ( TR AÇIKLAMALI)

ZAKİRİN-24-SABAH-İKİNDİ NAMAZ TESBİHATI ( TR AÇIKLAMALI)

 Günlük evrad ve ezkarlara rağbet etmemizi emreden ayet ve hadisleri hatırlayalım
 “Ticaretin ve alışverişin, onları Allah’ın zikrinden, namazı ikame etmekten ve zekâtı vermekten alıkoymadığı adamlar ki (onlar), kalplerin ve gözlerin (dehşetten) döneceği günden korkarlar.”[6]
 Ebû Hüreyre radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittiğini söylemiştir:
 “Vallahi ben günde yetmiş defadan fazla Allah’dan beni bağışlamasını diler, tövbe ederim.” (Buhârî, Daavât 3)
 * Müslim de geçen bir hadiste de: “Benim de kalbime gaflet çöküyor, ben de Allah’tan günde yüz sefer bağışlanma istiyorum.” buyuruluyor.
 Nebiyy-i Ekrem (asm) “İmânınızı dâimâ yenileyiniz” buyurduğunda:
 “Yâ Resûlellah imanımızı nasıl yenileyeceğiz?” diye sual olundu. Cevaben:
“Lâ ilâhe illallah zikr-i şerifini çok yapınız, buyurdu.”[11]
 Ebü’d–Derdâ radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbına:
 “Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi?” diye sordu. Onlar da:
– Evet, söyle dediler. Resûl–i Ekrem de:“Allah Teâlâ’yı zikretmektir.” buyurdu.[24]

Üstad Hazretlerinin  Gece ibadeti, teheccüd namazı ve mutlaka seher vaktinde uyanık ve tesbihatta ve duada olması daimî idi. Gece evrad okuduktan sonraki dua zamanı çok ehemmiyetli idi. Herhalde o zamanda bir vakti vardı ki, külliyet kesbedip bütün zerrat-ı kâinat namına tesbih ve tahmid ederdi.
 Evradlarını, bütün dualarını sabah namazına bir saat kala bitirirdi. Ellerini dergâh-ı İlahiyeye açar, uzun uzun dua ederdi. Bu dua bir saat devam ederdi. O anda bizler huzuruna giremezdik. Ancak dua bittikten sonra girebildik yanına. Hatta bir defasında; “Benim bir dua vaktim var, o anda melaike de gelse kabul etmem.”  “Hem istikbaldeki Nur Talebelerine dua ediyorum... demişti..

Kısa ve uzun tesbihatı her gün beş vakit tavizsiz bir şekilde yapmak Bediüzzaman ve Risale-i Nur’a talebe olmanın da bir şartıdır. Çünkü o “dost, talebe ve kardeş” kavramlarının özelliklerini açıkladığı mektubunda, “Bu üç tabaka dahi beni mânevî dua ve kazançlarında dâhil etmek şarttır” demiştir.

Üstad Hazretlerinin  mutad okuduğu sabah dualarını tesbihat olarak talebelerine tavsiye etmiştir.

Sabah namazından dan sonra okunan dualardan sonra ve Sabah ve İkindi namzalarından sonra okunan Tercüman-Ul Esma-ul Husnayı orjinal esmasıyla okuduktan sonra Türkçe açıklamalrında ,Rabbimizin yüce isimleini yad ederek akabinde (Hulusi Agabeyin Ustadın hayatından gözlemlemesi ve beyanı ile "....Ecirna minennnar "dedikten sonra Nefis-Dunya Fitnelerinden Kabir azabından, Kıyamet dehşetinden ve Cehennem "azabından" bizi koru tavsiyei üzerine ) duaları kapsamaktadır. 

Hak dostları, yalvarış ve yakarışların ancak samimiyet, sıdk ve sadâkat içinde edâ edildiği ölçüde “İsm-i A’zam”a iktiran etmiş gibi rahmet arşına ulaşacağını âdeta İsm-i A’zam iksiri gibi hüsn-ü kabûl göreceğini söylemişlerdir. Zât-ı Ulûhiyeti tanımanın, ancak Esmâ-i İlâhiye’yi bilmekle mümkün olacağını kabul etmeli.  Bir gönül insanı olarak bu isimleri bilmeli, zikretmeli. Bizzat okuyamazsak da hiç olmassa veya zamanlarımızı değerlendirmek için online-FM kanalllarından dinleyerek paylaşarak da  bu duların feyzinden istafade etmeyi Cenab-ı Hakdan dileriz.

Programın sonunda Kabe imamından yanık Layestevi...ayetleri ve  Ebul Kasım dan mükemmel kıraatıyla Amerresulu eklendi.


Nov 03, 201958:60
ZAKİRİN-23- ÖĞLE-AKŞAM-YATSI NAMAZ TESBİHATI (TR AÇIKLAMALI)

ZAKİRİN-23- ÖĞLE-AKŞAM-YATSI NAMAZ TESBİHATI (TR AÇIKLAMALI)

ZAKİRİN-23- ÖĞLE-AKŞAM-YATSI NAMAZ TESBİHATI (TR AÇIKLAMALI)

Nisa suresinin yüz üçüncü ayetinde Cenab-ı Allah şöyle buyurmaktadır.
“Namazı kıldıktan sonra; ayaktayken, otururken ve yan yatarken Allâh’ı anın...” (Nisa, 4/103)

Diğer ayet-i Kerime de  Allah “Anın beni ki, anayım sizi!” (Bakara, 2/152) buyurmaktadır. Yani biz, Allah’ı zikr u fikr u ibadetle yâd edeceğiz, o da bizi teşrîf ve tekrîmle anacak… Biz duâ ve münacâtlarla onu mırıldanıp duracağız, o da icâbetle bize lütuflar yağdıracak... Biz dünyevî işlerimizin arasında onu unutmayacağız, o da dünya ve ukbâ gâilelerini bertaraf ederek bizi ihsanla şereflendirecek… Biz yalnız kaldığımız dönemlerde de onunla dolup taşacağız, o da yalnızlıklara itildiğimiz yerlerde bize “Enîs u Celîs” olacak... Biz rahat olduğumuz zamanlarda onu dilden düşürmeyeceğiz, o da rahatımızı kaçıran hâdiseler karşısında rahmet esintileri gönderecek... Biz onun yolunda ihlâslı olacağız; o da bizi gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insan tasavvurunu aşan hususî iltifat ve hususî pâyelerle şereflendirecek.

Beş vakit içerisinde “salât-ı vustâ”, cuma gününde “vakt-i icâbe” (duaların umumiyetle kabul olacağı saat), insanlar arasında veli kullar, ramazan ayında Kadir Gecesi, bütün tâat ve ibadetler içerisinde rıza-yı ilâhî, kâinatın ömründe kıyamet ve ferdin hayatı içerisinde ölüm anı gizlendiği gibi; Esmâ-i Hüsnâ arasında da İsm-i A’zam gizli tutulmuştur. Mü’minlerin sürekli uyanık, dikkatli ve devamlı Allah’a (celle celâluhû) ibadet ve tâat içerisinde bulunmalarına vesilelik eden bu gizlilikten dolayı hangi ismin “a’zam” olduğu da bilinememiş; pek çok muhtelif isim, İsm-i A’zam olarak zikredilmiştir.

Allah dostları, yalvarış ve yakarışların ancak samimiyet, sıdk ve sadâkat içinde edâ edildiği ölçüde “İsm-i A’zam”a iktiran etmiş gibi rahmet arşına ulaşacağını âdeta İsm-i A’zam iksiri gibi hüsn-ü kabûl göreceğini söylemişlerdir.
Zât-ı Ulûhiyeti tanımanın, ancak Esmâ-i İlâhiye’yi bilmekle mümkün olacağını kabul etmeli.  Bir gönül insanı olarak bu isimleri bilmeli ve zikretmeli.

İşte Ismi Azam Dualarını içeren Tesbihat, Üstad Bediuzzaman Hz nin çok ehemmiyet verdiği dua, zikir ve tesbihlerden ibaret, kaynağını Peygamberimiz (asm) ve İslam âlimlerinden alan çok sevaplı bir ibadettir.

Bediuzzaman Hz ifadeleri buyuruyor ;

Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediye’dir (s.a.v.) ve velayet-i Ahmediye’nin (s.a.v.) bir evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür. Sonra bu kelimenin hakikati böyle inkişaf etti: Nasıl ki, risalete inkılap eden velayet-i Ahmediye (s.a.v.) bütün velayetlerin fevkindedir. Öyle de, o velayetin tarikatı ve o velayet-i kübranın evrad-ı mahsusası olan namazın akabindeki tesbihat, o derece sair tarikatların ve evradların fevkindedir.”

Bu programda Öğle Namazlarından sonra okunan dualar,salavatlar ve Öğle-Akşam-Yatsı namazlarından sonra okunması tavsiye edilen İsm-i Azam Allah'ın yüce isimleri aynı zamanda Türkçe açıklamaları ile beraber okunmakta.

Tesbihatın sonunda Öğle namazından sonra okunması faziletli olan Sure-i Fethin sonundaki Lekad resulehurru ya...ile başlayan son ayetleri Et Tuği mükemmel kıraati ile okuyor. Bu ayetler; sahabelerin peygamberlerden sonra insanlar içinde en seçkin kimseler olduklarına sebep olan yüksek seciyeler ve kıymetli meziyetleri haber vermekle beraber; işarî manasıyla, Rasulullah'ın vefatından sonra makamına geçecek dört halifeye hilafet tertibi ile işaret edip, her birinin en meşhur medar-ı imtiyazları olan has sıfatı dahi haber veriyor.Rasulullah'dan sonra halifeliğe geçecek Hulefa-i Raşidine işaret ediyor.

Akşam namazından sonra okunması tavsiye edilen La Yestevi ayetlerini Abdussamet enfes  okuyor.

Nov 03, 201901:04:14
ZAKİRİN-22- ÜSTAD BEDİUZZAMAN HZ MUTAD DUALARI ve HUSUSİ VİRDİ

ZAKİRİN-22- ÜSTAD BEDİUZZAMAN HZ MUTAD DUALARI ve HUSUSİ VİRDİ

ZAKİRİN-22- ÜSTAD BEDİUZZAMAN HZ  MUTAD DUALARI ve HUSUSİ VİRDİ

 Hz Ustadın talebelerinin şehadetiyle o, gecelerde, göz kamaştıran bir huşû ile sabaha kadar ubudiyette bulunmuş; yaz-kış bu âdetini değiştirmemiş; teheccüd, münâcat ve evradlarını asla terk etmemiştir.
Evet, o ömür boyu hep koşmuş durmuş ama, işi sadece evrâd u ezkâr olan bir insan diyebileceğimiz şekilde de bir zikir kahramanı olarak yaşamış;

 Sekiz sene kadar kaldığı Barla'daki komşuları naklediyorlar:
"Üstadı, geceleri, Dershane-i Nuriye'nin önündeki bir mübarek çınar ağacının dalları arasında bulunan kulübecikte, sabahlara kadar tesbihat ile ezkar ile terennüm eder görürdük. Hele bahar ve yaz mevsimlerinde bu muhteşem ağacın binlerce dalları arasında şevk ve cezbe içinde uçuşan kuşlar arasında Üstad'ın böyle sabahlara kadar çalışmasını gördükçe, ne zaman uyur, ne zaman kalkar bilemezdik." 
Bediüzzaman'ın yetiştirdikleri insanlar da hep böyle evrad u ezkarla hemdem, teheccüdde berdevam ağzı dualı mana insanları olagelmişlerdir.

Bediuzzaman Hz nin mutad okuduğu evrad-u ezkarlar;
 1. Cevşen:
Üstad "binbir esma-i ilahiyi havi" "Kur'an'ın hakiki ve tam bir nevi münacaatı ve Kur'an'dan çıkan bir çeşit hülasası olan Cevşen-i Kebiri her gün okumuş, hayatının son kırk senesi bu adetini terketmemiştir:
2. Celcelutiye:
Hz. Ali (kv)'ye dayandırılan, İmam Gazali'nin şerh yazdığı bu duayı da sık sık okurdu.
3. İmam-ı Şafii'nin bir münacaatı:
Bediüzzaman 'Sekiz-dokuz senedir duamdır' dediği İmam-ı Şafii'nin meşhur bir münacaatını çok defa okuyordum." ifadesini kullanır.
4. Abdülkadir Geylani'nin bir münacaatı:
Üstad'ın düzenlediği "Hizbü'l-Hakaik-i Nuriye" adlı evrad (dua) kitabının sonlarında yer alan bu münacaat da muhteşem bir duadır.
5. Evrad-ı Kudsiye-i Şah-ı Nakşibend:
"Hz. Şah-ı Nakşibendi'nin kudsi bir duasıdır ki, Hazret-i Peygamber (sas)'den manevi alemde ders almış."
6. Delaili'n-Nur:
Bediüzzaman Hz.nin düzenlediği Delaili'n-Nur, evliyanın büyüklerinin salavatlarını içeren çok mükemmel bir salavattır
7. Sekine:
Üstad Hazretleri, İmam-ı Gazali' den aldığı bu duayı kendine daima vird edinerek bütün evradları zamanla değiştiği halde onu hiç bırakmamıştır.
8. Veysel Karani'nin Münacaatı:
Tabiinin büyüğü Üveys el Karani'nin bu münacaatı da Bediüzzaman Hz.nin devamlı okuduğu dualardandır.
9. Altı Âyet-i Kerime:
Akşam-yatsı arasını "çok kıymetdar dua vakti" olduğunu belirterek, hatta bu zamanı değerlendirmeyen talebelerini ikaz etmiştir...

Bu programda okunan Ustad Hz nin bu hususi virdindeki 6 ayet ;  

 1 (Hz.Yunus’un duası ) “Karanlıklar içinde niyaz etti: Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.‘Senden başka ilâh yoktur. ” Enbiyâ 87
2 ( Hz. Eyyub’un duası )” Rabbine şöyle niyaz etmişti: ‘Bana gerçekten zarar dokundu. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin.'” Enbiyâ 83           

3 (Hz. Muhammed’in (asm) duası ) “Eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.” Tevbe 129
4 Hz Muhammed (asm) ve Hz. İbrahim’in) duası: “Allah bana yeter;O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân S,3:173                                          

5 “Havl ve kuvvet, ancak her şeyden yüce ve nihayetsiz azamet sahibi olan Allah’a aittir.”
6 Her nefis, ölümü tadıcıdır. .....Zaten dünya hayatı, aldatıcı geçimlikten başka bir şey değildir.
“Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî. Bâkî kalan ancak sensin, ey Bâkî”.

Programın sonunda Üstad Hz nin yanık Münacaatı TR açıklamaları ile okundu.

Nov 03, 201952:34
ZAKİRİN-21-BEDİUZZAMAN HAZRETLERİ (Hayatı, Risale-i Nur, Evradları ve 2 Münacaatı)

ZAKİRİN-21-BEDİUZZAMAN HAZRETLERİ (Hayatı, Risale-i Nur, Evradları ve 2 Münacaatı)

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ
Âhirzamanın en büyük fesadı zamanında, en büyük bir müçtehid, en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mürşid, hem kutb-u âzam,hakikat-i Kur aniye ve Ahmediyenin müfessiri, hem Museviyet hakikatinin, hem Îseviyet ruhunun, hem de Muhammediyet gerçeğinin önemli bir temsilcisi ve çok geniş dairede hizmet veren bir hizmet eri;ehl-i beyt-i Nebevî soyundan Baba tarafından Hz. Hasan’a (ra), anne tarafından Hz. Hüseyin’e (ra) dayanan  Bediüzzaman Said Nursî,1878'da Bitlis vilayetine bağlı Hizan ilçesi Nurs köyünde dünyaya geldi. Çocukluğunda çevresindeki medreselerde eğitim gördü. Kendisinde görülen harikulade zeka ve hafıza sebebiyle, önceleri Molla Said-i Meşhur diye tanındı. Daha sonra "Zamanın Harikası" anlamında "Bediüzzaman" ünvanıyla şöhret buldu.
Talebelik yıllarında temel İslamî ilimlerle ilgili doksan kitabı ezberledi. Her gece bunlardan birini tekrar ediyordu. Bu tekrarlar O'nu, Kur'an ayetlerini derinlemesine anlamasına birer basamak oldu ve her bir Kur'an ayetinin bütün kâinatı ihata ettiğini gördü.
I. Dünya Savaşı yıllarında doğu cephesinde gönüllü alay komutanı olarak hizmet etti. Savaş esnasında yaralanıp iki buçuk yıl Rusya'da esir kaldı. 1917'deki Bolşevik İhtilali esnasındaki kargaşadan yararlanıp esaretten kurtuldu. Dönüşte,  Osmanlı'nın en üst düzey dinî danışma merkezi olan Darü'l-Hikmeti'l-İslamiye'de görev yaptı.
Yaşadığı hayatını, kendi tabiriyle üç devreye ayıran Bediüzzaman, Eski Said, Yeni Said ve Üçüncü Said olarak değerlendirir.
Bediüzzaman, "Eski Said" döneminde hangi ölçüler ile hareket etmiş ise, "Yeni  Said" ve "Üçüncü Said Dönemi"nde de aynı temel ölçüler ve disiplinler ile hareket etmiştir.
1923-1960 arası 28 sene takip, tevkif, sürgün, mahkeme ve zindanlarda çile çekmiştir.
Dünya zevki namına hiçbir şey tatmadı. Bütün ömrü harp meydanlarında, memleket mahkemelerinde veya esaret zindanlarında geçti. Kendi tabirince görmediği ezâ, çekmediği cefa kalmadı. Kaderin garip bir tecellisi olarak başına gelen bütün bu olaylar esnasında, Kur’ân’ın bu çağa bakan son dersi Nur Risalelerini en zor şartlar altında telif etti. Fen ve felsefeden gelen dehşetli dinsizlik cereyanına karşı Çin Seddi gibi bir sedd-i Kur’ânî oluşturdu.
Bediüzzaman Said Nursi, 23 Mart 1960'ta Urfa'da Hakk'ın rahmetine kavuştu.
Urfa'daki Halil-ur Rahman Dergahı'na defnedildi.

Eski Said ve gerekse Yeni Said döneminde telif ettiği eserlerin toplam sayısı 196'dır.

Risale-i Nur; Allah yolunda, Kur’anın elmas kılıncı olan iman hakikatleriyle manevi cihad etmeyi öğretir, imanı takviye eder, manevi terakkiyatı sağlar. Fenalığa karşı, iyilik ve fazileti, merhamet ve şefkati, birlik ve beraberliği, afv ve safvı (temizliği) ders verir. Bütün bunları bir mükafat beklemeyerek ve münhasıran, Allah rızasını gözeterek ifa etmeyi esas tutar.
Risale-i Nur; öyle ateşli ve ateşin bir kitaptır ki, onu okuyan insanların ruhları alevlenir, nur-u imanla parlar ve dolar. Bu nadide eserin şayan-ı hayret olan intişarına en birinci saik ve sebep; Hak ve hakikati, gayet saf ve berrak bir surette izah ve ispat ederek, kalb ve dimağlara yerleştirmesidir.

Talebelerinin şehadetiyle o, gecelerde, göz kamaştıran bir huşû ile sabaha kadar ubudiyette bulunmuş; yaz-kış bu âdetini değiştirmemiş; teheccüd, münâcat ve evradlarını asla terk etmemiştir.Bediüzzaman'ın yetiştirdikleri insanlar da hep böyle evrad u ezkarla hemdem, teheccüdde berdevam ağzı dualı mana insanları olagelmişlerdir.

Biz ZAKIRIN olarak İslam büyüklerinin İbadet u taat ve evradlarina yogunlastigimizdan Üstad Hazretlerinin okuduğu evradları,tesbihatı hatırlayıp   Kulubud Daria daki Yakarışlarını okuyacağız


Oct 26, 201901:13:22
ZAKİRİN-20 MEVLANA HALİD-İ BAĞDADİ(18.AsrınMüceddidi) Hayatı ve Esmaul Husna-Ashab-ı Bedir -Salatu Selam ile Yakarışları

ZAKİRİN-20 MEVLANA HALİD-İ BAĞDADİ(18.AsrınMüceddidi) Hayatı ve Esmaul Husna-Ashab-ı Bedir -Salatu Selam ile Yakarışları

MEVLANA HALİD-İ BAĞDADİ HAZRETLERİ;Nurani silsilenin 18. asırdaki halkası ve asrının müceddidi, Zâhir ve bâtın ilimlerindeki kemâli sebebiyle Zülcenâheyn,Nakşibendiler arasında, büyük alim ve şeyhler için kullanılıp efendimiz anlamına gelen “Mevlana” lakabıyla tanınan Asıl ismi, Hâlid b. Hüseyin en-Nakşbendî el-Hâlidî eş-Şafii Hazretleri Irak'ın Şehrezûr beldesine bağlı Karadağ da 1779 yilinda dünyaya gelmiş Sülalesi baba tarafından Hz. Osman’a dayanmaktadir.
Halid-i Bağdadi Bölgenin ünlü alimlerinden ders aldı. Özellikle Kadiri Şeyhleri Abdürrahim ve Abdülkerim Berzenci kardeşlerden ders okudu. Çok genç olmasına rağmen Süleymaniye’deki medresenin sorumluluğunu üstlenerek bir çok talebe yetiştirdi. Burada yedi yıl hizmet verdi.
Sünnet-i seniyyeye bağlılığı, tasavvufta derinleşmesi ile Nakşbendîyye¸ Kâdiriyye¸ Kübreviyye¸ Çeştiyye ve Müceddidiyye tarîkatlarından yaklaşık 36 yaşlarında iken icâzet alan el-Bağdâdî¸Müridlerinin ilim sahibi olmasını istemesi¸ ilmî icâzeti olmayana hilâfet verilmemesini vazgeçilmez prensip olarak benimsemesi neticesi Hâlidiyye tarîkatına “İlmiyye sınıfının tarîkatı” pâyesini kazandırmistir.
“Ziyaüddin” lakabı ve “el-Bağdâdî” nisbesi ile şöhret bulmuştur. Sonraları kendisinin yolundan gidenler Nakşibendi tarikatının Halidiye kolu olarak isimlendirilmişlerdir.

Manevi isaretlerle gittiği Hindistan Delhi de Nakşibendî şeyhi Abdullah Dehlevi’den aldığı feyiz ve ilimlerle  manen güçlenen Bağdadi o zaman Hindistan’dan İran’a kadar yayılmış olan Şiilerin Kur’an-ı Kerim’in yanlış yorumlarını etkisiz hale getirip şüpheleri dağıtarak, elli milyondan fazla(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 78) insanın irşadlarına ve imanlarının kurtulmasına kısa zamanda Allah in Lütfü ile vesile oldu.
Dehlevi hazretleri halife olarak Süleymaniye ye gonderilmis.
Hindistan dönüşünde burada etrafındaki halkanın hızla genişlemesi üzerine onu çekemeyen muhalif şeyhlerin ihbarları devlet ricalini rahatsız edince O dönemde Halidiler çok çile çektiler zaviye ve medreselerine el konuldu, ilim-irfan-irsad hizmetleri yasaklandı, önde gelen kişiler sürgüne yollandı.bundan rahatsız olan Halid-i Zülcenaheyn Şam’a geçerek Ümeyye (Emevi) Camii civarına yerleşmiş(1823) ve vefatına kadar burada kalmıştır.
Onca eza ve cefa yapıldı da Halidîler yok mu oldu? Hayır. Halk arasındaki sevgi ve bağlılık devam edip gitti. Zaten arkadan gelen padişahlar, yapılan hatayı kabul edip hem Hazreti Mevlânâ Halid’e hem talebelerine sahip çıktı. O kadar ki Abdülmecid Han, her cuma günü kabrinin başında bir Halidî şeyhinin ve on dervişin ‘hatm-i hacegan’ okumasını ve bunun kıyamete kadar sürmesini vasiyet etti.

Gerek Bediüzzaman, gerekse Mevlana Halid Hazretlerinin hayatını birçok  benzerlikler vardır.Mevlana Halid (M.1779), Bediüzzaman tam yüzyıl sonra (M. 1878) dünyaya gelmiştir. Mevlana Hazretleri idarecilerin tahkikatı üzerine (1823) Bağdat’tan ayrılıp Şam’a yerleşmiş, Bediüzzaman ise yine yüzyıl sonra (1923) Ankara’dan ayrılıp Van’da inzivaya çekilmiştir. Mevlana Halid’in (1809) Hindistan’a gidişi ile Bediüzzaman’ın (1907) İstanbul’a gidişinde tarihi tevafuk vardır. Diğer yandan Mevlana Hazretlerine Bağdat Valisi İbrahim Paşa tarafından müderrislik, Bediüzzaman’a da milletvekilliği, Şark Umumi Vaizliği teklif edilmiş ancak her ikisi de bu resmi görev tekliflerini kabul etmemişlerdir.Bediüzzaman’ın gençliğinde alamadığı İcazet Nişanı Cuppesi asırlar ötesinden Mevlana Halid Hazretleri tarafından nasip olmuş ve kendisine talebeleri aracılığı ile giydirilmiştir.

Mevlânâ Halidi Bağdadi Hazretlerinin Kulubuddaria da kayıtlı Caliyetü’l – Ekdar Ve’s – Seyful Bettar , “kederleri gideren keskin kılıç” evradını okumak dinlemek paylaşmak maddi ve manevi dertleri için bir şifa kaynağı oldugu bildirilmiştir. Çünkü Câliyetü’l- Ekdâr’ı okuyan biri duasına hem Mevlana Halid-i Bağdâdî hazretlerini (kuddise sırruhû) hem de esma-i hüsnâ ile Bedir ashabını vesile etmiş olur.

Oct 23, 201959:12
ZAKİRİN-19- ŞAH-I BAHAUDDİN NAKŞİBENDİ HZ (Hayatı, Evrad-ı Kudsiyesi)

ZAKİRİN-19- ŞAH-I BAHAUDDİN NAKŞİBENDİ HZ (Hayatı, Evrad-ı Kudsiyesi)

BAHÂEDDİN NAKŞİBEND HAZRETLERİ (d.718/1318, ö. 791/1389)
ZAKİRİN okumalaramizin  bu bölümünde Şah-ı Nakşibendi Hazretlerinin hayatını hatırlayıp, Üstad Hz nin Büyük Cevşen evrad kitabında  "Hz Peygamber'den alemi manada ders almış" diyerek cevsenden sonra yer verdiği Evrâd -i Kudsiyesini okuyacağız.
 Nakşibendiyye tarikatının kurucusu Muhammed Bahaeddin Nakşibendi,
Abdülkadir Geylani, Seyyid Ahmet er Rifai, Seyyid Ahmet Bedevi Dört büyük kutupdan biri olarak kabul edilmiştir.
 Milyonlarca kişiye hidayet İrfan insan i kamil olma yolunu açan..
Kendisine kadar “Hâcegân” ismiyle tanınan tasavvuf yolunu, nakşettiği silinmez mühürle “Nakşibendiyye” yapan büyük  mürşid…
 O, Allah muhabbetini ve îman lezzetini kalplere nakşeden bir gönül tabîbi…
 Altın Silsile’nin on beşinci mürşid-i kâmili…
 Uçsuz bucaksız bir mânevî tasarruf deryâsı, mârifetullah okyanusu…
 Her türlü varlık ve benlik illetlerinden arınmış, tevâzu, hiçlik, diğergâmlık ve mahviyet şâhikası…
 Hâce Muhammed b. Muhammed el-Buhârî Buhara yakınlarında Kasrıârifân köyünde doğdu.Nesebi, baba tarafından Resûlullah Efendimiz’e, anne tarafından ise Hazret-i Ebûbekir Sıddîk Efendimiz’e ulaşır.
 Küçüklüğünde babası ile birlikte nakışçılık yaptığı için Nakşibend lâkabı ile meşhur oldu. Bâzı eserlerde, Nakşibend Hazretleri’nin hafî/gizli zikre uzun süre devam ettiği için kalbine “اَللّٰهُ” lâfzının nakşolunduğu ve bu yüzden Nakşibend (nakşedici) lâkabıyla anıldığı zikredilir.
 Bahâeddin üç günlük bebek iken o sırada doğduğu köyde bulunan dedesinin mürşidi Baba Muhammed Semmâsî tarafından mânevî evlât olarak kabul edildi. Semmâsî, beraberinde bulunan müridi Emîr Külâl’i Bahâeddin’in tasavvuf terbiyesi için görevlendirdi.Bahâeddin Nakşibend uzun yıllar Emîr Külâl’in yanında kaldı.
 Tarikat âdâb ve erkânını öğrendiği bu dönemde gördüğü bir rüya üzerine, kendisinin doğumundan yaklaşık bir asır önce (1220) vefat etmiş olan Abdülhâliḳ-ı Gucdüvânî’nin ruhaniyetine intisap etti ve Üveysî lakabını aldı. Onun ayrıca uzun yıllar Hakîm et-Tirmizî’nin (932) ruhaniyetinden faydalanması da Üveysîliği ile ilgilidir.Gucdüvânî kendisine dinin emir ve yasaklarına uymasını, ruhsat*lara ilgi göstermemesini, azîmet*lere sadık kalmasını, Hz. Peygamber ve ashabının yolundan gitmesini tavsiye etmiştir. Bu tavsiyeler Bahâeddin’in ruhî hayatında büyük bir değişiklik yaparak cehrî zikirden hafî zikre yönelmesine yol açtı.
Daha sonra Yûsuf el-Hemedânî’nin neslinden Yeseviyye tarikatı mensubu iki Türk şeyh ile ilgi kurdu.Bahâeddin’in mânevî gelişmesinde Yeseviyye vasıtasıyla Türk tesirinin de göz ardı edilmemesi lâzımdır.Arapça, Türkçe ve Farsça’ya vâkıftı.

70 yıllık bereketli ömür  devresini tamamladıktan sonra doğum yeri Kasrıârifân a  dönerek son yıllarını ve gunlerini müridlerini yetiştirmekle geciren Bahâeddin  (2 Mart 1389)  pazartesi gecesi  doğduğu köyde vefat etti.
Daha sonra gelen İmâm-ı Rabbânî (1624) ve Hâlid el-Bağdâdî (1827) gibi Nakşibendî müceddidleri yeni ve müstakil tarikat kurucuları değil Nakşibendiyye tarikatının muhtelif kollarının kurucuları olarak görülürler.
 Nakşibendîlik Bahâeddin’in ölümünden üç nesil sonra Orta Asya Türk kavimleri arasında yayılmaya ve giderek evrensel bir çekicilik kazanmaya başlamıştır.
Bediüzzaman, Nakşibendi Hz ve tarikatı hakkında övücü cümleler kullanır. “Tarikatlerin içerisinde en meşhur ve en yüksek ve cadde-i Kübra tarik-i Nakşibendi dir”.“Ümmetimin âlimleri, İsrailoğullarının peygamberleri gibidir” hadis-i şerifine mazhar olan büyük âlimleri sayarken, Şâh-ı Nakşibend’in ismini de zikreder...Münafık düşmanların maddî ve mânevî zehirlerine karşı Cevşen ve Evrâd-ı Kudsiye’nin kendisini ölüm tehlikesinden, çok defalar kudsiyetleriyle kurtardığını ... soyler.

Oct 16, 201954:03
ZAKİRİN-18-GAVS-ı AZAM ABDULKADİR GEYLANİ (KS) Hayatı,Salavatı,Nasr (Yardım) Yakarışları

ZAKİRİN-18-GAVS-ı AZAM ABDULKADİR GEYLANİ (KS) Hayatı,Salavatı,Nasr (Yardım) Yakarışları

ABDÜLKĀDİR-i GEYLÂNÎ HAZRETLERİ
Gavsu'l Azam, Sultanü’l Evliya, Kutbu’l Aktab, Bazü’l Eşheb, Gavsü's Sakaleyn unvanlı Muhyiddîn Ebû Muhammed Abdülkādir b. Ebî Sâlih Mûsâ Zengîdost el-Geylânî (D.470-1077, Ö. 561/1165-66) Hazar denizinin güneybatısındaki Gîlân eyalet merkezine bağlı Neyf köyünde 1077 de doğdu
Devrin tanınmış zâhid ve sûfîlerinden Ebû Abdullah es-Savmaî’nin kızı olan annesi Ümmü’l-Hayr Emetü’l-Cebbâr Fâtıma’nın da kadın velîlerden olduğu kabul edilir.
Babası Seyyid Ebu Salih Cengidost, doğduğu gece Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemi rüyasında gördüğünü, kendisini şöyle müjdelediğini anlatmıştır: “Yâ Eba Salih, bu gece Hakk Teâlâ sana mükemmel bir oğul bağışladı. O benim evladımdır, rütbesi diğer evliya ve kutuplardan yüksek olacaktır." Soyu, babası yönünden Hazret-i Hasan (r.a)'a, annesi yönünden Hazret-Huseyn e dayanır.
Küçük yaşta babasını kaybeden  Abdülkādir Hz annesinin yanında  büyüdü. On sekiz yaşına gelince annesinden izin alarak bir kafileye katılıp Bağdat’a gitti (1095).  Orada zamanın âlimlerden hadis; fıkıh;  edebiyat okudu. Kısa zamanda usul*, fürû* ve mezhepler konusunda geniş bilgi sahibi oldu. Bağdat mutasavvıflarıyla yakın dostluklar kurduğu bu yıllarda Ebü’l-Hayr Muhammed b. Müslim ed-Debbâs (ö. 525/1131) vasıtasıyla tasavvuf ve  tarikat hırkasını  giydiğini ve onun damadı olduğu bildirilir. Hocası Ebû Saîd’in kendisine tahsis ettiği Bâbülerec’deki medresede hadis, tefsir, kıraat, fıkıh ve nahiv gibi ilimleri okuttu ve vaaz vermeye başladı. Ancak bir süre sonra bütün bunları bırakarak inzivaya çekildi. Menkıbeye göre, yirmi beş yıl kadar süren inzivâ döneminin sonunda, Hocasi kendisine şeyhlik hırkasını giydirmiştir.
Abdülkādir-i Geylânî,  hayatının sonuna kadar Şâfiî ve Hanbelî   mezheblerine göre fetva vermiştir. Hanbelîler’in imamı olmuş ve bundan dolayı kendisine “Muhyiddin” (dini ihya eden) unvanı verilmiştir. Abdülkādir-i Geylânî’nin tasavvufu, şeriata ve dinin zâhirî hükümlerine titizlikle bağlı kalma esasına dayanır. O, her an Kur’an ve hadislere uygun hareket etmeyi şart koşar. Ona göre bir zâhidin hayatında görülebilecek derunî haller dinî ölçülerin dışına taşmamalıdır. Müridlerine hep, “Uyun, uydurmayın; itaat edin, muhalefet etmeyin, yakınmayın; temizlenin, kirlenmeyin” şeklinde tavsiyelerde bulunurdu. Gazzâlî’nin geliştirdiği Sünnî tasavvuf, onun tarafından devam ettirilmiştir denebilir.
Açık havada verdiği vaazlarını dinlemek için yetmiş bin kişinin Bağdat’a geldiği, arka saflarda bulunanların ön saflardakiler kadar sesini rahatlıkla işittikleri rivayet edilir. Dört yüz âlim, onun anlattıklarından notlar tutar, izdiham, kalabalık sebebiyle birbirlerinin sırtlarında yazarlardı.
Karşılaştığı kimseleri hemen tesiri altına aldığı için “Bâzullah” (Allah’ın şahini) ve “el-Bâzü’l-eşheb” (avını kaçırmayan şahin) unvanıyla da anılan Abdülkādir Hz Vaazlarında dinleyicilerine kurtuluşu ve cenneti vaad ettiğini, bu konuda onlara teminat verecek kadar inançlı ve kesin konuştuğunu, hitabetinin son derece etkili olduğunu kaynaklar görüş birliği içinde zikrederler.
Rivayete göre beş binden fazla Yahudi ve Hıristiyan Müslüman olmuş, yüz binden fazla eşkıya, onun vasıtasıyla tövbe etmiştir. İbnü’l-Arabî, “kün” ilâhî kelimesine mazhar olduğu için Abdülkādir’den çok keramet zuhur ettiğini söyler. Tasarruf ve kerametlerinin ölümünden sonra da devam ettiğine inanıldığı için, müridlerinin darda kaldıkları zaman söyledikleri, “Medet, yâ Abdülkādir!” sözü bir tarikat geleneği olmuş,  Yûnus Emre  “Seyyâh olup şu âlemi arasan / Abdülkādir gibi bir er bulunmaz”,  Eşrefoğlu Rûmî, “Arısının balıyım bahçesinin gülüyüm / Çayırının bülbülüyüm yâ şeyh Abdülkādir!” gibi şiirlerle ona karşı derin hayranlıklar terennüm edilmiştir.Doksan bir yılık hayatının yetmiş üç yılı Bağdat’ta geçti.  Kalâidü’l-cevâhir’e göre, dört hanımından yirmi yedisi erkek kırk dokuz çocuğu olmuştur.Bağdat da vefat etmiştir.A

Oct 09, 201901:04:17
ZAKİRİN-17 - İMAM GAZALİ Hz (Hayatı, Cennet-ul Esma Duası, Şeb-i Arus-Vuslat Kasidesi)

ZAKİRİN-17 - İMAM GAZALİ Hz (Hayatı, Cennet-ul Esma Duası, Şeb-i Arus-Vuslat Kasidesi)

Büyük İslam âlimi, 11. asrın Müceddidi, mutasavvıfı ve müderrisi, Hüccet-ül-İslam , Zeynüddin (dinin ziyneti) isimleriyle tanınan,yazdığı kitapların sayfası 55 yıllık kısa ömrüne bölününce bir güne 18 sayfa düşen 1000 (bin)e yakın eser sahibi İmam Gazali nin hayatını kısaca hatırlayıp, Sebi Arus- Vuslat gecesinde yazdigi Son vasiyetini içeren Kasidesini ve Kulubud Daria da kayitli Cennetul Esma evradini okuyacağız

Gazali (Miladi 1058) yılında Horasan'ın Tus şehrinde doğmuştur. İlk öğrenimini Tus ve Cürcan şehirlerinde daha sonra 28 yaşına kadar Nişabur Nizamiye Medresesi'nde  tahsilini tamamlayınca, büyük bir ilim ve edebiyat hâmisi olan Selçuklu veziri üstün devlet adamı Nizâm-ül-mülk’ün da’veti üzerine Bağdad’a gitti. Nizâm-ül-mülk’ün topladığı ilim meclisinde bulunan zamanın âlimleri, İmâm-ı Gazâlî’nin ilminin derinliğine ve mes’eleleri izah etmekdeki üstün kabiliyetine hayran kaldıklarını i’tirâf ettiler. Üstün vasıflarından dolayı hem âlimler, hem de halk tarafından çok sevildi. O zaman ortaya çıkan sapık fırkaların mensûpları, onun yüksek ilmi ve en zor, en ince mevzûları en açık bir şekilde anlatması, hitâbet ve izah etme kabiliyetinin yüksekliği, zekâsının parlaklığı karşısında perişan ve mağlûb oldular. Bu sırada otuzdört yaşında bulunan İmâm-ı Gazâlî’nin İslâmiyete yaptığı büyük hizmetleri gören Selçuklu veziri Nizâm-ül-mülk, onu Nizamiye Medresesi’nin (Üniversite) başmüderrisliğine, şimdiki ta’biriyle rektörlüğüne ta’yin etti. Bu medresenin başına geçen İmâm-ı Gazâlî, üçyüz seçkin talebeye, lüzumlu olan ilimleri ogretiyor Bir taraftan da kıymetli kitaplar yazıyordu.

Yaklaşık 10 yıl süren bu inziva doneminde baş eseri olan İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’i Kimyâ-yı Saʿâdet ve Eyyühe’l-veled eserlerini yazmıştır.  1106 da  tekrar Nîşâbur’ da Nizâmiye Medresesi’nde öğretim görevine başladıgin da“ Eskiden mevki kazandıran ilmi öğretiyordum...; şimdi ise mevki terkettiren ilme çağırıyorum”demişti.. İhyâ’sını kalabalık bir talebe kitlesine ders olarak okuttu.

İhyâ’ü ‘Ulûmiddîn, İslâm dünyası kadar batıda da kendisine, yaygın olarak başvurulan eserlerin başında gelmektedir. Pek çok dile tercüme edilmiştir. Ümmetin: ‘İslâm’a dair bütün kitaplar kaybolup sadece İhyâ’ kalsaydı, diğerlerini aratmazdı‘ diyerek taltif ettiği, -kimi bölgelerde- vird edindiği bu eserden Müslümanlar, kıyamete kadar istifâde etmeye devam edeceklerdir inşaAllâh…

Mânâ âleminde, o Hüccetü’l-İslâm’ın ve büyük eseri İhyâ’ü ‘Ulûmiddîn’in büyüklüğünü Peygamber Efendimiz (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)in, Hazreti İsa ve Musa Nebîlerin ve Şeyhayn (Hazreti Ebûbekir es-Sıddîk ve Hazreti Ömer Radıyallâhu Anhûma)nın da tasdik ettikleri haber verilmiştir.

Uç yılı aşkın bir süreden sonra resmî görevini bir defa daha bırakıp Tûs’a döndü (1109).  evinin yanındaki medrese, ve tekke de günleri, insanları irşâd etmekle geçti. 55 yaşında iken 1111 yılında vefât etti.Tûs’ta ünlü şair Firdevsî’nin mezarının yakınına defnedildi.İmâm-ı Gazâlî hazretleri vuslat seb i arus elbisesini giyip, yüzünü kıbleye dönüp, rûhunu teslim etmişti. Başı ucunda bazı beyitlerin yazılı olduğu sayfalar vardi.Bu İmam Gazali nin tek kasidesi daha sonralari Şeyh Abdulgani en-Nablusi (105011143) tarafından şerh edilen ölüm kasidesi idi.

100 yüzyıl sonra yaşayan Mevlânâ nin Şeb i Arus Vuslat Halvet Gecesi diye adlandırdığı beyitlerin manalarin belki ilham kaynagi İmam Gazali nin, Rabbine kavuşma anını ölüm e nasıl gülerek ve bilerek gittiğini  Eserlerinde hep ilmelyakin anlattığı ölüm gerçeğini hakkal yakın ve aynelyakin yasayarak o anlarda kaleme aldığı son eseridir.

Gelmiş-geçmiş İslâm âlimleri arasında Üstad Bediüzzaman'a en çok benzeyen Dokuz yüz sene evvel yaşayan ve asırlara hükmeden İmam-ı  Gazzâlî'dir. Eğer yaşadıkları şartlar ve ortam aynı olsaydı, belki aralarındaki misliyet de ayniyete inkılâp ederdi.



Sep 29, 201901:24:51
ZAKİRİN-16-Veysel Karani Hz (Hayatı, Münacaatı, Virdi, Yemen İllerinde..Kasidesi)

ZAKİRİN-16-Veysel Karani Hz (Hayatı, Münacaatı, Virdi, Yemen İllerinde..Kasidesi)

VEYSEL KARANİ Hz
Esas ismi ile Üveys el-Karanî, Yemen’deki Murâd kabilesinin Karan aşiretine mensuptur.Peygamber efendimizin ( aleyhisselâm ) sağlığında müslüman oldu. Fakat göremediği için Sahâbî olamadı.Muhaddisler, Hz. Peygamber (asm) devrinde Müslüman olarak yaşamış oldukları halde onu göremeyen kimseler için "Muhadramun" sıfatını kullanmışlardır.Peygamber Efendimiz (asm);
"Üveys-i Karnî, ihsân ve iyilikte Tâbiînin hayırlısıdır.” buyurmüştur. (İbn Hacer)

Müslüman olduktan sonra bütün ömrü boyunca sevgili Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) aşkı ile yanıp tutuştu.  Kulluğunda o dereceye ulaşmıştır ki, her hâli, her hareketi ve her sözü insanlara ibret ve nasîhat olmuştur.  Onun en önemli vasfı, Peygamberimize ( aleyhisselâm ) aşkı, ibadetu taatteki derinliği  ve annesine saygısıdır. Annesine çok hizmet edip, hayır duâsını almıştır. Resûlullah efendimizi ( aleyhisselâm ) görmeği çok arzu ediyordu.
Medine’ye gidip Hz. Peygamber’i ziyaret etme arzusuna rağmen yaşlı annesini bırakamamış, fakat daha sonra annesinden kısa süreliğine izin alıp Medine’ye gelmiş, ancak Resûl-i Ekrem’i o gün evde bulamadığından görüşememiş ve aynı gün Yemen’e dönmek zorunda kalmıştır.

Uhud Gazvesi’nde Resûlullah’ın bir dişinin kırıldığını haber alınca onun da bir dişini veya bütün dişlerini kırdığı rivayet edilir.
Resulullah son hastalıklarında Hz. Ömer, Hz. Ali ve Hz. Aişe’ye vasiyet buyurdular :
“ Benden sonra arkamdaki hırkamı, Üveys’e veriniz.”Hazret-i Ömer Üveys Hz ulaşıca O'na; "Peygamber Efendimiz(SAS)size selâm etti. Mübârek hırkalarını size gönderip; “Alıp giysin, ümmetime de duâ etsin.” diye vasiyet buyurdu." dedi.
“Yâ Ömer! Ben zayıf, âciz ve günahkâr bir kulum. Dikkat buyur, bu vasiyet başkasına âid olmasın?” deyince; “Hayır yâ Üveys, aradığımız kimse sensin. Peygamber Efendimiz (asm) senin eşkâlini ve vasfını belirtti.” cevâbını verdi.
Bunun üzerine, Hırka-i şerîfi hürmetle aldı, öptü, kokladı, yüzüne gözüne sürdü. Sonra;  yüzünü yere koydu. Cenâb-ı Hakk’a Ümmet-i Muhammedi affeyle. N’olur. Bu hırka-i Şerif hürmetine..diye yakardı. Tasavvuf kitaplarında bu duasıyla duasının kabul olduğuna dair anlatımlar var..

Yine Resulullah buyurdular :“Benim ümmetimde Üveys adında bir kişi vardır. Kıyamet gününde Rebia ve Mudar Kabileleri’nin koyunları tüyü sayısınca günahlı kişilere şefaat edecektir.”
Ayrıca Resûlullah’a nisbet edilen, “Rahmânın nefesini Yemen’den alıyorum” sözüyle (Buhârî, IV, 71; ) Veysel Karanî’nin kastedildiği söylenmiştir.

(657) yılında vuku bulan Sıffîn Savaşı’na Hz. Ali’nin saflarında katıldığı ve bu savaşta şehid olduğu kabul edilir. Bundan dolayı İmâmiyye Şîası’nda özel bir yere sahiptir. Veysel’in gömüldüğü yer de belli değildir. Yemen’in Zebîd, İran’ın Kazvin ve Kirmanşah, Özbekistan’ın Hîve, Suriye’nin Şam ve Rakka şehirleriyle Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde ona nisbet edilen makam-mezarlar vardır.

Veysel Karani Hazretlerinden sonra gerek Hızır (as)’dan gerekse bazı velilerden bu şekilde feyz almış kişilere Üveysi denilmiştir.

Üstad Hazretlerinin Risale-i Nur'u ilham ve ihtar ile telif etmesi, bir yönü ile "Üveysilik"tir denilebilir

Hz. Bediüzzaman kendisinin de dersini üveysi olarak bu şekilde aldığını emirdağ lahikasında  şu şekilde beyan etmektedir;

"zaten üveysi bir surette doğrudan doğruya hakikat dersimi Gavs-ı Azam'dan (k.s) ve Zeynelâbidin (r.a) ve Hasan Hüseyin (r.a) vasıtasıyla İmam-ı Ali'den (r.a) almışım. Onun için hizmet ettiğimiz daire onların dairesidir."

Veysel Karâni Mekke’de hac yapıp, Medine’ye gidince işte Resûlullahın türbesi burasıdır diye kendisine gösterildi. Kendinden geçerek düşüp bayıldı. Ayılınca beni buradan götürün. Resûlullahın ( aleyhisselâm ) medfûn bulunduğu bir beldede benim için yaşamanın tadı olmaz, demiştir.

Sep 19, 201946:01
ZAKİRİN-15 İmam ŞAZİLİ Hz. Hayatı, (Dua-un Nasr) Musibetlere karşı İltica ve Yardım Münacaatı, Şeyhi İbn MEŞİŞ Hz. meşhur Salavatı Meşişiyye'si

ZAKİRİN-15 İmam ŞAZİLİ Hz. Hayatı, (Dua-un Nasr) Musibetlere karşı İltica ve Yardım Münacaatı, Şeyhi İbn MEŞİŞ Hz. meşhur Salavatı Meşişiyye'si

İMAM SAZILI Hz ve şeyhi İbni Meşiş Hz.Hayatı Ve Dua lari (1196-1258)
İmam Şâzilî 1196 tarihinde Kuzey Afrika’nın en batı bölgesinde yer alan Sebte de dünyayı teşrif etmiş ve 63 yıl süren çok bereketli  ömrunu Hac seferleri ve seyahatleri hariç, Mağrib, Tunus ve Mısır topraklarında geçirmiştir. Namı daha ziyade Tunus yakınlarındaki Şâzile beldesinde iştihar ettiğinden dolayı da “Şazilî” unvanıyla meşhur olmuştur. Nesli itibariyle bir Peygamber (asv) evladıdır. Soyu Hz. Hasan’a ulaşan bir aileye mensuptur.

Hem şer’î hem de fennî ilimlerde münazara yapabilecek bir derinlik ve enginliğe ulaştıktan sonra tarîkat yoluna sülûk etmiş ve işte tam bu dönemde daha çok dağ başlarındaki mağaralarda münzevî bir hayat yaşayan ve ona hayatının en büyük dersini veren kıymetli hocası Ebû Muhammed Abdüsselâm b. Meşîş (İbn-i Beşîş diye meşhur olmuştur) karşısına çıkmıştır. Daha doğru bir ifade ile İmam Şâzilî Hazretleri arayışları neticesinde gidip o büyük zâtı bulmuştur.
Ibni Mesis
(Kur’an ve hadise son derece bağlı olan, sünnetten uzaklaşan zümrelerle mücadele eden Kuzey Afrikalı büyük velî Ibn i Meşis, peygamberlik iddiasında bulunarak etrafına birçok cahil taraftar toplayan Muhammed b. Ebû Tavâcîn’e karşı koymak için inzivadan çıkıp mücadele meydanına atılmış,  Ebû Tavâcîn’in adamları tarafından şehid edilmiştir. Şehid kutub” diye de meşhur olan İbn Meşîş’in Ölüm tarihi olarak 623 yılları gösterilmektedir.İbn Meşîş’in meşhur es-Salavâtü’l-Meşîşiyye icin Sûfîler,  bu salâvatin ilâhî bir ilhamla söylendigini zira insanin kendiliğinden böyle bir salât düzenleyemecegini söyler.

Sazeli Absüsselâm b. Meşîş hazretlerine  intisap eder ve dağ başındaki mağarada şeyhinin yanında kalarak seyr u sülûka başlar. Bu sırada yaklaşık olarak yirmi altı yaş civarında bulunmaktadır.

İbn Meşîş, sağlam Kitap ve Sünnet bilgisiyle onu doyurup, velâyet ve kerâmet feyzinden sirâyet ettirerek tasavvufî yönden yetişmesini sağlamıştır. Şeyhinin yanından ayrıldıktan sonra da irşada başlamıştır. İmam Şâzilî’nin irşad faaliyetlerinin ana unsurlarını umuma açık yaptığı vaazlar, müderrislik hizmetleri (talebe yetiştirmesi) ve hususî tasavvuf ve tarikat dersleri teşkil etmiştir.

İbn Meşîş’in asıl önemi, milyonlarca müridi ve yaygın bir nüfuzu olan Şâzeliyye tarikatının kurucusu Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî’yi yetiştirmiş olmasından ileri gelmektedir.

Ebu’l-Hasan Şâzilî’nin tasavvufî şahsiyetini ortaya koyan unsurlardan birisi, onun dua ve zikir konusundaki hassasiyetidir. Çünkü İmam Şâzilî çok dua eder, gecenin ilerleyen vakitlerine kadar evrâd ve ezkâr ile meşgul olurdu. Vefat ettiği gece bile bu âdetini terk etmemişti. Evet O’nun tasavvufî hayâtında dua ve zikrin önemi büyüktür. Günün değişik vakitleri için tahsîs edilmiş duaları vardı. Evrâd, ezkâr ve dualarının büyük bir bölümünü kendisi tertîb etmiştir.

İmam Şâzilî Hazretlerinin en önemli hizbi Hizbü’l-Kebîr’dir. Hazreti Şâzilî’nin sağlığında sadece “hizb” diye bilinen bu duası onun en önemli hizbi olduğu için daha sonraları “el-Hizbü’l-Kebîr” diye anılır olmuş ve öylece şöhret bulmuştur. El-Hizbü’l-kebîr, Hazreti Şâzilî’nin, “Kim bizim hizbimizi okursa, bize olan lütuflar ona da olur.” dediği hizbidir.
Ayrıca İmam Şâzilî Hazretleri bu hizbinin önemini anlatmak için, “Allah ve Rasûlünün izni olmadan ondan bir harf bile yazılmadı. Bunda yazdıklarımın hepsini Allah ve Rasûlüne arzederek yazdım.” buyurmuştur.


Ebü’l-Hasen Şâzelî ve mesleğinde göze çarpan husus, ilim ve tefekkürdür. Üstad'ın mizaç ve meşrebi de ilim ve tefekkür ağırlıklıdır. Şazelilik mesleği bir ciheti ile Risale-i Nur mesleğine yatkındır.Üstad Hazretleri kırklı yaşlarından önce de Şazeli ve Kadri tarikatını takip etmiştir diyebiliriz. diyor Samlı Hafız Tevfik Barla lahikasindaki mektubunda ..Üstad'ın yakın talebeleri Üstad icin “Kardeşim! Ben de Hasan Şâzelî gibi kainatın her bir zerresinin tesbihatını duyabiliyorum artık.” dediği nakledilir.


Sep 15, 201938:28
ZAKİRİN-14-MUHARREM-ASURE-KERBELA-MERSİYE-Hz HUSEYIN DUASI-HİCRET(43 dk )

ZAKİRİN-14-MUHARREM-ASURE-KERBELA-MERSİYE-Hz HUSEYIN DUASI-HİCRET(43 dk )

1- MUHARREM AYI ÂŞURA GÜNÜ KERBELA, HICRET ve Hz Huseyin duası

Muharrem ayı bizlere hem bu ayın ve Aşure gününü anlamını ve Faziletlerini hemde Yaşanan Kerbela hadisesini ve Peygamberimizin Hicretini, Hicri yilbasini hatirlatiyor."Şehrullahi'l-Muharrem" olarak meşhur olan, yani "Allah'ın ayı Muharrem" olarak bilinen Muharrem ayı, İlahi bereket ve feyzin, Rabbani ihsan ve keremin coştuğu ve bollaştığı bir aydır.

Allah'ın ayı, günü ve yılı olmaz, ancak Allah'ın rahmetine ermenin önemli bir fırsatı olduğu için Peygamberimiz tarafından bu şekilde ifade edilmiştir.
Âşura Günü ise Muharrem'in 10. günüdür. .Âşura Gününün Allah katında da çok seçkin bir yerinin olduğunu Fecr Sûresinin ikinci âyeti olan "On geceye yemin olsun" ifâdelerinin tefsirlerinden öğrenmekteyiz.

Bugünde Cenâb-ı Hak on peygamberine on çeşit ikramda bulunmuş ve kudsiyetini arttırmıştır.Aşure gununda olan hadiseler

1. Hz. Musa'ya (a.s.)nin denizi yararak Firavun ile ordusunu sulara gömmesi

2. Hz. Nuh (a.s.) gemisini Cûdi Dağının üzerine demirlemesi

3. Hz. Yunus (a.s.)un balığın karnından kurtulmasi

4. Hz. Âdem'in (a.s.) tevbesi Âşura Günü kabul edilmiştir.

5. Hz. Yusuf (a.s.) un kuyudan çıkarılmasi

6. Hz. İsa (a.s.) o gün dünyaya gelmiş ve o gün semâya yükseltilmiştir.

7. Hz. Davud'un (a.s.) tevbesi o gün kabul edilmiştir.

8. Hz. İbrahim'in (a.s.) oğlu Hz. İsmail o gün doğmuştur.

9. Hz. Yakub'un (a.s.), oğlu Hz.Yusuf'un hasretinden dolayı kapanan gözleri o gün görmeye başlamıştır.

10. Hz. Eyyûb (a.s.) hastalığından o gün şifaya kavuşmuştur. (2)

Hz. Âişe'nin belirttiğine göre, Kabe'nin örtüsü daha önceleri Âşura gününde değiştirilirdi.

İşte böylesine manâlı ve kudsî hâdiselerin yıldönümü olan bu mübarek gün ve gece, Saadet Asrından beri Müslümanlarca hep kutlana gelmiştir. Bugünlerde ibadet için daha çok zaman ayırmışlar, başka günlere nisbetle daha fazla hayır hasenatta bulunmuşlardır..

61. hicret yılının Muharrem 10. gününde Hazret-i İmam Hüseyin (r.a.) 55 yaşında iken  Kerbelâ'da hunharca şehit edilmesi hadisesi ile Âşura gününün manevi Işığı karanliga gomulmustur.

İki Cihan Güneşi Efendimiz, mübarek torunlarını çok severdi. Onlar hakkında, "Bunlar benim oğullarımdır, kızımın oğullarıdır; Allah'ım ben onları seviyorum, sen de onları sevenleri sev." buyurmuştu.

Hz. Hüseyin'in çocukluğu Peygamber Efendimiz'in derin sevgi ve şefkat atmosferi içinde geçti. Ancak bu durum çok uzun sürmedi. Daha 5 yaşındayken sevgili dedesini ve kısa bir süre sonra da annesi Hz. Fatıma'yı kaybetti.

Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ümmü Seleme’nin, daha diğerlerin rivayet-i sahihiyle haber vermiş ki, Hazret-i Hüseyin, Taff, yani Kerbelâ’da katledilecektir. Elli sene sonra, aynı vak’a-i ciğersûz vukua gelip o ihbar-ı gaybîyi tasdik etmiş.

Hem mükerreren ihbar etmiş ki: “Benim Âl-i Beytim, benden sonra, katle ve belâya ve nefye maruz kalacaklar.” (İbni Mâce, Fiten) Ve bir derece izah etmiş, aynen öyle çıkmıştır. Kader noktasından bakıldığı vakit, Hazret-i Hüseyin ve akrabasına, o facia sebebiyle hasıl olan netâic-i uhreviye ve saltanat-ı ruhaniye ve terakkiyât-ı mâneviye o kadar kıymettardır ki, o facia ile çektikleri zahmet gayet kolay ve ucuz düşer.
Hazreti Hasan ile Hazreti Hüseyin (ra) Peygamber Efendimizin (asm) mübarek neslini temsil eden iki şahsiyet, iki imamdır. Bu pak ve mübarek nesilden yani Ehl-i beyt'ten binlerce alim ve evliyalar çıkmış ve yetişmiştir. Abdulkadir Geylani, İmam Rabbani, Zeynelâbidin, Cafer-i Sadık bunlardan bazılarıdır.(Mektubat)Üstad Bediüzzaman Hz de anne tarafından Hüseyni, baba tarafından ise Haseni’dir.


Sep 08, 201943:50
ZAKİRİN-13 - Hz.MEVLANA- Esmaul HUSNA Zikri- Virdü Kebir (Mevleviye)Münacaatı (36 dk)

ZAKİRİN-13 - Hz.MEVLANA- Esmaul HUSNA Zikri- Virdü Kebir (Mevleviye)Münacaatı (36 dk)

HZ MEVLANA- Esma-ul Husna Zikri ve Virdü Kebir(Mevleviye)Münacatı

Mevlâna Celaleddin Rûmî Hazretleri’nin bazı sûre, âyet ve Peygamber Efendimiz’den gelen bazı dualardan terkip ve tertip olunmuştur Hz. Mevlâna'yı sevenler, onun yolundan gidenler onun mübarek dualarını asırlardır okuya gelmişler ve dillerine vird edinmişlerdir. Bu itibarla bu evrâd ; mevlevî âdâb ve erkânının başlangıcını teşkil etmektedir.

“Evrâd-ı Mevlâna (Mevleviyye)” ve Vird-ul Kebir denilen bu meşhur virdin değişik kütüphanelerde, birçok yazma nüshası vardır.
Kulubuddaria da da kaydedilmistir. Mesnevi deki 30 bin beyitle 7 asırdır tüm dünya insanlarina Ilahi Kurani ve Muhammedi ahlaki anlatan ve sevdien Hz.Mevlânâ nin Rabbisine karsi hangi yuce hislerle yalvarıp yakardigini bu "Virdu Kebir" de görmek mumkundur.


Tamamı 16 sayfa olan,yaklaşık ,3 saatte okunabilecek bu duayı sabriniza sığınarak, sadece esmaul husna zikirlerini ve sonrasindaki yakarislarini Arabi ve Türkçe açıklamalarıyla okumaya caliştık.


Virdu Kebir evradinde Hz Mevlana önce Cenabı Hakkı tesbih  tekbirlerle tazim ediyor, nimetlerine hamdu sena ediyor. Sonra, Kur an daki ismi azam taşıdığı rivayet edilen Surelerden, Ayetul Kürsi, Amenerrusulu, Yasin,  Duha, İnşirah,Zilzal,Kevser, Kafirun,Nasr,Tebbet,İhlas(3) ,Muvazeteyn(3),Fatiha ve Elf lam mim.. sure ve ayetleriyle  adeta kısa bir hatim yapıyor.
Okunan Kur'an hurmetine günün  feyizli bereketli geçmesi için dualarla 101 Esma-ul Husna'yı  zikrediyor. Sonra aşağıdaki Dualara başlıyor..

 Şu güzel isimlerin hürmetine, o isimlerin şerefi ve kerameti hürmetine, O isimleri, müsemmâsına da’vet eden hürmetine, 4. O, isimlerin ma’nâları hürmetine. Allâh’ım! 5. Sabahımı hayırlı uğurlu ve mübarek kıl; 6. (beni) belâ ve kedere uğrayan, zillete düşüp de üzülen yapma. 7. Allah’ım şu günümüzün başını hoş, 8. ortasını selâmet, 9. sonunu da kurtuluş sebebi yap. 10. Allah’ım bu, yeni yaratılan bir gündür. 11. Onu, sana,tâat ü ibâdet etmem için bana aç; 12. senin mağfiretine ermekle ve hoşnutluğunu kazanmakla bitir. 13-15. Bu günde beni, senin benden kabul edeceğin ve senin pak kılıp bana artıracağın, güzel rızıklarla rızıklandır. Ve bu günde işlediğim günahlardan dolayı beni affet. Muhakkak sen çok mağfiret edicisin. Pek merhametlisin; kullarını çok seversin, çok mükrimsin. Allah’ım! Ben, hoşlanmadığım şeyi kendimden def etmeye, umduğumu elde etmeye muktedir olmadığım halde sabahladım. Hal ve keyfiyet de benim elimde olmayıp sen Allah’ımın elindedir.


15. Ben amelim karşılığında rehin alındım. 16. (Rahmetine muhtaç kulların içinde) benden daha fakiri yoktur. 17-20. Allah’ım bana acı çektirerek düşmanımı sevindirme, dostumu da kedere boğma, beni dînimde musıybete uğratma ve himmetimin en büyüğü dünyâ için olmasın;ilmim de münhasıran dünyâ için olmasın. Bana merhameti olmayan kimseyi de üzerime musallat etme......

Sep 08, 201951:03
ZAKİRİN-12 İbrahim Hakkı Hazretleri-Mevla Görelim Neyler Neylerse Güzel Eyler (30 beyit)

ZAKİRİN-12 İbrahim Hakkı Hazretleri-Mevla Görelim Neyler Neylerse Güzel Eyler (30 beyit)

Mevlana Celâleddin er-Rûmî (1207-1273)
Hazret,  1207 yılında Horasan ,(bugünkü Afganistan) Belh bölgesinde hayata gözlerini açtı. Babası, şeyh Muhammed Bahâüddin es-Sıddîkî ki, Hazreti Ebû Bekir'in onuncu derecede torunuydu. Merhum Tâhiru'l-Mevlevî'ye göre, vâlide-i mükerremeleri de Efendimiz'in soyundan ayrı bir şecere-i mübarekenin meyvesiydi. Baba, bulunduğu bölgede 'Sultanu'l-Ulemâ' unvanıyla yâdedilen bir Peygamber vârisi ve bir hakikat eriydi. Pek çok hak dostu gibi o da doğup büyüdüğü yerde hazmedilememiş, hatta hırpalanmış ve bir manâda göçe zorlanmıştı. Bu itibarla da, maskat-ı re'si olan Harzemlilerin ülkesinden ayrılmış.. upuzun bir müsâferet ve ikamet fasılları yaşamış: Hicaz'a uğramış, bir miktar şam'da ikamet etmiş, bir hayli sulehânın yanında Muhyiddin ibn Arabî gibi mümtaz şahsiyetlerle görüşmüş, görüşmüş ve feyiz alıp feyiz vermiş.. ve kendiyle beraber dünyevî yaşı itibarıyla henüz altı-yedi yaşına yeni basmış bulunan büyük ruhlu küçük Mevlânâ da zatına has o derin tecessüs ve tefahhus hisleriyle gördüklerini gayet net fotoğraflamış, çevresini iyi okumuş, bilhassa Hazreti Muhyiddin'in esrarlı dünyasına -tabiî yaşının müsaadesi ölçüsünde- nüfuz ederek onun sohbetiyle ayrı bir insibağ yaşamış; ondan iltifat görmüş ve teveccühlerine mazhar olmuş.. böylece oldukça sıkıntılı fakat değişik mevhibe ve vâridlere açık hedefi meçhul bu bereketli hicrette Hazreti ibrahim, Hazreti Musa ve Hazreti Ruh-u Seyyidi'l-Enâm (aleyhim salavâtullahi ve selâmuhu mile'l-arzi ve mile's-semâ) gibi hep bereket bulmuş, hep lütuf görmüş ve kazâya rıza sayesinde adı konmamış ihsanlara mazhar olmuştur.

Yollar bu kutlu aileyi alıp Erzincan'a götürmüş, kader onları Karaman'a çekmiş. Bir miktar 'Halâveye' medresesinde talebelik.. bir süre şam-Halep medreselerinde ulûm-i islâmiye tahsili.. ve tekmîl-i nüsahtan sonra yeni ana ocağı sayılan Konya'ya avdet.. bir süre sonra Hoca Şemseddin Semerkandî'nin semere-i mübarekesi Gevher Hatun'la izdivaç.. ardından da muhterem peder Sultanu'l-Ulemâ'nın Allah'a yürümesi.. ve Seyyid Burhaneddin Tirmizî'nin nezaretinde uzun bir seyr u sülûk-i rûhânî.. derken birkaç sene sonra Rüknüddin Zerkûbî'nin işaretiyle Konya'ya gelen Şems-i Tebrizî ile buluşma ve yeni bir derinliğe açılma..

Mesnevi'nin I. cildinin 1258-1261 arasındaki bir tarih­te yazılmaya başlanıp 1263 veya 1264 yı­lında tamamlandığı söylenebilir. Diğer beş cilt ise ara verilmeden telif edilmiştir.Hüsâmeddin Çelebi, Mevlânâ'nın Mesnevi'yi yazdırırken hiçbir kitaba müracaat etme­diğini, eline kalem almadığını; medresede, tenezzuh tefekkür ettiği yerlerde..gelen ilhamlari hemen zaptettiği­ni, hatta yazmaya yetişemediğini söyler.
Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî hazretleri  Üzerinden asırlar geçmiş olmasına rağmen o, eserleriyle bugün bile bizi duyuyor, dinliyor, hislerimizi paylaşıyor ve problemlerimize çareler sunuyor gibi . O, geçmişte yaşamış biri; ama yedi asır sonra dahi hâlâ içimizde dipdiri.. ziyasını Hazreti Ruh-u Seyyidi'l-Enâm (aleyhi ekmelü't-tehâyâ)'dan alan ve günümüze kadar değişik dalga boyundaki tayflar hâlinde her yana yayan bir nur adam.. evliyâ, asfiyâ çerçevesinde seçilmişlerden bir seçilmiş ve aşk u muhabbet kahramanları arasında sözleri mîr-i livâ bir kutlu.. ölü ruhlara hayat üfleyen bir israfil sûru.. nefesi, çoraklaşmış gönüllerin âb-ı hayatı, yoldakilerin nuru ve tam bir Peygamber vârisi.

Üstâd Bedîüzzamân Hazretleri der ki; Bil ki, ben hayatta sağ kaldıkça Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî (ks) Hazretleri’nin dediği gibi derim: ”Ben, hayatta kaldıkça, Kur’ân’ın bendesiyim. Ben Muhammed-i Muhtar’ın (asm) yolunun toprağıyım.”Üstad Hz. Hazret-i Mevlânâ benim zamanımda gelseydi, Risâle-i Nûr’u yazardı. Ben de Hazret-i Mevlânâ zamanında gelseydim, Mesnevî’yi yazardım. O zaman hizmet Mesnevî tarzındaydı. Şimdi Risâle-i Nûr tarzındadır.”

Sep 04, 201954:22
ZAKİRİN-11 Mevlana Hazretleri Hayatı, Mevlevi Zikri, La Tahzen(Üzülme)-Etme-O Geliyor O Geliyor Beyitleri (57 Dk)

ZAKİRİN-11 Mevlana Hazretleri Hayatı, Mevlevi Zikri, La Tahzen(Üzülme)-Etme-O Geliyor O Geliyor Beyitleri (57 Dk)

Mevlana Celâleddin er-Rûmî (1207-1273) 

O, Cenâb-ı Hakk'ı delice seviyordu ve ufkunda hiç dinmeyen bir inilti vardı gece-gündüz. Halvette-celvette, her zaman ayrı ayrı muhabbet ve aşk u iştiyak fasılları yaşıyordu. Bütün bütün mâsivâdan tecerrüt edip kendini gönlündeki aşk u vuslatın gel-gitlerine salınca tamamen bir ateş topuna dönüyordu. içten içe ocaklar gibi yanıyor, ama asla gam izhar etmiyordu. Yanmayı aşkın gereği görüyor, âh u vah etmemeyi de vefa töresi sayıyordu. Ona göre, 'seviyorum' diyenler cayır cayır yanmalı ve bunu da maiyyet ve kurbetin bedeli saymalıydılar. Az yemeli, az içmeli, az uyumalı, konuşacakları zaman da sadece O'ndan söz açmalı ve hep 'hayret' yaşamalıydılar. O, 'Sevenin nasıl uyuduğuna şaşılır; evet, sevene uyumak haramdır.' derdi. Bir keresinde, (Cenab-ı Hakk'ın, Hazreti Davud'a hitaben:) 'Ey Davud! Kendini uykuya salıp beni düşünmeyen, sonra da aşk iddiasında bulunan yalan söylemiş olur.' sözünü naklettikten sonra 'Karanlık basınca aşıklar delirir-delirmeli.' demiş ve hep dediği gibi davranmıştı.

İşte Divan-ı Kebîr'de onun mağmalar gibi köpürüp duran his ve heyecan ummanından sadece birkaç damla:

'Elsiz-ayaksız kalmış zavallı gönlümde O'nun aşkına direnecek güç kalmadığı için mecnun gibiyim. Her gün, her gece beni bağlayan aşk zincirinin ucunu geveleyip duruyorum.

Sevgilinin hayâli gelip belirince kanlar içinde kalıyorum. Ben kendimde olmadığım için O'nu gönül kanıyla boyarım diye korkuyorum. Aslında Sen, her zaman aşk ateşiyle yanıp yakılan bu âşığın gecelerini perilerden sormalısın.. Herkes gidip uyudu; gönlünü O'na kaptırmış olan ben ise uyku nedir bilmiyorum. Bütün gece gözlerim göklerde yıldız saymakta; O'nun aşkı uykumu öyle bir alıp götürdü ki, bir daha geri geleceğini sanmıyorum...'

Eğer O'nun aşk u heyecanı ve vecd ü hafakanlarının özü sayılan şiir divanlarının ruhu sıkılacak olsa, ondan hep böyle aşk u iştiyak ağlamaları, vuslat ve ümit nağmeleri dökülecektir. Mevlânâ bir ömür boyu sevmiş, sevildiği inancıyla oturup kalkmış, hep O'na karşı olan aşk u alâkasını dillendirmiştir. O, bu engin aşk u alâkasını her seslendirişinde de O'na yalnız yürümemiştir; kendini dinleme bahtiyarlığına ermiş-çevresini de alıp beraber götürmüştür. Evet o, kendisine sunulan semavî ziyafet sofralarından, o ışık hâlesi içinde bulunanlara da kâse kâse sunmayı âdeta bir vefa borcu bilmiştir.

İşte ona ait bir semavî yolculuk sergüzeştinden etrafa akseden bir kaç müteşâbih nağme:

'Aşk burakı aklımı da gönlümü de aldı götürdü. Nereye götürdüğünü bana sorma. Aklımı da gönlümü de alıp ötelere götürdü. Yürüyüp öyle bir revaka ulaştım ki, orada ne ay var ne de gün; öyle bir dünyaya eriştim ki, orada dünya da dünya olmaktan çıkmış...' Bu seyahat, mirac-ı Ahmediye'nin gölgesinde öyle bir uruc ve bir semavî yolculuk ki, Süleyman Çelebi ifadesiyle, 'Ne mekân var ânda ne arz u semâ.' Görüp duydukları, bakıp temâşâ ettikleri gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, akl u fikrin kavrayamadığı özel iltifat tecellileriydi ve bunlar herkese de müyesser değildi. O, gitti, gördü, tattı ve bir fâninin bilebileceği çerçevede bilinebilecek her şeyi bildi. Görmeyenler bilemez, tatmayanlar duyamaz; duyanlar da çok kez sır vermez, sır verseler de onu herkes ihâta edemez. Gâlib'in ifadesiyle:

"Bir şu'lesi var ki şem'-i Canan'ın
Fânûsuna sığmaz âsumanın"

Mevlânâ'nın bütün bir varlığa karşı duyduğu muhabbet, alâka ve insanlarla münasebetlerindeki sıcaklık, ondaki o derinlerden derin ilâhî aşkın bir izdüşümüydü. Fıtratı sermest-i câm-ı aşk olan Hazreti Pir her şeyi sevmiş, topyekün varlığı muhabbetle kucaklamış, her nesne ile bir çeşit diyaloğa geçmişti ki; bütün bunlar, onun Allah'a karşı o derin aşk u alâkasının yansımasından başka bir şey değildir.

Sep 04, 201901:36:30
ZAKİRİN-10 CUMA GÜNÜNÜN FAZİLETLERİ OKUNACAK SURELER(Mealli Cuma-Yasin-Kehf-Mülk-Fetih) ve MUHYİDİN-İ ARABİ nin Münacaatı

ZAKİRİN-10 CUMA GÜNÜNÜN FAZİLETLERİ OKUNACAK SURELER(Mealli Cuma-Yasin-Kehf-Mülk-Fetih) ve MUHYİDİN-İ ARABİ nin Münacaatı

CUMA GÜNÜ  FAZİLETLERİ- OKUNACAK SURELER ve DUALAR  “Güneşin doğduğu günlerin en faziletlisi / en üstünü cuma günüdür. Çünkü Âdem o günde yaratılmış, o günde cennete yerleştirilmiş ve o günde cennetten çıkarılmıştır.” (bk. Müslim, 854; Nesai, 3/89; İbn Kesir, 1/2328)
Hz. Âdem’in Cennetten çıkarılması, yeryüzüne yerleştirilmesi ve yeryüzü halifelik payesine ulaştırılması anlamına geldiği için, o da bu cihetle büyük bir nimettir.Demek ki cuma günü, insanlığın ilk yaratıldığı, cennete yerleştirildiği ve yeryüzü halifesi olduğu bir gün olduğundan ötürü insanlar için büyük bir bayram günü olmuştur.Allah’ın cennette cuma gününe tekabül eden ve “yevmü’l-mezîd” denilen günde, kullarına kendisini ziyaret fırsatı vereceğini, bunun için onlara tecelli edeceğini bildirilmiş (İbn Kayyim, 1/369-372, 408-410), başka bir hadiste de bu günde yapılan duaların kabul edileceği bir anın (icâbet saati) bulunduğunu haber vermiştir.

İcâbet saatinin zevalden itibaren namazın başlamasına, imamın minbere çıkmasından namazın başlamasına veya bitimine ya da ezandan itibaren namazın eda edilmesine kadar devam ettiği, ayrıca fecir ile güneşin doğuşu, ikindi namazı ile güneşin batışı arasında olduğu şeklinde çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Hz. Peygamber (asm)’in, “Ben onu biliyordum, ancak Kadir Gecesi gibi o da bana sonradan unutturuldu.” (Hâkim, Müstedrek, 1/279) meâlindeki hadisine dayanarak esmâ-i hüsnâ arasında ism-i a‘zamın, Ramazanın son on günü içinde Kadir Gecesinin gizli tutulması gibi, icâbet saatinin de insanların bütün gün boyunca Allah’a yönelmeleri için gizli tutulduğu ifade edilmiştir.

Resulullah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
“Cuma Suresini okuyan kişiye, Müslüman şehirlerden bir şehirde Cuma Namazına gelen ve gelmeyenlerin sayısınca on sevap verilir.”
Medine’de inmiş olup 11 âyettir. Adını Cuma namazını farz kılan 9. âyetten almıştır. 
Sureyi üç ana bölümde incelemek mümkündür:
Birinci bölüm; kâinatta bulunan her şeyin durmadan Allahu tesbih ettiği gerçeğini ifade eder.
Surenin ikinci bölümü, yahudilerin Allah emanetini taşımak hususundaki vazifelerinin son bulduğunu; çünkü bu emaneti ancak canlı, uyanık, şuurlu ve her şeyi ile kendini ona adayan kalblerin taşıyabileceğini ifade eder.
Surenin üçüncü bolumu cum'a günü ve namazı ile ilgilidir:
Burada, müslümanlara, Cuma ezanını duyar duymaz her türlü çalışmayı ve alış verişi bırakmaları, cazip olan alış veriş meşgalesinden daha kârlı olan Allah zikrine teşvik etmekte; İslâmın hem dünyayı, hem âhireti, hem de bütün insanlığı kucaklayan ibadet telakkisine işaret etmektedir.

Cuma günü okunmasi tavsiye edilen sureler;Yasin,Mülk(Tebareke),Amme,Duhan,Rahman,Kehf (tümü veya ilk on ayet- son on ayet ), Secde,Vakia,Fetih,Cuma,Amenerrasulu,Hasr suresinin sonu...ihlas,felak,nas sureleri
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor:
“Size bir sûre haber vereyim mi ki, azameti semâ ile arz arasını doldurmuştur, onu 70 bin melek teşyî’ etmiştir. O sûre Kehf Suresi’dir. (Ashâb-ı Kehf kıssasinda inançları uğruna canlarını ortaya koyarak yurtlarından çıkıp dağdaki bir mağaraya sığınan gençlerin durumu anlatılır. )
Kim cuma günü bu sûreyi okurssa Allah onu öteki cumaya ve  üç gün de ziyâdesine kadar  mağfiret eder.
Ve semâya ulaşan bir nur verilir ve Deccal’in fitnesinden muhafaza edilir. Yatacağı vakit bu sûrenin sonundan beş(bir rivayette 10) âyet okuyan hıfz olunur ve gecenin istediği vakttinde kaldırılır.” (Suyûtî,)

Cuma akşamı Yâsîn Suresi'ni okuyanın günahlarının affedileceği ümit edilir.

Kehf,Yasin,Fetih,Mülk(Tebarek) surelerini Türkçe açıklamalarıyla beraber Zakirin platformunda kaydettik.
Vakti musait olan veya vaktini Kur an ile değerlendirmek isteyenlerin istifadesine sunariz.

Sep 04, 201902:55:59
ZAKİRİN-9 (Alvarli Efe Hz Hakkında, Bayram O Bayram Olur, Sultan..)

ZAKİRİN-9 (Alvarli Efe Hz Hakkında, Bayram O Bayram Olur, Sultan..)

Erzurum'un Pasinler (Hasankale) ilçesine bağlı Kındığı (Altınbaşak) köyünde doğdu. Resmi nüfus kayıtlarına göre doğum tarihi h. 1271 m. 1853-1854 iken oğlu Hacı Seyfeddin Efendinin tespitine göre h. 1285 m. 1868'dir.[1] Babası Hace Hüseyin Efendi, annesi ise Hatice Hanım'dır. Anne cihetinden Seyyid olup soyu Hz. Muhammed' (sav) e dayanır. H. 1307 (m. 1889-1890) yılında Hasankale'nin Sivaslı Camiinde imamlığa başladı.
Aynı yıl babası ile birlikte Bitlis'te ikamet eden Nakşibendi Şeyhi Muhammed Küfrevi'yi ilk defa ziyaret etti. 5 yıl sonra, 27 yaşında iken Muhammed Küfrevi'den Nakşibendilik hilafeti aldı. Tasavvuf zinciri Muhammed Küfrevi - Seyyid Taha Hakkari - Mevlana Halid-i Bağdadi şeklinde devam eder. Ayrıca bilahare Tillo'da bulunup Şeyh Nur Hamza'dan Kadiri icazeti de almıştır. I. Dünya Savaşı esnasında 1916 yılında Erzurum'da Rus işgali başladığı sırada Dinarkom köyünde imamlık yapmakta idi. Bizzat savaşmak için müracaat ettiği ordu tarafından kendisine müsaade verilmedi. Fakat Tercan'ın Yavi köyünde cami imamlığı esnasında Ermeni mezaliminin artması üzerine ilerleyen yaşına rağmen köylülerden teşkil ettiği milis kuvvetleriyle savaşa iştirak etti. Savaş sona erip Rus işgali ortadan kalkınca Hasankale'nin Alvar köyünde imamlığa başladı. Burada 1939 yılına kadar ikamet etti. Alvar Köyünden ayrılınca yerine gelen imam Ramiz Efendi, Fethullah Gülen'in babasıdır. Gülen, dergahına devam ettiği sırada Alvarlı Efe'nin vefat ettiğini ve o sırada kendisinin 16 yaşında olduğunu belirtir. Yine II. Dünya Savaşı sona erdikten sonra ilk fırsatta hacca gitmiştir. 1947, 1949 ve 1950 yıllarında üç defa hac yapmıştır. Evlatlarından sadece Hacı Seyfeddin Efendi kendisinden sonraya kadar yaşamıştır. H. 28 Receb 1376 (m. 12 Mart 1956) günü Erzurum'da vefat etti. Kabri Alvar Köyündedir. Muhammed Lüfti Efendi anadili Türkçenin yanında, şiir yazacak derecede Arapça, Farsça ve Kürtçe bilirdi. Tasavvuf edebiyatı sahasında eserler vermiştir. Vefatından sonra şiirleri oğlu tarafından Hulasat'ul Hakayık adı altında kitaplaştırılmıştır.
Aug 14, 201924:29
ZAKİRİN-8- Hz Osman(RA) Zinnureyn Merhamet ve Şefkatte, İlimde, Hilimde, Cömertlikte Zirve, Kur'an Şehidi Hz. Osman (RA) Munacaat-ul Kur’an ve Tevhitname Duaları

ZAKİRİN-8- Hz Osman(RA) Zinnureyn Merhamet ve Şefkatte, İlimde, Hilimde, Cömertlikte Zirve, Kur'an Şehidi Hz. Osman (RA) Munacaat-ul Kur’an ve Tevhitname Duaları

Hz. Osman (RA) Peygamber Efendimiz'in (SAV) üçüncü halifesidir. Kendisi en asil ve mümtaz bir aileye mensuptu. Resûl-i Ekrem (SAV) ile dedeleri, beşinci cedleri olan Abdül-Menafda birleşir.Hz. Osman'ın (RA) birçok yüksek hasletleri vardı.
Hilkaten doğru, müstakim, halim, iffetli idi. Merhamet ve şefkatte eşsizdi. Allah'dan çok korkardı. Âlim idi, ârif idi, cömert idi. Peygamberimizin bir tek işaretiyle yüzlerce deveyi O'nun dâvasına bir anda feda etmişti.
Hz. Osman (RA) hiçbir hususta Peygamberimizden ayrılmamıştı. Resûl-i Ekrem Efendimiz neyi severse, O da onu sever, O neden zevk duyarsa, Hz. Osman da ondan zevk alırdı. Peygamberimizin ahlâkını takib ve taklid etmede o derece ileri idi ki, Resûlüllah Efendimiz O'nun hakkında şöyle buyurmuşlardı:"Ahlâkta bana en çok benzeyendir."

Hz. Osman (RA) Peygamberimizin (SAV) Rukiye ile i O'nun vefatından sonra diğer bir kerimesi olan Ümmü Gülsüm ile evlenmişti. Bu sebeble Resûlüllah Efendimiz kendisine Zinnureyn iki nur lâkabını vermişti. Resûl-i Ekrem Efendimiz, İbn-i Mâce ve Tirmizî'de zikredilen bir hadîs-i şeriflerinde:"Muhakkak Allah, kerimemi Osman'a nikahlamam için vahy eyledi."buyurarak, bu evliliklerin vahiy ile gerçekleştiğini beyan etmişlerdir.
Resûlüllah Efendimiz (SAV): "Bir kızım daha olsaydı verirdim." buyurmuşlardır.
Hz. Osman (RA) buyurdular ki,"Resûlüllah ile beraber Hz.Ebûbekir, Hz.Ömer ve ben Sevr dağına çıkmıştık. Dağ sallanmaya başladı. Peygamberimiz dağa mübarek ayağı ile vurdu ve şöyle dedi:Ey dağ, sakin ol. Üzerinde bir peygamber, bir sıddîk ve iki şehid vardır!

Hz. Osman'ın (RA) en büyük faziletlerinden birisi de hayası idi. Kendisi, İslâmiyetten önce de iffet ve namusu ile tanınmış ve utanç getirecek hiçbir harekette bulunmamıştı. Bir defasında, Hz.Resûllüh Efendimizin huzuruna girdiği zaman, Peygamberimiz (SAV) çıplak ayaklarını örtmüş ve toparlanmıştı. Bunun hikmetini soran Hazret-i Âişe'ye (R.Anha) Resûlüllah (SAV) şu cevabı vermişti:"Ey Âişe, meleklerin hayâ ettiği bir kişiden hayâ etmeyeyim mi?"
Hz. Osman 12 yil halifelik yapmıştı  Hilafetinin son altı yılında huzursuzluklar ve memnuniyetsizlikler artmış, sonunda evi yirmi gün, kırk gün veya iki ay kadar isyancılar tarafından kuşatılmışti.“Onlara karşı Allah sana yeter!” ayetini okuduğu esnada kapılar zorlanarak âsiler Kuran okurken Hz. Osman’ı şehit ettiler. Hz. Osman şehit edildiğinde seksen veya seksen iki yaşındaydı.


Efendimiz buyurdu: “Ben Osman’dan razıyım,
Sende güzel Osman’dan razı ol Allah’ım.”
Malını Hakk yolda harcamakta daim,
Meleklerin haya duyduğu Hz. Osman’ım.

Kur’ân’ı iniş sırasına göre dizmiş,
Ona “Hazreti Osman Mushafı” denilmiş,
Bu nüshalardan yedi adet çoğaltılmış,
Buna uymayanlar ayıklanmış.
Cennetle müjdelenen güzel Hz. Osman’ım.

Resûlden her ashabına bir sıfat geçmiş,
Hz. Osman’da haya güneşi tecelli etmiş,
Haya sırrı mümessili O’na verilmiş.
Şayan-ı hâya bilinen Hz. Osman’ım.

İlk iman edenlerden olan Hz. Osman’ım.
İki nur sahibi olmuştur, Hz. Osman’ım.
Gönlü büyük, eli açık Hz. Osman’ım.
Meleklerin haya duyduğu Hz. Osman’ım.

Şayan-ı hâya bilinen Hz. Osman’ım.
Davasına pek sadık olan Hz. Osman’ım.
Gönlü büyük, hiçte kızmayan Hz. Osman’ım.

Aciz kaldım Allah’ım, güzelleri tarifte,
Minnettâr kaldım Sana hep Şükran-ı nimette,
Osman gibi sadakat ver bize ibadette,
Resûlün şefaatine nail et Allah’ım.Işık eyle onları Sana ulaşmada,
Rehber et yaşantımızın her damlasında,
Aklandır bizi İlâhi nur deryasında,
Resûlün şefaatine nail et Allah’ım.


Hz Ali Ra efendimizden rivayet edilen üstadımizinda dua mecmuasina aldığı Hz Osman Efendimizin  Hizbul Kur an -Munacaat-ul Kur’an ve Tevhitname Dualarını ve Meşhur Su Kasdesi-1 bu bölümde dinleyebilirsiniz..

Aug 14, 201901:03:45
ZAKİRİN-7 - Hz Omer (RA), Hakkı bâtıldan ayırmada, adaleti bihakkın tatbik etmede, eşsiz Halife Hz Ömer (RA) Yakarışları

ZAKİRİN-7 - Hz Omer (RA), Hakkı bâtıldan ayırmada, adaleti bihakkın tatbik etmede, eşsiz Halife Hz Ömer (RA) Yakarışları

Hz. Ömer (RA), çâr-yâr-ı güzîn efendilerimizin ikincisidir. Hz. Ömer'in (RA) İslâm'ın yayılmasında ve inkişafında hususî bir yeri vardır. O'nun İslâmiyete girmesi, İslâm'ın inkişafında bir dönüm noktası olmuştur. O zamana kadar Müslümanlar Hz.Erkam'ın (RA) evinde gizli ibadet ederlerdi.

Bir perşembe gecesi Peygamber Efendimiz (SAV), Cenâb-ı Hakk'a şöyle niyazda bulundu: "Ey Allah'ım! Ömer bin Hattâb ve Amr bin Hişâm'dan birisiyle İslâm'ı aziz kıl, kuvvetlendir." Cenâb-ı Hak bu duayı Hz. Ömer hakkında kabul buyurdu. Bu duanın bereketiyle Hz. Ömer İslâm'la şereflendi ve küllî bir fazilete mazhar oldu.

İbn-i Mes'ûd diyor ki,

"Hz. Ömer (RA) İslâm nâmına bir rahmet timsâli oldu. O İslâm olmazdan evvel Müslümanlar açıktan namaz kılamıyorlardı. Ne zaman ki Hz. Ömer Müslüman oldu, Resûlüllah, mübarek elini Ömer'in üzerine koyarak 'Ya Rabbi, Ömer'in göğsündeki kötü sıfatları, hastalıkları çıkar, yerini iman ve hikmetle doldur.' diye dua buyurdular."

Hz. Ömer (RA) külli kemalât sahibiydi. Zühd, takva, tevazu, sabır, tevekkül ve şükür gibi faziletler O'nda en mükemmel bir şekilde tecelli etmişti.

Hz. Ömer (RA), fevkalâde bir temyiz kabiliyetine mazhardı. Hakkı bâtıldan ayırmada, adaleti bihakkın tatbik etmede, eşsiz bir mertebe kazanmıştı. O'na (RA) Faruk yani, iyiyi kötüden, hakkı bâtıldan en iyi bir şekilde tefrik eden lâkabını bizzat Resûlüllah Efendimiz (SAV) vermişlerdi.

Abdurrahman bin Avf hazretleri rivayet eder:
Resulullah, bir gün Medine-i münevverenin mescidinde, minbere çıktı. Allahü teâlâya hamd ve sena edip buyurdu ki:

Ebu Bekir efendimizden Sonra (Ömer bin Hattab nerede?) buyurdu. O da, yerinden ok gibi fırlayıp kalktı. Ona da, (Ya Ömer, yanıma gel, minber üzerine gel) buyurdu. Hz. Ömer de minber üzerine geldi. Resulullah onun yüzünü de, mübarek göğsüne dayadı. İki gözünün arasından öptü. Mübarek gözlerinin yaşı Ömer’in üzerine damladı. Onun için de buyurdu ki:
(Ey Müslümanlar! Bu Ömer ibni Hattabdır. Muhacir ve Ensarın büyüğüdür. Allahü teâlânın emri ile bunu kendime yardımcı ve müşavir olarak aldım. Bu öyle bir zattır ki, Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimi bunun lisanı ve kalbi üzerine indirmiştir. Bu öyle kıymetli biridir ki, acı da olsa, hakkı kabul eder ve söyler. Allah’ın emir ve yasakları olan bir işte, ayıplanmaktan çekinmez. Şeytan ondan kaçar. Bunun heybetinden, taş ve demir erir. Bu, Cennetin ışığıdır ve Cennet ehlinin kendisiyle övündüğü kimsedir. Allah’ın, meleklerin ve bütün halkın laneti, buna buğz edenin üzerine olsun. Allahü teâlâ buna buğz edenlerden uzaktır, ben de uzağım.)

Bu bölümdeki okumalar aşağıdaki şekilde devam ediyor.

ZAKİRİN-7 (Hz Omer RA Duaları, 26 dk)

ZAKİRİN-7 (1-Hz Omer RA Fazileti ve Duaları-13 dk)

ZAKİRİN-7 (2-Hz Omer RA Duaları,Çar-ı Yar ı Güzin İlahi, Fetih Suresi-13)

Aug 14, 201924:29
ZAKİRİN 6- Hz Ebu Bekir (RA)- Peygamberimizin en yakın arkadaşı, sırdaşı, kayınpederi, sağ kolu,veziri Hz Ebu Bekir (RA) Yakarışları

ZAKİRİN 6- Hz Ebu Bekir (RA)- Peygamberimizin en yakın arkadaşı, sırdaşı, kayınpederi, sağ kolu,veziri Hz Ebu Bekir (RA) Yakarışları

Birinci bölümde Hz Peygamberimizin mubarek dualarını okumustuk. Bu kısımda Hulefa-i  Raşidin Efendilerimizin mevsuk ve mergub bazı dualarını okuyacagiz..

Fetih suresinin son ayetinin başıında; Lekad resulehurru'ya... ayetlerinde...
sahabelerin peygamberlerden sonra insanlar içinde en seçkin kimseler olduklarına sebep olan yüksek seciyeler ve kıymetli meziyetleri haber verilmekle beraber; işarî manasıyla, Rasulullah'ın vefatından sonra makamına geçecek dört halifeye hilafet tertibi ile işaret edip, her birinin en meşhur medar-ı imtiyazları olan has sıfatı dahi haber veriyor. Şöyle ki:
"Onunla beraber olanlar.” hususi beraberlik ve özel sohbet ile ve en evvel vefat ederek, yine maiyetine girmekle meşhur ve mümtaz olan Hz. Ebu Bekir Sıddık'ı gösterdiği gibi;

"kâfirlere karşı şiddetlidirler.” ifadesiyle, gelecekte dünya devletlerini fetihleriyle titretecek ve adaletiyle zalimlere yıldırım gibi şiddet gösterecek olan Hz. Ömer'i gösterir.

"Kendi aralarında merhametlidirler.” ifadesiyle, istikbalde en mühim bir fitnenin vukuu hazırlanırken, son derece merhamet ve şefkatinden, İslamlar içinde kan dökülmemesi için ruhunu feda edip, nefsini teslim ederek, Kur'an okurken mazlumen şehid olmasını tercih eden, Hz. Osman'ı haber verdiği gibi;

"Sen onları rüku edenler, secde edenler olarak görürsün, Allah'ın lütuf ve rızasını taleb ederler.” ifadesi, saltanat ve hilafete tam bir liyakat ve kahramanlıkla girdiği halde ve tam bir zühd ve ibadet ve fakr ve iktisadı seçen ve rüku ve sücudda devamı ve kesreti herkesçe tasdik edilen Hz. Ali'nin gelecekteki vaziyetini ve o fitneler içindeki savaşta mesul olmadığını ve niyeti ve matlubu, Allah'ın lütfu olduğunu haber veriyor

Hz Ebubekir Efendimiz; İslâm’dan önceki 38 yıllık hayatında dahî içki kullanmamış, putlara tapmamış, dâimâ nezih ve örnek bir şahsiyet sergilemiştir. Allah Resûlü, Peygamberliğini îlân ettiğinde, hemen îmân etmiştir. Hz. Muhammed (s.a.v.) 622 yılında Mekke’den Medine’ye hicret ettiğinde O’na yol arkadaşlığı yaptı.Âyet-i kerîmeleri ve Peygamber Efendimiz’in sözlerini en iyi o anlardı.[3] Zira ömrü boyunca Efendimiz’den hiç ayrılmamıştı. Nebiler Nebisinin en yakın arkadaşı, sırdaşı, kayınpederi, sağ kolu veziri olan o Kamet-i Bala icin  Efendimiz ona şu ebedî müjdeyi vermişlerdi:
“–Ey Ebûbekir! Ümmetimden Cennet’e ilk girecek kişi olman sana kâfî değil midir?!” (Ebû Dâvûd, Sünnet, 8/4652)
Fahr-i Kâinât Efendimiz, İsrâ ve Mîrac hâdisesini Kureyş müşriklerine haber vereceği zaman:
“–Ey Cebrâîl! Kavmim beni tasdîk etmez!” dedi. Cebrâîl (a.s.):
“–Ebûbekir Sen’i tasdîk eder. O sıddîktır.” buyurdu. (İbn-i Sa‘d, I, 215)
Gerçekten de ,Hazret-i Ebûbekir:
“–O ne söylüyorsa doğrudur! Çünkü O’nun yalan söylemesine imkân ve ihtimâl yoktur! Ben, O’nun her getirdiğine peşinen inanırım…” dedi.
O’nun bu tasdîkinden gâyet memnun kalarak cihânı aydınlatan tebessümüyle Hazret-i Ebûbekir’e:
“–Ey Ebûbekir! Sen «Sıddîk»sın!..” buyurdular. (İbn-i Hişâm, II, 5)

Risale-i Nur’da dageçen "Mü’minler Cehenneme gitmemek için Allah’tan isterim, benim vücudum Cehennemde büyüsün ki, onların yerineazap çeksin" (Emirdağ Lahikası s. 377) şeklindeki ifadeler, ne kadar merhamet ve sevgiyle dolu bir kalbe sahip olduğununönemli bir tezahürüdür.

Bu bölümdeki okumalarımız aşağıdaki şekilde devam ediyor.

ZAKİRİN 6 (Hz Ebu Bekir RA Duaları,34 dk)

ZAKİRİN-6 (1-Hulefai Raşidin-Hz Ebu Bekir RA-9 dk)

ZAKIRIN-6 (2-Hz Ebu Bekir Münacaatı,Fazileti-17 dk)

ZAKIRIN-6 (3-Ebu Bekir RA Duaları-5 dk) 

Aug 14, 201927:03
ZAKİRİN -5 (Yatsı-Vitr-Teheccüt Duaları, 42 dk)

ZAKİRİN -5 (Yatsı-Vitr-Teheccüt Duaları, 42 dk)

Yatsı namazından sonra okunması tavsiye edilen Amenerresulu...ayetleri hakkında Allah Rasûlü (s.a.v.) şöyle buyurur:

“Bakara sûresinin sonunda iki âyet vardır ki, bir gecede okuyana onlar yeter; onu her türlü kötülüklerden korur.” (Buhârî, Fezâilü’l-Kur’an 10; Müslim, Müsâfirin 255)

“Bu iki ayet bir evde üç gece okundu mu artık şeytan o eve yaklaşamaz.” (Tirmizî, Sevâbu’l-Kur’ân 4)

Allah Teâlâ, Bakara sûresini iki âyetle sona erdirdi ki, bunları bana arşın altındaki bir hazineden verdi. Bunları öğreniniz, kadınlarınıza, çocuklarınıza belletiniz, öğretiniz. Çünkü bunlar hem rahmettir, hem duadır, hem Kur’an’dır.” (Dârimî, Fezâilü’l-Kur’an 14)

“Dört şey Arşu’r-Rahman’ın altındaki hazineden indirilmiştir. Bunlar Fatiha-i Şerif, Ayete’l-Kürsi, Sure-i Bakara’nın sonu (Amenerresulü) ve Kevser Suresidir.” (El-Mütteki, Kenzu’l Ummal, 1/558)

Amenerresulu surelerinin fazileti hikmeti sebeb i nuzulu hakkında;

Bir önceki “284 ayette;  Göklerde ve yerde ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah’a aittir. İçinizdekini açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder; Allah her şeye kādirdir." âyeti inince, burada işaret edilen ince mânalar, ilâhî vahyin karşısında gerçekten çok hassas bir gönle sahip olan ashâb-ı kirâma pek ağır geldi. Toplanıp Rasûlullah’ın huzuruna vardılar, diz çöktüler: “Ey Allah’ın Rasûlü! Namaz, oruç, cihâd, sadaka gibi gücümüzün yeteceği amellerle sorumlu olduk. Şimdiyse sana bu âyet indirildi. Halbuki bizim buna gücümüz yetmeyecek” dediler.

Peygamberimiz (s.a.v.) onlara: “Siz de sizden önceki kitap ehli gibi, «İşittik ve isyan ettik» mi demek istiyorsunuz? Bilakis «İşittik, itaat et tik, ey Rabbimiz bizi bağışlamanı isteriz, dönüş ancak sanadır» deyin” buyurdu. Bunu hep birlikte söylemeye başladılar.

Söyledikçe dilleri alıştı ve gönülleri yatıştı.  Böylece Allah’a tazarrû ve niyaz ile yalvarıp yakardılar, istiğfar edip Allah’a sığındılar.
Efendimiz SAV bir tarafdan Annemiz Hz Hatice'nin Hak'ka vasıl olmasından, bir tarafdan da destekçisi amcası Ebu Talib in ölümü ile mahzun ve mukedder idi. Allahu alem Arkadaşları ve yarenlerinde de bu türlü istifhamlar Efendimizi dagdar etmiştir.
Işte bu üst üste magduriyetler  icerisindeki Habibini (SAV)Rabbimiz huzuruna celbetti.. Binlerce sayısız maslahat ve hikmetlerle dopdolu Mirac da Rabbimiz sahabe-i kiramın (Amerresulu ayetleri ile )Efendimiz ile olan Hasbihalini vasıtasız Efendimize intikal ettiriyor..

(285﴿  Allah’ın elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. "O’nun elçileri arasında ayırım yapmayız" ve "İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz rabbimiz, gidiş sanadır" dediler.
﴾286﴿  Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz; lehinde olanı da kendi kazandığıdır, aleyhinde olanı da kendi kazandığıdır. Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri üzerimize yükleme! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur! Sen bizim sahibimiz ve yardımcımızsın; artık inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!

Rivayetlerde, Peygamber Efendimiz (asm) bu âyetlerde bu şekilde duâ ederken, meleklerin “Âmin” dedikleri bildiriliyor.

Bu programdaki okumalar aşağıdaki şekilde devam ediyor

ZAKİRİN -5 (Yatsı-Vitr-Teheccüt Duaları,42 dk)

ZAKİRİN-5 (1-Yatmadan önce Okunacak Dualar -Seher Duaları -14 dk

ZAKİRİN-5 (2-Amerresulu Fazileti,Bu Gece Hakkı içün İlahi-13 dk)

ZAKİRİN-5 (3-Teheccüt-Hacet Duaları-17 dk)

Aug 14, 201944:48
ZAKİRİN-4 (Sabah Duaları-2, Akşam Duaları, 58 dk)

ZAKİRİN-4 (Sabah Duaları-2, Akşam Duaları, 58 dk)

Evet, her bir namazın vakti, mühim bir inkılâp başı olduğu gibi, azim bir tasarruf-u İlahînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsânât-ı külliye-i İlahiyenin birer mâkesi olduğundan, Kadîr-i Zülcelâl’e o vakitlerde daha ziyade tesbih ve tazim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekûnuna karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir."
Îşâ -yatsi- vakti , âlem-i zulümât, nehar âleminin bütün âsârını siyah kefeni ile setretmesini, hem kışın beyaz kefeni ile ölmüş yerin yüzünü örtmesini, hem vefât etmiş insanın bakıye-i âsârı dahi vefât edip nisyan perdesi altına girmesini, hem bu dâr-ı imtihan olan dünyanın bütün bütün kapanmasını ihtar ile, Kahhâr-ı Zülcelâlin celâlli tasarrufâtını ilân eder."

"Fecir zamanı, tulûa kadar, evvel-i bahar zamanına, hem insanın rahm-ı mâdere düştüğü âvânına, hem semavat ve arzın altı gün hilkatinden birinci gününe benzer ve hatırlatır ve onlardaki şuûnât-ı İlâhiyeyi ihtar eder.

Sabah namazının vakti, mevsimlerden baharın başlangıcı, insanın ömründe anne karnına düşmesi, sema ve dünyanın altı günlük yaratılış sürecinin birinci gününe işaret edip bu merhalelerde yaratılan harika sanat ve işlere işaret ediyor. Demek biz seher vaktinde namaza kalktığımız zaman bu manaları tefekkür ederek namaz kılarsak, o külli İlahi maksatlara uygun hareket etmiş oluruz.

"İşte, bu vaziyette bir ruh, fecir zamanında bir Kadîr-i Zülcelâlin, bir Rahîm-i Zülcemâlin dergâhına niyazla, namazla müracaat edip arzıhal etmek, tevfik ve medet istemek ne kadar elzem; ve peşindeki gündüz âleminde başına gelecek, beline yüklenecek işleri, vazifeleri tahammül için ne kadar lüzumlu bir nokta-i istinat olduğu bedâheten anlaşılır."
"Seherlerde eser bâd-ı tecellî,
Uyan ey gözlerim vakt-i seherde."

Cûşa gelir dağ ile taş feryâd eder vakt-i seher
Her nesneyi kaplar telâş feryâd eder vakt-i seher..  Devami ve tamamı okumalarda mevcut..

Bu programdaki okumalarımızı aşağıdaki şekilde devam edecek.

ZAKİRİN-4 (Sabah Duaları-2, Akşam Duaları, 58 dk)

ZAKİRİN-4 (1-Nabi-Sakın Terki Edepten, Sabah Duaları-17 dk)

ZAKİRİN-4 (2-Sabah Duaları-17 dk)

ZAKİRİN-4 (3-Akşam Duaları-Seher Vakti İlahi-11 dk)

ZAKIRIN-4 (4-Akşam duaları-Mest u Hayranım İlahi-10 dk)

Aug 14, 201901:54:56
ZAKİRİN-3 (Seher Duaları,Sabah Duaları-1-53 dk)

ZAKİRİN-3 (Seher Duaları,Sabah Duaları-1-53 dk)

Evet, her bir namazın vakti, mühim bir inkılâp başı olduğu gibi, azim bir tasarruf-u İlahînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsânât-ı külliye-i İlahiyenin birer mâkesi olduğundan, Kadîr-i Zülcelâl’e o vakitlerde daha ziyade tesbih ve tazim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekûnuna karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir."
Îşâ -yatsi- vakti , âlem-i zulümât, nehar âleminin bütün âsârını siyah kefeni ile setretmesini, hem kışın beyaz kefeni ile ölmüş yerin yüzünü örtmesini, hem vefât etmiş insanın bakıye-i âsârı dahi vefât edip nisyan perdesi altına girmesini, hem bu dâr-ı imtihan olan dünyanın bütün bütün kapanmasını ihtar ile, Kahhâr-ı Zülcelâlin celâlli tasarrufâtını ilân eder." (1
Gece vakti ise hem kışı hem kabri hem âlem-i berzahı ifham ile ruh-u beşer rahmet-i Rahman’a ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır.

Ve gecede teheccüd ise kabir gecesinde ve berzah karanlığında ne kadar lüzumlu bir ışık olduğunu bildirir, ikaz eder ve bütün bu inkılabat içinde Cenab-ı Mün’im-i Hakiki’nin nihayetsiz nimetlerini ihtar ile ne derece hamd ü senaya müstahak olduğunu ilan eder.

Hak dostunun tenbihatıyla; Gecelerini teheccüd feneriyle gündüz gibi aydınlatmış olanların berzah hayatları da ışıl ışıl olacaktır. Teheccüd, berzah karanlığına karşı bir zırh, bir silah, bir meş’ale ve kişiyi berzah azabından koruyan bir emniyet yamacıdır.

-Kur’ân’da Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’e teheccüd emir buyurulduğu gibi, mu minler de bir nevi miraç yolculuğu yapma ufkuna teşvik edilmiş ve teheccüd namazına devam edenler takdirle anılmıştır:

Gecenin hiç olmazsa son sülüsünde -üçte birinde; altı saatlik gece varsa, son iki saatinde- kalkıp başımizi yere koyarak.. kilabildigimiz kadar- tavsiye edilen- sekiz rekat teheccüd namazı kılabiliriz.. vitr-i vâcib bu âna bırakılmışsa, vitri de eda ettikten sonra ellerimizi açip ; Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in hacet adına okuduğu dualarla O’na yakaralim.

Üstad Hazretlerinin; Gece ibadeti, teheccüd namazı ve mutlaka seher vaktinde uyanık ve tesbihatta ve duada olması daimî idi. Gece evrad okuduktan sonraki dua zamanı çok ehemmiyetli idi. Herhalde o zamanda bir vakti vardı ki, külliyet kesbedip bütün zerrat-ı kâinat namına tesbih ve tahmid ederdi. Seher vaktinden çok evvel kalkar, evradını okurdu, sabah namazından evvel veya sonraya kadar. .

Gece erken kalkar, teheccüd namazını kılardı. Evradlarını, bütün dualarını sabah namazına bir saat kala bitirirdi. Ellerini dergâh-ı İlahiyeye açar, uzun uzun dua ederdi. Bu dua bir saat devam ederdi. O anda bizler huzuruna giremezdik. Ancak dua bittikten sonra girebildik yanına. Hatta bir defasında; “Benim bir dua vaktim var, o anda melaike de gelse kabul etmem.” demişti. “Hem istikbaldeki Nur Talebelerine dua ediyorum.

Nabi'nin beyitleri;

Ey bad-ı saba uğrarsa yolun semt-i harameyne
Selamımı arz eyle Rasülus-sekaleyne

Bu günahkar gidişin son demi bilmem n’olacak
Gelecek bir gün ecel kase-i ömrün dolacak
Yevme la yenfe’i de her kişi rahın bulacak
Aman ey kân-ı Kerem yok elimden tutacak

Essalatu vesselamu Aleyke yaa resulallaah
Essalatu vessalamu Aleyke yaş Habiballah.... Devami ve tamamı okumalarda mevcuttur.

Bu programda okumalarımızın akışı aşağıdaki gibidir.

ZAKİRİN-3 (Seher Duaları,Sabah Duaları-1-53 dk)

ZAKİRİN-3(1-Seher-Sabah Duaları,Ustad Seher Okumaları-16 dk)

ZAKİRİN-3(2-Sabah Duaları,Bad-ı Saba ilahi-14 dk)

ZAKİRİN-3(3-Sabah Duaları,Salat-u Selamlar-13 dk)

Aug 14, 201901:33:51
ZAKİRİN-2 (Her Zaman Okunabilecek Nebevi(SAS) Dualar-2-42 dk)

ZAKİRİN-2 (Her Zaman Okunabilecek Nebevi(SAS) Dualar-2-42 dk)

İşte, bak: O zât öyle bir salât-ı kübrâda dua ediyor ki, güya şu cezire, belki arz, onun azametli namazıyla namaz kılar, niyaz eder.

Bak, hem öyle bir cemaat-i uzmâda niyaz ediyor ki, güya benî Âdemin zaman-ı Âdemden asrımıza, kıyamete kadar bütün nuranî, kâmil insanlar, ona ittibâ ile iktidâ edip duasına âmin diyorlar.

Hem bak, öyle bir hâcet-i âmme için dua ediyor ki, değil ehl-i arz, belki ehl-i semâvât, belki bütün mevcudat, niyazına, "Evet, yâ Rabbenâ, ver, biz dahi istiyoruz" deyip iştirak ediyorlar.

Hem öyle fakirâne, öyle hazinâne, öyle mahbubâne, öyle müştakâne, öyle tazarrukârâne niyaz ediyor ki, bütün kâinatı ağlattırıyor, duasına iştirak ettiriyor.

Bak, hem öyle bir maksat, öyle bir gaye için dua ediyor ki, insanı ve âlemi, belki bütün mahlûkatı esfel-i sâfilînden, sukuttan, kıymetsizlikten, faidesizlikten, âlâ-yı illiyyîne, yani kıymete, bekàya, ulvî vazifeye çıkarıyor.

Bak, hem öyle yüksek bir fizâr-ı istimdatkârâne ve öyle tatlı bir niyaz-ı istirhamkârâne ile istiyor, yalvarıyor ki, güya bütün mevcudata ve semâvâta ve Arşa işittirip, vecde getirip, duasına "Âmin Allahümme âmin" dedirtiyor.

Bak, hem öyle Semî, Kerîm bir Kadîrden, öyle Basîr, Rahîm bir Alîmden hâcetini istiyor ki, bilmüşahede, en hafî bir zîhayatın en hafî bir hâcetini, bir niyazını görür, işitir, kabul eder, merhamet eder. Çünkü istediğini—velev lisan-ı hâl ile olsun—verir. Ve öyle bir suret-i hakîmâne, basîrâne, rahîmânede verir ki, şüphe bırakmaz, bu terbiye ve tedbir öyle bir Semî ve Basîr ve öyle bir Kerîm ve Rahîme hastır.

Acaba bütün efâzıl-ı benî Âdemi arkasına alıp, arz üstünde durup, Arş-ı Âzama müteveccihen el kaldırıp dua eden şu şeref-i nev-i insan ve ferîd-i kevn ü zaman ve bihakkın fahr-i kâinat ne istiyor?

Bak, dinle: Saadet-i ebediye istiyor. Bekà istiyor. Lika istiyor. Cennet istiyor. Hem, merâyâ-yı mevcudatta ahkâmını ve cemâllerini gösteren bütün esmâ-i kudsiye-i İlâhiye ile beraber istiyor. Hattâ, eğer rahmet, inâyet, hikmet, adalet gibi hesapsız o matlubun esbab-ı mucibesi olmasaydı, şu zâtın tek duası, baharımızın icadı kadar kudretine hafif gelen şu Cennetin binasına sebebiyet verecekti. (Ustad Bediuzzaman)

Bu programda okumalar aşağıdaki sıralama ile devam ediyor.

ZAKİRİN-2 (Her Zaman Okunabilecek Hz Peygamberimize ait  Nebevi Dualar-2-42 dk)

ZAKİRİN-2(1-Nebevi Dualar,HE İlticaname -Ustad Yakarış-14 dk)

ZAKİRİN-2(2-Nebevi Dualar-Cürmüm ile İlahi-Dua Mucizeleri-16 dk)

ZAKİRİN-2(3-Nebevi dualar,R.Nur Efendimiz ve duası-12 dk)

Aug 12, 201944:17